Dünya Kadınlar Günü!
Tarih; 8 Mart 1857! 161 yıl önce!
Ve kadınlar…
Anamız!, Bacımız!, Kızımız!, Yarımız!, Aşkımız!, Sevgilimiz! dediğimiz kadınlarımız!
Ulusal Kurtuluş Savaşımızda cephede mücadele eden kahraman kadınlarımız Nene Hatun, Halide Edip Adıvar, Tayyar Rahmiye, Halime Çavuş, Kara Fatmalar gibi…
Yürekli kadınlar!
ABD’nin New York kendindeki bir dokuma fabrikasındaki kadınlar…
İnsanca bir yaşam isteyerek, eşitsizliklere ve ayrımcılığa karşı, çok ağır çalışma koşulları, çok uzun iş günleri ve bunun karşılığında çok düşük aldıkları ücretler için, her geçen gün dayanılmaz bir halin gelmesine karşı greve çıkma kararı alan kadınlar, taleplerini açıkladılar ve 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları talebiyle greve başladı. Bu sırada çıkan şüpheli bir yangın sonucu 129 kadın hayatını kaybetti. ABD’nin nerdeyse hiç yer vermediği basınına rağmen, işçilerin cenaze törenine 100 bine yakın kişi katıldı.
Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, bu olayın ardından 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını öneri olarak sundu ve öneri oy çokluğuyla kabul edildi.
Böylece 8 Mart, dünyada kadınların yüzyıldır yürüttüğü özgürleşme mücadelesinin kutlandığı ve kadınların güncel taleplerinin ifade edildiği bir gün haline geldi.
Her gün telefonla ararım anamı. Ben, torun tosun sahibi olsam da, kocan adam olsam da onun kuzusuyum.
“Artık iyi değilim kuzum. Bundan sonra yaşasak ne olacak ki, göverip de bostan olacak halimiz yok ya. Şu kış kıyamette ölürsem, sizler perişan olacaksınız…”
Evet iyi değildi artık. Geçen hafta aradığımda telefon uzun uzun çaldığı halde açan yoktu. Hasret çekenler bilir. Böyle durumlarda, yürekler ağza gelir. Şaşkın şaşkın, ne yapacağını bilemez insan.
Çaldırmaya devam ediyorum. Yeğenim çıktı telefona! Babaannemi hastaneye getirdik. Acilde…
Yoğun bakıma alacaklar yer yok…
Durumu iyi değil amca!
Sözü nereye getirmek istedim. Hani bugün “Dünya Kadınlar Günü” ya!
Anamı düşünüyorum. Okuma yazması dahi yok. Kız çocuğu okur mu diye gönderilmemiş. Yaşamı, bizlerin yanına birkaç gelişi dışında, Kayseri’deki evimiz de, dört duvar arasında geçmiştir. Evin işleriyle, kısır bir döngü içinde dolaşıp durmuştur. Biz çocukları, sonra torunları tek meşgalesi ve umudu olmuştur. Onlardan da gerekli ilgi ve saygıyı tam olarak görmüş müdür? oda ayrı bir konu. Yıllar önce mahalle çeşmesinden, yıkanmak ve çamaşır için su taşımaktan romatizma olmuştur. Yine de bir telefonumuzda dahi, mutluluktan uçar! Tüm dertlerine, hastalıklarına terapi olmuşuzdur. O bir fırın olmuştur, hamur yoğurarak ekmek yaparak, o bir elektrik süpürgesi olmuştur, o bir çamaşır makinesi olmuştur, o bir ana olmuştur, o bir kadın olmuştur kocasına.
Kadınlar açısından değişen hiçbir şeyin olmadığı dünyada ve ülkemizde, geçen yıllardan farklı bir şeyler yazmak isterdim. Dedim ya değişen hiçbir şey yok.
Doğumlarından ölümlerine kadar horlanan, dışlanan, sömürülen ve ikinci sınıf insan muamelesi gören kadınlarımız…
Cennet analarımızın ayağının altında deriz de, bugünün küçük kız çocuğunun, yarının annesi olacağını aklımıza getirmeyiz hiç. Yarınlarımız olduğunu düşünmeyiz. Gelecek nesillerin onların ellerinde yoğrulacağını bilmeyiz ve sırf gücümüz yettiği için onlara üstünlük kurmaya çalışırız. Gazetelerde gün geçmiyor ki cinsel istismara maruz kalan bir genç kız, bir kadın, daha çocuk yaşta bir kızın haberini okumayalım. Zaten bedenen güçsüz olan kadını birde böyle iğrençliklerle dünyalarını yıkmak mı bizim kadına saygımız. Bunca şeyden sonra onlardan nasıl sağlıklı nesiller yetiştirmelerini bekleyebiliriz. Kendi ruhları yaralıyken nasıl düzgün bireyler yetiştirebilirler ki?
Onlara ikinci sınıf muamelesi yapmak için, elimizden geleni yaparız. Yaşamda, özellikle Türkiye’de kadın olmak kolay olmasa gerek.
Ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlarımızın sorunları ayrı, çalışan kadınlarımızın sorunları ayrı, genç kızlarımızın, dul kadınlarımızın sorunları ayrı. Sorunların tek nedenleri de, özeleştiri yapacak olursak biz erkekler gibi geliyor bana. Bencilliğimizin kurbanı olmuştur onlar. En cahilinden, en okumuşuna kadar tüm kadınların sorunu, kadın olmak.
Eğitimlisinden eğitimsizine kadar, her türlü baskıya maruz kalan kadınlarımız; en önemli iki baskı altında yıllarca ezilmektedir. Toplum içindeki baskı, aile içindeki baskı.
Bugün dünyada 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanıyor. Çeşitli etkinlikler, konferanslar düzenleniyor her yerde. İyi güzel de; peki yarın ne olacak.
“Biz kadınlar adil, eşit, özgür, laik, dayanışmacı ve barış içinde yaşayacağımız bir dünyayı yaratmak için kurtuluşumuzun kendi ellerimizde olduğunu biliyoruz. Bize dayatılan yoksulluğu, şiddeti, ayrımcılığı, gericiliği ve savaşı kabul etmiyoruz. Sömürüye boyun eğmiyoruz.” diyen kadınlarımız;
Yine bazı bölgelerde töre cinayetlerine kurban gidecekler mi?
Çocukluklarını yaşayamadan başlık parası için, babaları yaşındaki insanlara satılacaklar mı?
Tarlada tapanda her türlü haktan yoksun karın tokluğuna ne zamana kadar çalışacaklar!
Artan ekonomik çıkmaz, yoksulluğun ve pahalılığın körüklendiği günümüzde kadınlarımız ahlak dışı, cinsel tacize mi? uğrayacaklar. Fuhuş yaygınlığı önlenecek mi?
Çalışan kadınlarımız, kadın erkek eşitliğinin sağlandığını görecekler mi.?
Yalandan, iftiradan kendini bilmezlerden kurtulacaklar mı?
Siyasi yelpazede yerlerini geniş şekilde alacaklar mı?
******
Emeğinizin sömürülmemesine, her türlü sosyal güvenceye kavuşmanız için,
Tüm olumsuzlukların ortadan kalkması ve tüm haklardan yararlanmanız için,
Kendi sorunlarınıza, sizler daha duyarlı olmalısınız.
Sizler bizlerden daha güçlüsünüz.
Kadınların aktif katılımı olmadığı takdirde ne güvenlik, ne adalet, nede barış mümkündür.
Daha güzel günlere…
Kadın erkek eşitliğinin sağlandığı, kadına gereken değerin verildiği, acının ve gözyaşının dindiği güzel bir dünya dileğiyle…
Gününüz kutlu olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.