Adım adım Anadolu...
Adana, Edirne, Elazığ, Erzincan, Eskişehir, İstanbul, Kalecik, Kastamonu, Kilis, Kırşehir, Konya, Malazgirt, Mardin, Şanlıurfa, Trabzon ve Tataristan...
Gezip gördüğüm bu şehirlerde ve Tataristan’da tuttuğum notlardan yola çıkarak hazırladım bu gezi yazılarını.
Camileri, medreseleri, bedestenleri, hanları, şadırvanları, sokakları, evleri, doğal güzellikleri, farklı mimari yapıları, zengin tarihi değerlerle yüklü ve farklı kültürleri buluşturan, medeniyetlere ev sahipliği yapmış eşsiz şehirlerimiz var Anadolu’muzda.
İşte bu şehirler, yalnızca aklımıza ve zihnimize değil aynı zamanda ruhumuza, gönlümüze ve kalbimize de seslenir.
Çok detaylara girmeden ama dikkatimi çeken ayrıntıları paylaşmak istedim sizinle.
Umarım, görmediğim diğer şehirlere de gitme şansım olur, onları da yazmak kısmet olur inşallah. Mahmut Erdemir.
Adana Köprü Başı…
Mahmut Erdemir
Yıl 1982
Askerde acemi birliğim Diyarbakır’ın Silvan İlçesindeydi.
Koçaş Dağları’nın eteğine kurulmuş Silvan Jandarma Er Eğitim Tabur Komutanlığı’nın bulunduğu bu yerde, bir günde dört mevsim yaşanıyordu. Eğitimin zor, yeni başlayan terör olayları nedeniyle birlikten dışarıya çıkmanın yasak olduğu bir dönemdi.
Silvan’a gidenler bilir, kilometrelerce uzaktan görülen; bir dağın eteğine yazılmış “Önce Vatan” yazısı vardır. Bir gün bölük çavuşu, kireçle boyanmış bu yazının yağmur nedeniyle silinmeye başladığını “yeniden boyamak için kim gönüllü olmak ister” dediğinde hiç tereddütsüz iki adım öne çıktım.
Yaklaşık 80-90 er ve 8-10 erbaşla birlikte tarihi Malabadi Köprüsü’nün üzerinden geçip, dağın yolunu tutmuştuk. Karayolundan tepeye kadar birer metre ara ile sıralandık; kireç dolu kovaları elden ele vererek taştan yapılmış her harfi itina ile boyamıştık. Yarım günlüğüne de olsa sırf askeri bölgeden çıkma adına gitmiştim ama sonuçta iyi bir iş çıkarmıştık.
Eğitimini tamamlayan acemi erler, çekilecek kura tarihini dört gözle bekliyor. Öyle ya, kimin hangi şehre gideceği kura ile belli olacak.
Heyecanla beklenilen gün geldi… Vatan görevi; orayı istemem burası olsun diye bir şey yok… Ama ya Karadeniz ya da Akdeniz Bölgesinden bir şehir olsun diye temenni de bulunuyorum.
Veee
Kura torbasının içine elimi soktum karıştırdım iyice ve şehrin yazılı olduğu o küçük kağıt parçasını ya Allah diyerek çektim. ADANA çıktı. Daha önce hiç gitmediğim bir şehir.
Kimi arkadaşlar öyle şeyler anlatmaya başladı ki; Daha şehre gitmeden, görmeden korkmaya başladım. Kimi diyor “askerleri sevmezler”, kimi diyor “çok sıcak”, bazıları daha acımasız; “fellahların merkezine gidiyorsun hırsıza, kapkaççıya hazırlıklı ol.”
Aynı birlikten on arkadaşımın da kurasından aynı şehir çıktı. Sınıf olarak Jandarma olunca, kesin Adana’da Alay ya da Bölük Komutanlığında buluşacağız temennisiyle ayrıldık, arkadaşlarımızdan ve Silvan’dan.
Kafamda cevabı belli olmayan deli sorularla, bir haftalık iznimi kullanmak için ailemin yanına Kırıkkale’ye geldim.
İzin çabuk bitti. Adana’ya otobüs biletini aldım, yol uzun; neredeyse 500 km.
Ankara otobüs terminalinden başlayan gece yolculuğum, sabah Adana’da son buldu.
Yeşil doğası, insana huzur veren akarsularıyla Adana her mevsim güzel |
Anlatılanların etkisi olsa gerek, belki bana bir zararları dokunur düşüncesiyle; Adana otobüs terminalinde kimseye “İl Jandarma Alay Komutanlığına nasıl giderim” diye sormadan taksiyle komutanlığa gittim.
Sonradan anladım ki, terminal askeri birlik arası yürüme mesafesindeymiş. 14 ay kaldığım şehir merkezinde, anlatılanlardan doğru olanı; alışık olmadığım aşırı sıcaklar ve vukuatsız bir günün olmayışı. Günün her saatinde, adliyede kavga gürültü eksik olmuyordu.
“Conolar” olarak bilinen bir grup var. Büyük bir mahallede yaşıyorlar ve burada kavga eksik olmuyor. Adana otobanında yaptıkları soygunlar en çok bilineni. İlginç olayları, farklı yaşamları gördüm. Onların ayrı bir dünyaları var. Söylenenlere göre 1920’lerde Bulgaristan’dan göç yoluyla gelmişler.
Herkesin dünya görüşü, hayata ve olayları bakışı farklı. Sivil hayatta da olduğu gibi insanlar benzerleriyle bir araya geliyor. Birliğimizdeki arkadaşlardan beş kişilik bir grup oluşturduk, hafta sonları; genelde sinemaya, tiyatroya bazen de futbol maçına gidiyorduk. Şehir de, kar kış olmadığından zaman zaman park ve bahçelerde zaman geçiriyorduk.
Hafta sonlarının en ilginç eğlencelerden birisi olan futbol maçları her zaman kaç-kovala tarzında oluyordu. Nedendir bilmiyorum, askerlerin maç izlemesi yasaktı. İnzibatlar stadın çevresinde ve içinde dolaşıyor karşılaştıkları, çoğu zamanda bir kovalamaca sonunda yakaladıkları askerleri İnzibat Komutanlığına götürüyorlardı.
Aslında, stadın içine girince işimiz daha kolaylaşıyordu, tribünlere oturunca kimi siviller, tanınmayalım diye maç boyunca ceketini-şapkasını bize veriyordu…
Bazı arkadaşlar gibi ben de askerlik sonrası bu şehirde kalmak istedim. Ama çok içime sinmedi burada yaşamak.
Askerlik bitiminde imkânım olursa gezmeye de geleceğim diye ayrıldım şehirden.
Bu dileğim yıllar sonra gerçek oldu.
Sosyal Güvenlik Kurumu’nda gören yaptığım dönemdi.
Adana’nın, sosyal ve ekonomik alanlardaki gelişmesini, sosyal güvenlik alanında yapılan çalışmaları yerinde görmek amacıyla arkadaşlarımla birlikte dört günlüğüne 2015 yılının Eylül ayında Adana’ya gideceğiz.
Tabi ki; SGK Adana İl Müdürü Kaşif Kılıç bize çok yardımcı oldu. Kılıç, çok çalışkan, mevzuata hakim ve gittiği her ilde başarılı işlere imza atmış bir bürokrat.
Selda Demir, Nazan Çepnili, Mahmut Yıldız, Asuman Kaçar, Nurevşan Ünveren, kameraman Mehmet Şimşek’le birlikte şehir içinde kamera çekimleri yaptık, fotoğraflar çektik, ticaret ve sanayi odası başkanlarıyla röportajlar gerçekleştirdik.
Şehrin hem bugünü hem de geçmişi hakkında bilgiler aldık. Uçsuz bucaksız bu verimli ve sulak topraklar üzerindeki şehirde, Hititler, Asurlular, Romalılar, Ramazanoğulları ve Osmanlılar başta olmak üzere birçok medeniyet hüküm sürmüş.
Batana olmuş Adana
Şehir; 1867 yılında il olmuş, 1871 de ise belediye kurulmuş.
Erdene, Edene, Ezene, Azana ve Batana isimleriyle anılmış, Osmanlı döneminde ise ADANA olmuş.
Tabii ki Adana 1980’li yıllardaki Adana değil, çok değişmiş, gelişmiş.
Sanayi şehri olması nedeniyle yoğun göç almış ve fabrikaların yakın çevresinde hızlı bir kentleşme yaşanmış.
Günümüz Türkiye’sinin en büyük sanayi ve finans gruplarından biri olan Sabancı Holding, Adana'ya çok şey katmış. Ekonomik katkı kadar gençler için spor sahaları, müzeler ve kültürel etkinlikler için binalar yapmış.
Yollar, park ve bahçeler oldukça temiz ve düzenli. Trafik yoğunluğu yok. Özellikle Adana Merkez Parkı, Seyhan nehrinin hemen yanında. Ailelerin dinlenmesi için ayrılan alanlar ve çocukların oyun bahçeleri hemen dikkat çekiyor.
Bu arada, bu güzel şehri görmek isteyenlere tavsiyem; ziyaret için en uygun zaman ilkbahar.
Adana'da Akdeniz iklimi hüküm sürüyor.
Yazlar sıcak, hatta zaman zaman çok sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlı.
Yaz sıcağında buraları gönül rahatlığı ile gezmek gerçekten çok zor.
Büyük Saat Kulesi
Şehrin sembol yapılarından biri olan Büyük Saat Kulesi, Vakıflar Çarşısının girişinde ve halâ bakımlı.
Kulenin inşasına Ziya Paşa’nın talimatıyla 1881 yılında başlanmış. Bir yıl sonra da tamamlanmış.
Türkiye’nin en uzun saat kulesi; uzunluğu 32 metre. Kulenin duvarları tuğladan yapılmış.
Depremlerden etkilenmeden bugünlere kalmayı başarmış kulenin saatinin Almanya’dan getirildiğini söylediler.
Bu muhteşem eserin yanında park yapmış araçlar, çöp kovaları hiç de iyi bir görüntü vermiyor. Aslında bu tür tarihi yapıların bulunduğu çevrenin daha bakımlı ve düzenli olması gerekmez mi?
Adana'nın tarihi Taş Köprüsünden, Sabacı Merkez Camisinin görünüşü |
Taş Köprü
Yıllar önce üzerinden çok defa geçtiğim Taş Köprü hâlâ ihtişamını koruyor.
Şehrin simgesi olarak kabul gören köprünün kitabesi yok.
Dolaysıyla kim tarafından yaptırıldığına ilişkin farklı görüşler var ama tarihçilerin çoğunluğu Roma İmparatoru Hadrianus tarafından 384 yılında yaptırıldığını iddia ediyor.
Osmanlı döneminde 4-5 kez onarılmış. 1948’de ve son olarak da 2006 da restorasyon yapılmış. Geçmişte her iki girişinde de “Kale Kapısı” denilen iki taç kapısı varmış ve 21 gözlüymüş. Köprünün 7 gözü sular altında kalmış.
Şehir merkezinden geçen Seyhan Nehri üzerinde bulunan, dünyanın en eski köprüsü unvanına sahip Taşköprü trafiğe kapalı, sadece yayalar geçebiliyor.
Köprü türkülere de konu olmuş
Adana köprü başı,
Otur saraya karşı,
Gel beraber gezelim,
Dosta düşmana karşı.
Vur çapayı çapayı,
Vur kazmayı kazmayı,
Kız başına bağlamış,
Oyalı da ipek yazmayı.
Birçok anıt eserde olduğu gibi çok iyi korunmayan bu köprü de bakımsız. Duvarlarına sprey boyalarla anlamsız şekiller çizilmiş.
Ziya Paşa
Doğrusu, sıkı bir araştırma yapmamışsanız gezdiğiniz şehirlerde hangi tarihi eser veya tarihi bir şahsiyetin mezarıyla karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz. Ulu Cami yanındaki Ziya Paşa Parkı'nda gezinirken Ziya Paşa’nın önce büstünü gördüm, hemen yakınında da kabristanı var.
Asıl adı "Abdülhamid Ziyaeddin.” 1825 yılında İstanbul'da doğmuş, 1878-1880 yıllarında Adana’da valilik görevinde bulunmuş.
Ziya Paşa Tanzimat Dönemi'nin en ünlü şair, yazar ve devlet adamlarından biri. |
Devlet adamı, yazar ve şair Ziya Paşa, Adana’da eğitim ve kültür alanında önemli faaliyet yapmış. Yakalandığı sirozdan kurtulamayarak Adana’da vefat etmiş.
Paşanın bir çok ünlü sözü var ama en çok bilineni: Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde. /Yani diyor ki: Kişinin aynası yaptığı işlerdir, laflarına bakılmaz; çünkü kişinin aklının seviyesi ancak yaptığı işlerle ortaya çıkar.
Tarihi Kazancılar Çarşısı
Adana’nın merkezinde, Büyük Saat’in yan tarafında bulunan tarihi çarşı 500 yıldır hizmet veriyormuş.
Çarşıda; lokantalar, bakırcılar, marketler ve hediyelik eşya satanlar çoğunlukta.
Ama, helva, cezerye ve lokum gibi çeşitli şekerleme üretimi yapıp satan iş yerleri de var.
Sabahın erken saatlerinde başlayan alış-veriş gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor.
Birçok şehirde önemli çarşılar vardır. Genel de şehir merkezinde bulunurlar ve her kim ne arıyorsa bu çarşıda bulur. İşte burada da “Tarihi Kazancılar Çarşısı” o görevi görüyor.
Sabancı Merkez Camii
Sabancıların hikayesi, Hacı Ömer Sabancı’nın; 1906 da Kayseri'nin Akçakaya köyünden Adana’ya gelmesiyle başlamış. İşte, pamuk ticaretinden banka kurmaya giden ticari başarı da böyle gelişmiş.
Adana’nın her yerinde Sabancıların etkisi görülüyor. Fabrikalar kuran, parklar, bahçeler yapan, kütüphaneler açan, binlerce insana istihdam oluşturan aile, cami ve mescitlerde yaptırmış.
1998 yılında ibadete açılan Sabancı Merkez Camii, Türkiye Diyanet Vakfı ve Sabancı Vakfı ortaklaşa yaptırmışlar. Balkanlar’ın ve Ortadoğu’nun en büyük camisi olma özelliğine sahip ve 28.500 kişi namaz kılabiliyormuş.
Sabancı Merkez Camiimde 28.500 kişi namaz kılabiliyor |
Yerli ve yabancı turistler tarafından da ziyaret edilen, şehrin birçok yerinden 6 minaresi görülebilen eser gerçekten muhteşem.
Seyhan Irmağı kenarındaki bu görkemli camiyi gezebilmek için özel bir zaman ayırdım. İçinde, ders odası, 10 itikâf odası, imam ve müezzin odaları da var. Mihrap, minber, kürsü, taç kapı ve diğer kapılar mermer.
Yağ Camii
Adana’nın en eski tarihi yapılarından biri olan Yağ Camii, şehir merkezinde Kazancılar Çarşısı’na yakın mesafede. Bir külliye görünümünde olan caminin kapısının üzerinde yazıt var ve eserle ilgili bilgilere geniş yer verilmiş.
Saint Jacque adına yaptırılmış Haçlı Kilisesi, 1501 yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından camiye çevrilmiş. Medrese olarak da kullanılmış eser çok sütunlu cami tipinde yapılmış.
Söylenenlere göre, gerçek ismi Eski Camii. Zamanla, Yağ Camii denmesinin nedeni ise avlu kapısının önünde yağ pazarı kurularak yağ satılmasıymış.
Tatlıcılar çarşısı
Sobacılar Çarşısı’nın hemen yanında tatlı imalatı yapan çok sayıda iş yeri var.
İmalattan yeni çıkmış ürünleri görüyorsunuz, isteyen alıyor hatta almadan önce tadanlar da var.
Helva, tahin, lokum imalatı yapan- satan bir iş yerine girdik. Dikkatimi oldukça eski olan susam değirmeni çekti. 138 yıllık olduğu söylenen bu alet, sanki yıllara meydan okurcasına susam öğütmeye devam ediyor. 1 kilo susamdan 750 gram tahin çıkıyormuş.
Bu değirmen 138 yıldır susam öğütüyor
|
Ham maddesi susam olan ve kalori değeri oldukça fazla organik tahinin yapılışını seyrettim biraz. Zahmetli ve sabır isteyen bir iş.
Şehrin ziyaretçileri lokum, cezerye, helva, şeker sucuğu, tahin ve daha bir çok tatlı çeşidi için buraya geliyor. İşyerinin sahibi, kargo ile Türkiye’nin hemen hemen her yerine ürün göndermeye başladıklarını da ifade etti.
Adana Mutfağı
Ünlü ve zengin bir mutfağa sahip olan Adana, kebap, lahmacun, ezme, ciğer, analı kızlı, içli köftesi ile ünlü. Yemeklerde, baharat kullanımı oldukça fazla.
Bir de sofralarının vaz geçilmez yemeklerinden olan Şırdan Dolması var. Şırdan, hayvanın midesinin bir bölümüymüş. Sakatat ve kokoreç görüntüsünde. Ama, ben yemedim, tadını da bilmiyorum. Şehrin bir çok yerinde, cadde ve sokaklarda “halka tatlısı” yapan dükkanlar var. Ayrıca, Ankara’da görmeye alışık olduğumuz “sarı burma” tatlısı burada da çok tüketiliyor.
CACIK
Adana’da, Ankara ve Kırıkkale’de daha önce görmediğim, tatmadığım farklı bir cacık yapılışı gördüm. Biz genelde yoğurdu ayran kıvamında yapıp, salatalığı minik küpler halinde doğranmış olarak kullanıyoruz, sarımsak ve tuz ilave ediyoruz. Adana’da ise yoğurt soğuk su ile hafifçe karıştırılıyor, salatalıklar daha minik doğranıyor, bol sarımsak ve yeteri kadar tuzla yapılıyor. Servis yapılmadan önce üzerine zeytinyağı ve nane ilave ediliyor, bir süre de buzdolabında tutuluyor.
ŞALGAM
İçecek olarak da tabi ki şalgam suyu. Çok sayıdaki işletmenin ürettiği, acılı ve acısız şeklinde iki çeşidi bulunan şalgam suyu, şalgam turpundan yapılıyor.
Genelde yemeklerin yanında tercih edilen bu içecek, vücut direncini arttırması ve soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı üstün koruma sağladığı için yurt içinde birçok şehrin yanı sıra birçok Avrupa ülkesine de gönderiliyormuş.
Akdeniz'in en önemli şehrinde dört gün kaldık.
Yoğun program nedeniyle, karpuz, kavun, yer fıstığı, limon ve mandalina gibi ürünlerin yetiştiği tarlaları ve bahçeleri göremedim ne yazık ki. Ama yine de; yıllar sonra da olsa Adana’ya gelmek, gezmek güzeldi.
Bir daha gelir miyim? Bilmiyorum. Kısmet.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.