Eflatun Neimetzade

Eflatun Neimetzade

Amerika’dan davete “hayır”, dedim, gitmedim (2)

Amerika’dan davete “hayır”, dedim, gitmedim (2)

Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkan Yardımcısı olarak Hocalık yaptığım yıllarda Sahne, Rol ve “Müzikli Sahne” derslerine giriyordum. Bir gün Bölüm Başkanı, Prof. Cüneyt Gökçer odama geldi ve dedi: “Amerika’dan Hocalar ve Öğrenciler Bölümümüzü ziyaret edecekler ve dersleri izleyecekler. Öncelikli olarak senin “Müzikli Sahne” dersini izlemelerini önerdim, çünkü bu ders Amerika’da eğitilmiyor. Onlar da senin dersini merak ettiler ve bugün dersine birlikte geleceğiz. Onlar kalabalıklar. Her halde itiraz etmezsin”, dedi. “Hayır, efendim, buyursunlar gelsinler”. Böylece, Amerikalı Hocalar, Öğrencileri ili birlikte “Müzikli Sahne” dersimi izlemeye geldiler. (Yıl 1996). Oturdular ve kımıldamadan sissizce izlemeye daldılar. Her iki saatten sonra on beş dakika ara veriyordum. Dersten sonra Amerikalı Hoca yanında çevirmeni bana yaklaştı: “Bu harika bir çalışmadır, fakat bizde böyle bir çalışma yoktur. Bunu nasıl yapıyorsunuz?” sordu. Ben kendisine anlattım: “Ben önceden öğrenciler için klasik müziklerden oluşan “A”, “B”, “A” formunda küçük etüt hazırlıyorum. Öğrenciler müziğin anlamını şerh ediyorlar, yani müzik dramaturgisini analize ediyoruz. Müziğin vermiş olduğu ruhuna uygun konu buluyorlar ve hareket halinde mimikler, öyküler, bir olay, hikâye yaratıyoruz. Ve öğrenciler müziğin ruhu dâhilinde, müziğin ruhu içinden hareket buluyorlar, fantezisini kullanıyorlar. Evet, bu yeni bir derstir. Bunu sadece ben veriyorum. “Bizim öğrencilerimizle de bu çalışmaları yapa bilir misiniz?” Israr ettiler. “Peki, olur”, dedim. Amerikalı öğrencilerle önce tek-tek, daha sonra topluca uygulamalı “Müzikli Sahne” çalışmalarını yaptım. Bizim öğrenciler dersin ana amacını bildiklerinden daha aktif ve hareketliydiler. Amerikalı öğrenciler ise dışa dönük, göstermeli hareketler ediyorlardı. Ben, çevirmen vasıtasıyla onlara şöyle dedim: “İlk önce müziği anlayacaksınız, çünkü tüm hareketler müziğin anlamı, ruhuna uygun; müzik dramaturgisinin amacına uyun olacaktır. Yani, siz bir nevi müziğin içinde eriyeceksiniz ve tüm hareketleriniz müziğin talebi ve ruhu içinde cereyan edecektir”. Tekrar ettim ve anlamaya çalıştılar, fakat bu çalışmaları aralıksız tekrar etmeleri lazımdı. Böylece iki hafta sürecinde bizim öğrencilerle birlikte çalıştık, onlara dersler verdim. Amerikalılar az kala bayılacaklardı; hareketlendiler ve hemen etrafımı sardılar. Öğrencileri bana sarıldı, “çok iyi çalıştık”, “teşekkür ediyoruz”, “yine tekrar edin, lütfen”. Yeniden sahneye çıkmalı olduk…

Amerika Okulunun Başkanı yaklaştı: “Lütfen, sizi davet ediyoruz, gelin Amerika’ya, bu dersi orada devam edin, ne olur. Bizde bu ders eğitilmiyor”, dedi. Ben, teşekkür ettim. Cüneyt Hoca onlara: “Bizim Türkiye’deki Tiyatro Bölümlerinde bu dersi verecek Hoca yoktur. Sadece bizim Bölümde bu dersi Eflatun Hocamız veriyor. O gitmiş olsa bizim dersler duracaktır”, dedi. Ben de bunu üzerine: “Hayır, gelemem, ailem burada, çocuklarım okulda okuyorlar. Onları bırakıp gidemem”. İki hafta sonra Amerikalı öğrenciler odama geldiler, bana sarıldılar, teşekkür ettiler, “Sizi Amerika’da bekliyoruz” deyip gittiler.

Bir hafta sonra Amerika’nın Ankara Sefiri, Riçardson, beni makamına davet etti. Gitmedim. Ne söyleyeceğini biliyordum, zaten. Sonra rektörümüz, Prof. Dr. Ali Doğramacı beni telefonda aradı (Şimdi Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanıdır) sakince sordu:

PROF. DR. ALİ DOĞRAMACI BİR DÜNYA İNSANIDIR

“Eflatun Hocam, sorun nedir, söyleyin, lütfen? Ben tüm sorunlarınızı çözeceğim. Sefirlikten devamlı arıyorlar, seni benden talep ediyorlar. Sahne derslerini beğenmişler, seni yüksek maaşla davet ediyorlar Amerika’ya çalışmaya… Eğer konu Cüneyt Hoca ise, ben çözerim olayı. Çocuklar ve ailen Lojmanda otura bilirler, önce istersin tek git, bak, sonra gelir, çocuklarını alıp götürüsün. Şunu unutma, her zaman buraya döne bilirsin. Burası senin evindir, dedi. Ben teşekkür ettim, “Hocam, çok minnettarım tekliflerinize, sağ olun, Hocam, ama gidemem. Ben sadece Bilkent’te kalmak istiyorum”, dedim. “Bak, Eflatun Bey, acele etme, git ailenle de konuş, dedi. Seni ısrarla bizden talep ediyorlar. Bizim Amerika Üniversitelerimizle anlaşmalarımız vardır. Hoca değiş-düğüş yapıyoruz. Doğrusu ilk defa böyle durumla karşılaşıyorum. Başkası olsa hemen koşup, gidecekti. Ben bekliyorum cevabını. Beni arayın…” dedi. Akşama doğru kendisini aradım. “Sayın rektörüm, ben gerçekten istemiyorum Amerika’ya gitmeyi. Ailem de istemiyor. Doğru diyorum, vallahi…”, sustum. “Peki, Hocam, sen bilirsin, iyi dersler” dedi.

Amerikalı öğrenciler bir yıl sonra yeniden derslerime gelip katıldılar. Çok heyecanlıydılar. Severek onlarla ders yaptım. Yine aynı teklif, yine güzel teklifler ve saire… “Yok, gelemem”, dedim. Aslinde sebep bambaşkaydı. Amerika toprakları kanlı izlerle doludur. 55 milyon Müslüman insanın kanı bu topraklarda akıtılmıştır. İhtiyar, genç, hasta, yaşlı, kadın, mini çocuklar bile kurşuna dizilmişler, vahşice öldürülmüşler. Tarihin en acımasız, vahşi soykırımı Amerika topraklarında yapılmıştır. Kanıt aramak istiyor iseniz, Kızıl derili insanların nasıl öldürdüklerini TVeM kanalında izleyin, bakın. Amerikalılar acımasızlar, hünkârca insan öldürüyorlar. Bakınız Kaliforniya ormanları aylardır yanıyor, bu topraklar Tanrı tarafından lanetlenmiştir. Orada alacağın para bile bana göre kirli, lanetli ve haramdır, diye düşünmekteyim. Başkaları gitsinler, gidenler acaba Amerika tarihini iyi biliyorlar mı? Nasıl aynı kanı taşıyan akrabalarımızı yok ettiklerini biliyorlar mı? Onlar bunu düşünmeliler.

BAŞKAN TRUMP, HİÇ DE GÜVENİLİR İNSAN DEĞİLDİR

Şimdi, Başkan Trump kalkmış da Türkiye devletine dil uzatıyor. Sen git de tarih kitaplarını aç, bak, oku. Yaptıklarınızdan dolayı kendinizden bile iğreneceksiniz. Hayâ yok,  insaf yok, Mürvet yok bu insanlarda. Kara oldukları için zencileri acımasızca bu gün bile sokak ortasında öldürmekten zevk alıyorlar. Bu ne biçim insanlık, ne biçim kişilik? Sanki insanlık ruhundan yoksunlar, uzaklar. Tanrı yaratanı nasıl öldürmek oluyor, anlayamıyorum. Bunlar insanlıktan uzaklar, para, zenginlik, altın için yakınlarını bile uf demeden öldüre bilirler. Tanrının gazabına mutlaka gelecekler, yaptıklarının cezasını çekecekler, çünkü insan dışı katliam yapmışlardır ve 55 milyon Müslüman insanı ezeli topraklarından yok etmişler. Bunlar nasıl insanlar, hiç anlayamıyorum… Acaba insanlar mı?

Ayrıca bir de hırsızlar, çalıp götürüyorlar istediklerini. Buna hiç anlam veremiyorum. Napolyon Mısırı işgal ediyor ve “Kalem” adında heykeli çalıyor, on iki bin esirlerin sırtında sürükleyerek Paris’e götürüyor ve Parkta inşa ediyor. Kendi gözlerimle Heykeli Paris’te, parkta gördüm.

Süveyş kanalının açılış töreninde yükselen Bağımsızlık Heykelini de Amerikalılar çalıp ülkelerine götürmüşler. Bu heykel bugün Amerikalıların “Bağımsızlık Heykeli” olarak anılıyor. Hırsızlık, Emperyalist ülkelerin âdeti haline gelmiştir. Çünkü Emperyalistler dünyanın her köşesindeler ve her yerde hırsızlık yapmaya gadirler. İngilizler ise Azerbaycan’ın Gence kentindeki Müzeden, Azerbaycan’ın dünya şairi Nizami Gencevi’nin “Leyla ve Mecnun” eserinin El yazısını çalmışlar ve İngiltere Kraliyet Müzesi’nde koruyorlar. Bu el yazının vatanı ise Azerbaycan’dır. Devletimiz bu El Yazının vatanımıza getirilmesi için gerekenin yapacağını umut ediyorum. Konuyu ikinci defadır sayfamda hatırlıyorum siyasilere.

Şimdi siz ey, Trump! Meclisinizde soykırım kararını neye, hangi belgelere dayalı alıyorsunuz? Sizin Meclisiniz de, milletvekilleri de Ermeni diasporasının hediyeleri ile donatılmıştır. Bunu hepimiz iyi biliyoruz. Önce Afganistan’da Müslümanları yok etmeye kalktınız. Libya, Irak, şimdi de Suriye topraklarında her gün Müslümanlar ölüyor… Ey, Trump! Suriye topraklarında her gün onlarca, yüzlerce Müslüman ölüyor, yetmez mi size? Senin beslediğin, eğittiğin PKK, YPG ve DEAŞ teröristlere beş bin uçak dolu ve 500 bin TIR dolu silahlar verdinuz. Binlerce insanları öldürüyor, evleri yok ediyorsunuz? Teröristler Okulları, Hastaneleri yakıyor, patlatıyor; yer altında Fransız çelikleri sayesinde bin kilometrelerce yer altı yollar inşa ediliyor Türkiye sınırlarına doğru. Suriye Milli Ordusu yer altı yolları yok ediyor, oraya su akıtılıyor.

AMERİKAN SİYASİLERİ SAHTEKÂR VE İKİYÜZLÜLER

On bin kilometre uzaktan gelip sınırlarımıza dek sokuluyorsunuz. Türkiye buna nasıl susmalıdır, söyleyin? Çekilin, toz olun Suriye topraklarından. Türkiye sizin için Afganistan, Bolivya ve ya Yemen değil, bunu iyi idrak edin? Anlayın, seksen milyon nüfusu olan Türkiye’nin seksen milyon Ordusu vardır, gibi düşüneceksiniz, anlayacaksınız. Gerekiyor ise altmış, yetmiş, hatta seksen yaşlı dedeler bile savaşa gitmeye hazırız. Bakın, ekranları izleyin, Anadolu ayaklanmıştır ve savaşa gitmeye, şanlı Ordumuz, Mehmetçiğe yardıma koşmaya hazırlar.

İşte Amerika, işte İngiltere ve Fransa Emperyalizminin hırsızlığını kanıtlayan örnekler. Her üç ülke dünya devletlerinden tarihi eserleri, Müze örneklerini, kadim el yazılarını, abideleri heykelleri çalmakta mahirler. Daha neler, neler vardır…

Şimdi size bomba gibi haberi açıklıyorum. Ermenistan Devleti neden Arşivlerini açmıyor, biliyor musunuz? ABD eski Başkanı Reagan’ın Hukuk Danışmanı, Bruce Fein, Beyaz Sarayda ve Ermenistan Arşivlerinde araştırma yaptı. O meşhur olayda Ermenilerin 2 milyon Müslüman Osmanlı’yı katlettiği ortaya çıktı… Fein şöyle yazıyor: “Ermeniler, kendi Arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyorlar… Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı “müthiş” sayılabilecek bir özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir, “azınlıklar, kendi dini özgürlüklerini ve hayatlarını son derece rahat bir şekilde sürdürdüler” yazıyor Fein.

“Ermeni terör çeteleri I. Dünya savaşı sırasında Fransa ve Rusya ile birlikte Osmanlıları öldürdü. Bu rakam 2 milyon civarında olduğu bir gerçektir. Ermeni kayıplarının ise 500 bin civarında olduğu araştırmalarda kanıtlandı. Burada asil önemli konu, Ermenilerin ihanetidir! Osmanlı da kendisini savundu. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı ile büyük getiri sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor. Ermeniler ısrarla kendi Arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi kaybetmek istemiyorlar. Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak”. Reagan’ın Hukuk Danışmanlığını yapan Bruce ukukHuFein daha sonra ekliyor: “Reagan’ın başkan olduğu 1981’de bu konunun Beyaz Saray tarafından titizlikle araştırıldığını ve iddiaların asılsız olduğunun belgelendiği noktalanmıştır”. İşte Helal olsun sana Bruce Fein!!!

Geçtiğimiz günlerde dünyanın dört bir yanında “sözde ermeni soykırımı” ile ilgili onlarca panel-konferans düzenlenmiştir. Bunların ana sponsoru kimdir biliyor musunuz? HCBC ve British Airways… Hiç de şaşırmayın. Bizim ülkemizde bizden elde ettikleri para ile bize karşı sözde “Ermeni Soykırımı’nı destekleyen bu kuruluşlara karşı neden işlemler yapılmıyor? Devletin kurumları bu kuruluşların üzerine neden gidemiyor? Bu kuruluşları kimler destekliyor? Bu ne biçim vatan hainliği, bu nasıl bir iştir, anlayamıyorum. Gerçek olmayan bir soykırımı neden zorla sırtımıza yüklüyorlar? Bazı siyaset adamlarının da içlerinde bulunduğu o Park olayında, “Hepimiz Ermenileriz” diyenler hainler değil mi? “Önce evin içi, sonra dışı”, derler. İşte, düşman evimizin içindedir. Hep yazıyorum ve yine tekrar ediyorum: Türkiye’nin düşmanı içimizdeler, bu kadar net diyorum.

Amerika gerçekten acayip ülkedir. Öteki Başkan araştırmış, tarihte Ermenilere değil de, Türklere karşı soykırım yapıldığı araştırılmış ve 2 milyon Türkler öldürülmüş ve 500 bin Ermeni ölmüştür deniliyor devletin üst makamındaki masalarda. Ermenilere hiçbir soykırım yapılmamıştır denilir devletin resmi belgelerinde ve bu uydurma dedi-goduya nokta koyulmuştur. Şimdi Trump’un silahşorları Kongrede karar alıyor ki soykırım yapılmıştır. Peki, çıkarın belgeleri masaya koyun? Koy dünya bu belgeler üzerine Türkiye’yi suçlamış olsun. Ne ortada belge vardır, ne de gereken kanıtlar, yalandan soykırım yapılmıştır, diye Türkiye’ye karşı uyduruk kararlar alınır bu sahte ülkede…

HOCALI SOYKIRIMINI DÜNYA DEVLETLERİ TANIMALIDIR

Öte yanda 1988-1992 yıllarında Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisi Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal olunmuştur; Garabağ’da ve Hocalı’da gerçek soykırım yapılmıştır, dünya bu soykırıma suskunluğunu koruyor. BMT almış olduğu dört karar ortada ve uygulanmıyor ve topraklarımızdan Ermeni çeteleri çekilmiyorlar. Bu kadar adaletsiz bir dönemde yaşıyoruz. NATO ülkeleri, Avrupa Birliği devletleri; özellikle Almanya, Fransa, İngiltere sahtekâr ve adaletsiz davranırlar. Amerika da bu devletlerin başında yer alır.

Türkiye ise “Barış Pınarı” harekâtıyla onurumuzu, şerefimizi göklere kaldırıyor ve komşulukta terör devletini kurmaya can atanlara gereken dersini veriyordur. Ülkemizin beka konusu her şeyden önemlidir ve bu haklı savaşını Türk devletleri de destekliyor.

Bütün dünya Türkün hakiki gücünü ve kudretini tanıdı.

Ne Mutlu Türküm Diyene!’

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Eflatun Neimetzade Arşivi