Sürdürülemez yalanlar!
Osmanlı döneminin son Sultanlarından, İngilizlere sadakati ve hayranlığı ile tanınan Sultan Abdülmecit’in oğlu Sultan Vahdettin’de babasının izinde yürüyerek sadakatini göstermek için, mücadelesini siyaseten kendine düşman olarak gördüğü ittihatçılara karşı açmıştır. Bunu acımasızca yaparak İngilizlere karşı olan ve babasından miras kalan sadakatinin yeri büyüktür. İngilizler İstanbul’u işgal ettikten sonra, ilk yaptıkları iş olarak 1915 Tehcirini Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullanmaya başlamışlardır. Sultan Vahdettin’de bu sadakatinin karşılığı olarak Tehcir olayını kabul etmiş kendi vatanına ihanet edercesine Tehcir olayını yönetenlere karşı tavır alarak “Tehcir suçlusu” olarak kabullenmiştir.
Saraydan destek gören İngilizler ve müttefik Emperyalist güçler, kendilerine pay çıkarma sevdasıyla kendi Meclislerinde Tehcir olayını her seferinde gündeme getirerek bunu Türkiye üzerinde bir silah olarak kullanıp kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye’yi kullanmışlardır. Sarayın verdiği destek sadece sadakat ile kalmayıp Sultan Vahdettin tarafından, 7 Aralık 1918 Ermeni Ayan Meclisi üyesi AZARYAN Efendi’yi kabullerinde “Ermenilere karşı gerçekleştirilen Tehcir zulmünden” dolayı üzüntülerini belirterek özür beyanında bulunmuştur.
Üstelik bu üzüntü beyanıyla da yetinilmemiş, Sultan Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit paşa, İstanbul’da ki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral ARTUR CALTHORPE aracılığı ile İngiltere Dış İşleri Bakanlığına gönderdiği bir telgrafla “Ermenilere yapılan zulmün faillerini cezalandırmak” arzu ve isteğinde olduğunu bildirmiştir. Sultan Vahdettin ve Damat Ferit İngilizlerin arzuladığı ve gösterdiği her kişiyi yakalatıp cezalandırarak bu istekleri yerine getirmişlerdir.
Geçmişte içimizde ki hainlerce işlenen bu yanlış çıkış ve yanlış başlangıçlar, günümüze kadar gelerek Türkiye üzerinde iç ve dış işbirlikçiler tarafından DEMOKLES’İN kılıcı gibi üzerimizde sallanıp durmuştur. Son olarak “BARIŞ PINARI HAREKATI” ile Türkiye’nin yapmış olduğu çıkış ABD’nin çıkarlarına uymadığı için, bugün yine ABD Emperyalizmi tarafından gündeme taşınmıştır. Üstelik, Cumhuriyetimizin ilan edildiği günde. Tabiidir ki bu tutum karşısında bir dik duruş sergilenmelidir. Ancak bunu sergileyecek Siyasi muktedirin bohçasında geçmişe ve günümüze ait kirli bir birikmişin olmaması gerekmektedir. Bohçadaki kirli dosyalarda verilen söz ve tavizler ülkenin çıkarlarını bağlamamalıdır. Varsa bohçalara konmuş kirli bir durum, elbette ki dik duruş sergilenmediği gibi ülke çıkarları da zarar görecektir.
Bu gün de dün gibidir. Osmanlı Sultanı Vahdettin’in o gün yaptığı yanlışlar günümüze de yansıyarak devam etmektedir. Bu gün de ABD’ye ve bu güne kaynak oluşturan İngiliz Emperyalizmine biat edilmişçesine suskun kalınmaktadır. Osmanlı döneminin son günlerinde iktidarda Tevfik paşa hükümeti vardır. İngilizler paşadan taviz üstüne taviz alarak “Tehcir” yerine “KIRIM” sözcüğünü kullanmasını istemektedirler. Buna karşılık Tevfik paşa Ermeni Kırımı konusunda bir mahkeme kurdurmuş, Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal beyi suçlayarak İstanbul da tutuklatıp Bekir ağa bölüğüne hapsetmiştir. Daha sonrada idam edilmiştir.
İngilizleri aldıkları bu tavizle yetinmeyip ayrıca bir kara liste hazırlayarak 61 kişinin Ermeni Tehcir olayından tutuklanmasını sağlamışlardır. Bu tutuklamaların ardı arkası kesilmeden devam etmiştir. Ta ki İngilizlerin ve müttefiklerinin Padişah Vahdettin’i ve aile efradını Dolmabahçe sarayında ki kıymetli Elmas-yüzük-Altınları ve kıymetli halıları yanına alarak,bir İngiliz gemisiyle terk etmesine kadar sürmüştür. İlk etapta İtalya’nın SAN REMO kentine yerleşen ve ailesiyle Saraydan getirdiklerini satarak yaşayan Sultan Vahdettin sıfırı tüketince mektup yazıp Mekke Emir’ine sığınarak ölümüne kadar orada yaşamıştır.
Bu gün geçmişte ve günümüzde yaşanan Emperyalist oyunlara bir son vermenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Tevfik paşa Hükümeti döneminde Uluslararası bir mahkeme kurulmasını ve buna İsveç- Danimarka- Hollanda- İspanya İngiltere gibi ülkelerin tarafsız yargıç göndermelerini Kurulacak Tehcir komisyonuna üye göndermelerini istemesine rağmen, İngilizler bunu ret ederek kabul etmemişlerdir. Gerçeklerin ortaya çıkmasından kaçınarak kabul göstermemişlerdir. İngilizler olayın tarafsız yargıçlarca incelendiğinde iddia ettikleri gibi “KIRIM” değil “TEHCİR” yani göç ettirme olayı olduğunun anlaşılmasından korktukları için buna olur verememişlerdir.
Bu gün olduğu gibi dönem-dönem Türkiye’nin önüne çıkarılan konunun taviz koparma ve ülkeden pay alma gibi amaçlar için saklı tutulmasının sağlanmasıdır. Bu gün de arşivler açılarak tarafsız yargıçlar ülkelerden davet edilip bir komisyon kurulmalı Temcit pilavı gibi her seferinde önümüze getirilen konu aydınlığa kavuşturulmalıdır. Ağzı olup ta durmadan konuşanların ağzı gerçeklerle kapatılmalıdır.