Buzağı ve hırsızlık
Hz. Mûsâ a.s. kırk gece sürecek bir buluşma için Allah Teâlâ'nın huzuruna çağırılmış, bu amaçla kavminden ayrılırken kardeşi Harun'u vekil olarak bırakmış ve ona şöyle demişti: "Kavmimin içinde benîm yerime geç; onları ıslah et; bozguncuların yoluna uyma" (A'raf 7/142).
Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de sonra siz onun arkasından buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz. - Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün.
Celâlim hakkı için Musa size belgelerle gelmişti de onun arkasından tuttunuz o buzağıya taptınız. Siz işte o zâlimlersiniz Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler ve: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı (tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Musa'nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi?
Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.
Şüphesiz İşte biz, iftiracıları böyle cezalandırırız.
Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine Sâmirî ve adamları: "İşte sizin de, Musa'nın da ilâhı budur, ama o unuttu" dediler.
Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu.
And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi: "Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam edeceğiz."
Samiri kadınların ve oğulların ve kızların kulaklarındaki altın küpeleri istemiş, oymacı aletiyle ona biçim vererek dökme bir böğüren bir buzağı yaparak, önünde kurbanların kesileceği bir yerde, buzağıyı rab ilân etti: ‘’Yarın Rabb için ziyafet bayramıdır.’’ dedi. Erken kalkan halk, Samiri’nin isteğine uygun; altından buzağının karşısında; adakları yerine getirdiler. Yemek, içmek, oynama, eğlenme ve sefahate dalmasını sağladı.
Bu kıssa o günle sınırlı olmayıp, kıyamete kadar gelecek olan insanlara bu tür olayların başına gelebileceğini, doğru yoldan hidayetten uzaklaşmaya ve peygamber öğretisinin bir kısmını reddetmeye, ve Allah'tan başka nesnelere ya da varlıklara şirk katarak inanmaya dair bilinç altı eğilimlerin olacağını bildirmektedir. İnsanın sınırlı algı ve duyu alanına hitap ederek boş ve aldatıcı bir hayalcilikle inancımızda ki; Allah c.c. inancının yerine Sâmirî gibilerin, icat ettiği “altın buzağı heykeli” putunu, şirk unsuru olarak oluştururken; İsrail oğullarını kandırmak onların ilgisini puta yöneltmek için yaptığı en önemli fiili açıklamaktadır. Müşrik ileri gelenlerin, geçmişte de gerçekleştirdiği ve kıyamete kadarki süreçte de gerçekleştirecekleri tüm putlarda; putların felsefesi içersine “elçinin izinden” yani “Tevhid”i unsurlardan bir şeyler katacaklarını bildirmektedir. Bu katkılar sayesinde icat ettikleri putlar, Allah ile ilişkilendirilerek, insanların küfre, şirke, müşrikliğe rağbet etmesinin daha rahat temin edilebileceği ve şirkin sürekliliğinin bu yolla sağlandığı inananlara bildirilmektedir.
Kıyamete kadar ki, toplumlar içersindeki, Şeytan ve ona tabi olan insanların nefislere güzel görünmesi adına yaptıkları, Sâmirî, tiplerinin elinden gerçekleşeceği ve bunlardan sakınılması, ders ve ibret alınması istenmektedir. “…Ben, onların görmediklerini gördüm ‘’ diyen samiri gibi insanlar, yüce yaratıcımızın zati ve Sübut- sıfatları bilgisini aydınlatacağı yerde daha da bulanık bir hale sokmuştur.
Zat-i sıfatları:
a) Vücut; Var olmak, Allah vardır ve yokluğu düşünülemez.
b) Kıdem; Allah"ın varlığının başlangıcı yoktur.c) Beka; Ebediyyet, sonu bulunmamak.
d) Vahdaniyyet; Tek ve benzeri olmamak.
e) Muhalefetün Li'l-havadis; Sonradan yaratılanlara benzemez.
d-Kıyam Binefsihi; Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Herşey O'na muhtaçtır.
Sübut-i sıfatları:a) Hayat; Allah daima diridir.b) İlim; Bilmek, Allah geçmiş ve geleceği, gizli, açık her şeyi bilir.c) Sem'i; İşitmek, Allah her şeyi işitir.d) Basar; Görmek, Allah her şeyi görür.e) İrade; Dilemek, Allah diler ve dilediğini yapar.f) Kudret; Gücü yetmek, Allah sonsuz kudret sahibidir, her şeye gücü yeter.g) Kelam; Söylemek, Allah söz sahibidir. Peygamberlerine duyurmuştur. Kur'an, Allah'ın sözüdür.h) Tekvin; Yaratmak, Allah yaratıcıdır. Kainattaki her şeyi yaratan O'dur.’’.
Allah c.c. peygamberleri ile ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Yüce kitabımızda, ‘’ Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.’’ " Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bir fayda ve zarar verecek durumda değilim" sözleri veya "«Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?»" mealindeki ayetler bizlere fayda veya zarar veremeyen cansız putlara tapmaktan nehy eden ayetlerdir. Samiri’nin halkına dediği gibi" sizin ilahınız budur" sözünün karşılığı olarak "resul böyle buyurdu" veya " kur'anda böyledir" sözleriyle insanları din adına yanlışa düşürdüğü, günümüzde de bazı düşünceler, tutkular, zamanı boşa harcayan boş faydasız işler ve malayanilikler ile de, kendilerine tabi olmayı isteyenlerde bulunmaktadır.
Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, bir gün ashâba sordu:
– Hırsızlığın en kötüsü nedir bilir misiniz?
– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler.
Bunun üzerine, Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
– En kötü hırsızlık, namazından çalanın hırsızlığıdır. Yani, namazının erkânını tam yapmaz; onu kemâl üzere edâ etmez.’
‘En kötü hırsız’lardan olmamak için, yukarıda anlatılan hırsızlık gibi, bu hırsızlıktan da kaçınmak zarurîdir.
Namaza niyet, kalp huzuru ile olmalıdır. Zira niyet hâsıl olmadan amel sahih olmaz.(niyetin kalple yapılması) Namazda okunan Kur’an sıhhatli, (harflerin mahreç ve tecvidine riâyet edilerek) okunmalıdır.
Rüku’un, sücûdun, kavme ve celsenin edâsı da itmi’nan ile olmalıdır. Yani rüku’dan kalkarken, tam doğrulmalı; bir tesbih okuyacak ‘sübhânallâh’ diyecek kadar öyle durmalıdır. İki secde arasında da yine bir tesbih okuyacak kadar oturmalıdır. Böylece kavme ve celsede itmi’nan tahakkuk etmiş olsun (organlar durulup yerleşerek vücut sükûnet ve istikrâr bulsun).
Kim ki bu şekilde yapmaz yani namazını anlatıldığı gibi rükünlerine dikkat ederek kılmazsa, şüphesiz kendisini hırsızlar grubuna sokmuş ve tehdit altına girmiş olur.
Muminun suresi 34 de;"Eğer sizin benzeriniz olan bir beşere boyun eğecek olursanız, and olsun, siz gerçekten hüsrana uğrayanlar olursunuz." İnsanları aldatan, büyüklük taslayan, bulunduğu kitlelerini yanlışa sevk eden şımarık ve bilgiçlikleriyle kalpleri yüce yaratıcıdan uzak edenler olacağı gerçeğini de bu ayetle bize bildirilmektedir. Bolluk içinde yüzüp şımarmak yaratılışı unutturur, duyguları taşlaştırır, mesajları algılayacak insanın içindeki açık noktaları kapatır. Kalpler, etkilenen, tartıştıran, kafa karıştıran ve tepki gösteren bir saygısız topluluk haline döner. Bu yüzden dinimiz, lüks ve konfor içinde şımarıkça bir hayat sürdürmeye savaş açar. Rahatlık düşkünü olanlar,cahillikleri ve gafletiyle, ölüp çürüdükten sonra tekrar dirilmeyi de unuturlar. Doğru iman bilgilerini kalbine yerleştirip, fena ahlak davranışlarını temizlerse,Salih amel ve ibadetlerini takvaca güzel , ölünceye kadar yapıp, her türlü afetlerden koruması için Allahü teâlâya sığınır , kulluk görevlerini rızasına uygun yaparsa, yaşam cennet bahçelerinden bir bahçe olur.
Hz. Mevlana: ‘’ Ay vurmuyor sa yüzüne, güneş vurmuyor sa pencerene kabahati ne Ay’da ne Güneş’te ara. Gözlerindeki perdeyi arala. Hadi yaramı sarmaya merhemin yok. Yalandan da olsa gönül alamaz mısın? ‘’ Ey şanı Yüce Rab, senle yalnız kalmak en güzel yalnızlık .
Selam ve duayla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.