Dünya ne ile ayakta duruyor?
Hazret-i Ömer (r.a.), içinde 400 altın bulunan bir keseyi kölesine verdi ve onu (Bu ümmetin emini ve aşere-i mübeşşereden olan) Ebu Ubeyde bin el-Cerrah hazretlerine götürmesini, sonra evde bir müddet bekleyip bunu ne yapacağına bakmasını emretti.
Köle keseyi götürdü ve Ebu Ubeyde hazretlerine: “Emiru’l-mü’minin bunu ihtiyaçlarınızda kullanmanız için gönderdi” dedi. O da:
“Allâhü Teâlâ, onun bizi gözettiği gibi ona da ihsan eylesin, rahmet etsin” diye hayır dua ettikten sonra bir hizmetçisini çağırdı. “Şu yedi dinarı falana, şu beş dinarı filana…” diyerek tamamını ihtiyaç sahiplerine dağıttı.
Köle dönüp gördüklerini Hazret-i Ömer’e bildirdi. Hazret-i Ömer 400 altın bulunan bir kese daha hazırlamıştı. Onu da (bu ümmetin dini hükümlerini en iyi bilen) Muaz bin Cebel Hazretlerine götürmesini ve ne yapacağını görünceye kadar beklemesini emretti.
Köle, parayı Hazret-i Muaz’a (r.a.) teslim edip Hazret-i Ubeyde’ye söylediklerini söyledi. Hazret-i Muaz da Hazret-i Ebu Ubeyde’nin yaptığı gibi bütün parayı ihtiyaç sahiplerine dağıttı.
Köle, Hazret-i Ömer’in yanına dönüp bunu da haber verdi. Hazret-i Ömer:
“Onlar birbirlerinin kardeşleridir” buyurdu. Hazret-i Ali (k.v.) buyurdu: Şu dünyanın nizamı ve ayakta durması dört kimseyledir: İlmiyle amel eden ve onu öğreten âlim, bilmediğini öğrenmekten çekinmeyen cahil, Allahü Teala’nın emrettiği yerlere cömertçe malını harcayan zengin, başkasının dünyası için kendi ahiretini satmayan fakir.
Kazasız ve belasız günler dilerim...