Ensar Şehri: Kilis
Suriyeliler başta olmak üzere son yıllarda farklı ülkelerden farklı nedenlerle ülkemize gelen çok sayıda mülteci oldu.
Göçün ekonomik, sosyal boyutları kadar insani bir yönü de var.
Diğer yandan, ülkelerini terk ederek yeni bir hayat için yollara düşenlerin geldikleri topraklarda karşılaştıkları sorunlar var, bir de sebep oldukları sorunlar var.
Resmi kayıtlara göre, Kilis’i sığınacak bir liman olarak gören Suriyeli sayısı 4 milyonu bulmuş durumda. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 19 Eylül 2019 tarihinde yaptığı açıklamada, Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısının 450 bin civarında olduğu belirtti.
Bir diğer resmi bilgi de Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun yaşadığı il %81,34 ile Kilis.
Konu önemli.
Bizim kültürümüzde; göç konusu gündeme geldiğinde ilk aklımıza gelen “Ensar ve Muhacir” olur. Neden bilmiyorum ama ülkemizde bu konularda ciddi, dikkate alınacak sempozyum, panel ya da benzeri ilmi, akademik bir faaliyet yapılmıyor.
Konuyu zaman zaman gündeme getirenler de ne yazık ki mülteciler üzerinden topluma politik mesajlar verme çabası içindeler.
Suriye’de iç savaş ve bölgedeki iç çatışmaların yoğun yaşandığı günlerden itibaren Göç, Suriyeli mültecilerin göç nedenleri, göçün insani boyutları, edebiyat ve göç ilişkisi Türkiye Yazarlar Birliği’nin her zaman gündeminde oldu.
Muhacir Edebiyat Sempozyumu
TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan ve Kilis 7 Aralık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun’un girişimleri, Kilis Valiliği ve Türk Dil Kurumu’nun katkıları ile “Muhacir Edebiyat Sempozyumu” düzenlemeye karar verildiğinde faaliyetin yapılacağı il de Kilis olarak belirlendi.
Öyle ya, günümüzde mülteciler konusu gündeme gelince ilk akla gelen şehir Kilis.
24 Ekim 2019 tarihinde başlayacak ve iki gün sürecek sempozyumda, yerli ve yabancı çok sayıda bilim adamı, akademisyen ve tarihçi konuyu tüm yönleri ile alıp değerlendirecekler.
Etkinliğin davetiyesi, broşürü, afişi basıldı ve ilgili kurumlara ulaştırıldı.
Anadolu’da hangi şehirde faaliyet düzenlenecekse; iki gün önceden o şehrin Anadolu Ajansı’na, varsa televizyon kanallarına ve yerel basına mutlaka basın duyurusu hazırlayıp e-posta ile gönderiyorum.
Bu hazırlıkları da tamamladım.
Ankara - Gaziantep arası yaklaşık 700 Km. Kara yolculuğu ile bu mesafe en az 8 saat sürecektir. Ancak, uçak yolculuğu uzak yerleri yakın ediyor. Hem rahat hem de zamandan tasarruf ediyoruz.
Hava çok güzel.
Ekim ayının sonuna geldiğimiz bu günlerde yurt genelinde sıcaklıklar düşüyor; yağışlar artıyor ama şansımızdan Kilis’te yağmur beklenmiyor.
23 Ekim 2019 da Ankara’dan yola çıkıyoruz.
Kafilede, Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan, İbrahim Ulvi Yavuz, Doç Dr. Muhammet Enes Kala, Mehmet Kurtoğlu ve Ferhat Koç var. Aramızda olmayan isim, D. Mehmet Doğan. Mehmet ağabeyin günler önce tarihi belirlenmiş başka bir programda konuşması var.
Esenboğa Havalimanı her zamanki gibi yine yoğun. İç hat uçuşlarında bilet kontrolü ve bagajların teslimi için mutlaka uçuştan bir saat önce bulunmak gerekiyor.
Saat: 15.00 oldu. Uçak tam zamanında havalandı.
Kilis’te havalimanı olmadığından önce Gaziantep’e gideceğiz.
Bir buçuk saatlik bir yolculuk sonunda Gaziantep Oğuzeli Havalimanına indik. Bölgede ticaretin ve turizmin önemli merkezlerinden olan şehrin havalimanı oldukça bakımlı ve düzenli.
Bizi, Kilis 7 Aralık Üniversitesinden akademisyenler ve organizasyondaki görevliler karşıladı.
Gaziantep Kilis arası 60 km.
Kilis’in anıtsal eseri, 2015 tarihinden itibaren Valilik Binası olarak kullanılmaya başlanmış.
Yaklaşık bir saatlik minibüs yolculuğu ile Kilis’teyiz.
Üniversite rektörlük binasının da içinde bulunduğu merkez kampüste, Turizm ve Otelcilik Uygulama Oteli var. Etkinlik boyunca burada konaklayacağız.
Odama yerleşmeden önce, kampüsün içinde biraz dolaştım.
Üniversite 29 Mayıs 2007’de kurulmuş
7 Aralık 1921 tarihinde Kilis düşman işgalinden kurtulduğu için üniversiteye bu isim verilmiş. Üniversitenin etrafı idari ve akademik binalarla çevrili meydan dairesel formda planlanmış.
Her taraf çim, küçük havuzlar, bakımlı ağaçlar, oturma grupları, yürüyüş yolları ve Türk-İslam şahsiyetlerine ait alçıdan yapılmış beyaz heykeller hemen dikkat çekiyor.
Dikkat çeken başka bir husus da, öğrencilerin sosyalleşmeye yönelik faaliyetleri. Kampüs içinde kurdukları stantlarda spor, gönüllülük, sağlık, kültür, eğitim, sivil havacılık ve teknoloji konularında tanıtım yapıyorlar.
Meydanda; bahar şenlikleri, kermes ve açılış törenleri de düzenleniyormuş.
Bankta oturan öğrencilerle bir süre sohbet ettim. Bir çoğu biraz da çekinerek gelmiş buraya. İlin Suriye’ye sınır oluşu hem ailelerde hem de öğrencilerde biraz güvenlik sorunu nedeniyle endişe oluşturmuş.
Ama Türkiye’nin son operasyonları Kilis’te yaşayan herkesi rahatlatmış. Öğrenciler de oldukça keyifli. Merkez, Karataş ve Mercidabık Kampüslerinde yaklaşık 11.000 öğrenci öğrenim görüyormuş.
Konukevinin resepsiyonunda görevli Seydo Yıldırım, Ankara’dan geldiğimi öğrenince tanıdığı üç, dört tane isim sordu. Sözünü ettiği kişiler; Mahir Damatlar, Yaşar Yıldırım, Lütfü Şehsuvaroğlu ve tabi ki merhum Muhsin Yazıcıoğlu. Bu isimler ortak tanıdıklarımız çıktı.
Bir süre sohbet ettik, bilgisayarımın ayarlarını düzenleyerek internet bağlantısına da yardımcı oldu, sağ olsun.
Akşam yemeğini otelin lokantasında yedik. Rektör Prof. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun, üniversiteden akademisyenler, sempozyumda konuşma yapacak tarihçiler ve bilim adamları ile yemekte bir araya geldik.
Uygulama oteli ama gerek yemeklerin tadı gerekse sunumu güzel. Çalışanlar güler yüzlü ve misafirlere karşı çok saygılılar.
Uyumadan önce, sabah ki programın açılış haberi için metnin kurgusunu yaptım. Sadece konuşmacılardan birer paragrafla haberi tamamlayıp TYB’nin sitesinde yayınlanması için Ankara’ya göndereceğim.
Saat 23.30 oldu. Uyumam gerek.
Odam 3. Katta.
Pencereden bakınca, üniversitenin spor tesisleri görünüyor. Gençler futbol oynuyor. Biraz seyrettim. Sanırım maç biraz sert geçiyor.
Günün yorgunluğundan olsa gerek, çabuk uyudum.
Sabah erken uyandım. Hemen kahvaltıya geçtim, program saat 10.00 da başlayacak olsa da önceden salonu görüp varsa eksikleri ilgililere bildirmem gerek.
Üniversiteden Doç. Dr. M. Fatih Kanter, asistanlar ve öğrencilerden bir ekip oluşturmuş. Bu ekip organizasyonun başarılı geçmesi için büyük gayret gösteriyor.
Sempozyum için tüm hazırlıklar tamam, açılışta konuşmacı olarak Kilis Valisi Recep Soytürk’ün geleceği söylenmişti.
Vali ile birlikte İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı’nın da geleceği haberi salonu hareketlendirdi. Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız, İller İdaresi Genel Müdürü Ali Çelik ve Göç İdaresi Genel Müdürü Abdullah Ayaz protokolde yer alan isimler arasında.
Akademisyenler, öğrenciler ve Kilisliler salonu doldurdu.
İlk konuşmayı TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan yaptı. Arıcan’ı daha öncede bir çok kez dinlemiştim ama bu konuşması çok akıcı, hitabeti de güçlüydü. Arıcan’ın göç, göçün sosyal, ekonomik boyutları, “Muhacir ve Ensar” a vurgu yapan konuşması büyük alkış aldı.
Daha sonra Rektör, Vali ve Bakan yardımcı da birer konuşma yaptı.
Genelde de olduğu gibi; açılış konuşmalarından sonra protokolde bulunanlar salondan ayrıldı.
Konu göç olunca, duygusal anlar yaşandı
Fuaye alanında gerçekleşen geleneksel el sanatları sergisinin açılışının ardından Öğretim Görevlisi Ali Nünükoğlu, Öğretim Gör. Özgüç Acun Aslan ve Gülçin Şendoğan tarafından müzik dinletisi sunuldu.
TYB Başkanı Arıcan ve Rektör Karacoşkun sempozyumu birlikte başlattılar. Konuşmacılar konusunda öyle isabetli kararlar verilmiş ki, hepsi konuya çok hakim. Bildirilerini sunan akademisyenler, edebiyatçılar ve bilim adamları göçü tüm yönleri ile ele alan, değerlendirmeler yaptılar.
Irak ve Filistin’den gelen akademisyen ve yazarların yaptığı konuşmalar dinleyenleri duygulandırdı. Mazlumların korunması için, Türkiye’nin özellikle bölgede daha güçlü olması gerektiğine vurgu yaptılar.
İlk oturumun sonunda verilen arada, öğrenciler arasında bir hareketlilik oldu.
Bir kız öğrencinin başına toplanan arkadaşları onu sakinleştirmeye çalışıyorlar. Sonradan öğrendim; ağlayan öğrenci Suriyeliymiş.
Bir konuşmacının, göçmenlerin geldikleri ülkelerini, akrabalarını, mahallelerini, bağlarını, bahçelerini, arkadaşlarını unutamadıklarını ve hep bir özlem içinde yaşadıklarını söylemesi öğrenciyi çok duygulandırmış.
Doğrusu, sempozyum boyunca salonu dolduran dinleyiciler arasında bu tür anlar çok oldu.
Göç konusunda yaşanan sorunların anlatıldığı oturumlar öğlen yemeğinden sonra da devam etti.
Kilis 7 Aralık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun,
yenilikçi, iletişime önem veren, eserleri olan değerli bir bilim adamı.
Üniversitenin Rektörü Prof. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun genç, ileri görüşlü, yeniliklere ve iletişime açık, kültüre, sanata meraklı, mütevazi, okuyan, yazan biri. Akademik ve idari personelle iş birliğine oldukça önem veriyor.
Sanırım, Ocak 2019 tarihiydi. Yeni yayınlanan “Şehirler Sesler Anlar” kitabını okuyarak TYB’nin web sayfasında tanıtımını yapmıştım. On kitabı daha yayınlanmış.
Akşam yemeği için uygulama otelinin lokantasına girdiğimde, rektör, salonun uzak köşesinden oturduğu masadan seslendi; “Yemeği birlikte yiyelim” diye. Bir süre sohbet ettik. Doğrusu, yüzüne söyleyemediğimi burada yazayım; ülkemizin işte bu tür genç, dinamik, konuşan ama aynı zamanda dinleyen, kültüre, sanata meraklı akademisyenlere, idarecilere ve bilim adamlarına ihtiyaç var.
Yemekten sonra hemen odama geçtim; sempozyumun oturumlarını ve yapılan konuşmaların özetini içeren metni haber haline getirip dört fotoğrafla birlikte Ankara’ya gönderdim.
Programın ilk günü yoğundu, ikinci günde bu kadar yoğun olacak. Zaman kalırsa şehri tanımak için belki kısa bir gezi gerçekleştire biliriz.
Sempozyumun ikinci günü, konuşmacılar daha gelmeden salon dolmuş. Bugün, edebiyat ve göç ilişkisi, ortaya çıkan eserler konuşulacak.
Göç temasını doğrudan ya da dolaylı olarak işleyen yerli ve yabancı film, roman, şiir, hikaye örnekleri, dinleyicilerin büyük ilgisini çekti.
Gün boyu devam eden etkinlik oldukça verimli geçti.
Akşam yemeğine “Polis Evi ”ne gideceğiz.
Yemekten önce, organizasyonda görev alan üniversite görevlileri ile sözleştik; kampüsün içindeki İnciraltı Kültür Merkezi’nde toplanıp, hem çay içtik hem de günün bir değerlendirmesini yaptık.
Minibüsle cadde ve sokakları geçerek Polis Evi’ne doğru gidiyoruz. Türkiye’nin dört bir tarafından gelen akademisyenlerin yanı sıra Iraklı ve Filistinli konuşmacılar, TYB yöneticileri aynı araçtayız.
Polis Evi; Yeşil bir alan üzerine kurulmuş, oldukça bakımlı, düzenli ve ferah bir mekan. Daha önceden ayrılmış masalara oturduktan bir süre sonra, Rektör Prof. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun ve TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan birlikte bize katıldılar.
Polis Evi, ilin yerleşim yerine göre daha yukarıda. Akşamın bu saatinde rengarenk ışıklarla şehir muhteşem görünüyor.
Burada yemekler ve tatlılar lezzetli, çalışanlar güler yüzlü ve sunumları da güzeldi.
Türkiye genelinde, Anadolu’nun bir çok ilinde ilçesinde açılmış olan Polis ve Öğretmen Evleri, mensuplarının yanı sıra farklı kurumlarda çalışan memurlara verdikleri hizmetlerle gerçekten önemli bir görev yapıyorlar.
Saat 22.00 oldu. Kampüse dönüyoruz.
Muhammet Hüküm’ün sesi güzel; sazla çalıp söylediği şarkılara, türkülere ve ilahilere orada bulunanlar da eşlik etti. Müzik ve muhabbet dolu bir akşam yaşadık.
Tam konukevine doğru yürürken, gündüz birlikte organizasyonda görev yaptığımız arkadaşlar seslendi; İnciraltı Kültür Merkezi’ndeki Kıraathane’de program yapılacakmış.
Öğrencilerin kitap okumalarının yanı sıra kültürel ve sanatsal faaliyet düzenlemeleri için yapılmış kıraathane yaklaşık 70 metre kare. İçerisinde tarihi eserlerin yanı sıra kitap ve dergiler var. Oturmak için ise tahtadan sedirler yapılmış.
Kıraathanenin önündeki küçük alana konulmuş masanın üstünde çiğköfte yoğrulmaya başlanmış bile. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin vazgeçilmez lezzeti olan çiğ köfte ustasının elinde güzel bir tat almış.
Biraz sonra, üniversitenin akademisyenlerinden yazar, şair Yrd. Doç. Dr. Muhammet Hüküm elinde bağlama ile içeri girdi. Muhammet Hüküm’ün sesi güzel; sazla çalıp söylediği şarkılara, türkülere ve ilahilere orada bulunanlar da eşlik etti. Müzik ve muhabbet dolu bir akşam yaşadık.
Rus Savaş Uçağını Av Tüfeği ile düşürmüşler...
Gecenin en ilginç anlarından biri de Prof. Dr. Abdurahman Çetin’in anlattığı, herkesin merak ve hayranlıkla dinlediği hikayelerdi.
Özellikle Suriye sınırında “Rus Savaş Uçağını düşüren avcı” hikayesi ilginçti. Türkiye ve “Rusya arasında çok ciddi diplomatik kriz yaşanmasına neden olan uçak düşürme olayını iki avcı gerçekleştirmiş. Av tüfeği ile Rus savaş uçağını düşürmüşler....!” Orada bulunlar gibi ben de çok güldüm.
Katılımcılara, çiğköfte ve ayran da ikram edildi.
Gece, Türk Müziği, kültür ve sanat düşüncelerinin paylaşıldığı bir ortama dönüştü.
Zaman çabuk geçiyor gece yarısı oldu.
Yarın yarım günlük bir program var. Programı düzenleyen arkadaşların söylediklerine göre zamanı iyi değerlendirirsek şehir içinde 4-5 saat gezme imkânımız olacakmış.
Günün yorgunluğundan olsa gerek; odama girdikten yarım saat sonra hemen uyudum.
Sabah kahvaltıdan sonra, kampüsün içinde biraz yürüdüm; biraz da fotoğraf çektim.
Sessiz, sakin, kuş ve su sesi huzur veriyor.
Saat 10.00 da başlayan son günün ilk oturumu ve devamındaki konuşma ve değerlendirmelerle sempozyum tamamladı. Konuşmacılara, katılım belgesi ve TYB yayınlarından verildi.
Topluca çekilen fotoğraftan sonra, şehir gezine katılmak isteyenlerin kampüs içindeki Çınaralatı’nda toplanmaları gerektiği söylendi.
Şehrin merkezindeki tarihi mekanları, camileri, han ve hamamları iyi bilen üniversiteden bir görevli ile şehir merkezinde bir gezi yaptık.
Şehirdeki eski taş yapılar hemen dikkat çekiyor.
Cadde ve sokaklarda çok sayıda her yaştan erkek ve kadın Suriyeli var.
Peki neden Kilis?
Kilis çünkü; Kilis Suriye sınırına 10 km uzaklıkta ve Öncüpınar Sınır Kapısı şehrin il sınırları içerisinde bulunuyor.
Kendi nüfusundan daha fazla Suriyeliye ev sahipliği yapan Kilis'te iç savaş devam ettikçe gelenlerin sayısında da artma olmuş.
Bazı giyim ve gıda işyerlerinin tabelası ve camlarına yapıştırdıkları ilanlar Arapça. Sermayesi ve işi bilenler kendi iş yerlerini açmış. Sığınmacıların önemli bir kısmı kendi mesleklerine, yaş ve cinsiyetlerine göre çalışıyormuş.
Çok sayıda doğal afet yaşamış
Şehir, M.Ö. 1700 yıllarına dayanan Hitit medeniyetinin önemli kentlerinden biriymiş. Elverişli coğrafi yapısı nedeniyle Asur, Med, Pers, Roma ve Bizanslılar da yaşamış buralarda.
Verilen bilgilere göre; Kilis 1818 yılında büyük bir kuraklık, 1820 de bir deprem, 1826’ da veba salgını geçirmiş. Daha sonraki yıllarda da, kıtlık, bulaşıcı hastalıklar ve doğal afetlere maruz kalmış.
Şehir ve çevresinin Osmanlı topraklarına katıldığı Mercidabık Savaşı da burada yapılmış. Osmanlı döneminde Halep Vilayeti'ne bağlı olan Kilis önce İngilizlerin, sonra da Fransızların işgaline uğramış. 7 Aralık 1921'de işgalden kurtulmuş.
Gaziantep ilinin bir ilçesi iken, Bakanlar Kurulu' nun Kanun Hükmünde Kararnamesi ile Elbeyli, Musabeyli ve Polateli ilçelerinin bağlı olduğu il statüsüne kavuşturulmuş.
Valilik binası
Önce şehir merkezine gidiyoruz.
Meydanda, yüz yıla yakın geçmişi olan, her iki yanında büyük Türk Bayrağının olduğu Kilis Valiliğinin binası var.
1925 yılında Kilis Kaymakamı Talat Bey döneminde yapılan bina daha sonraki yıllarda ise özgün haline sadık kalınarak bir çok kez onarılmış. Tarihi bina daha önce, hükümet konağı ve adliye olarak da kullanılmış.
Salih Ağa Kasteli
Kastel çeşme demek. Yolumuzun üstünde Salih Ağa Kasteli var. Bu çeşme 1855 yılında Salih Ağa adlı bir hayırsever tarafından yaptırılmış.
Daha önce Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından birkaç kere restore edilmiş ama şimdi suyu akmıyor ve çok da bakımlı olduğu söylenemez. Kullanıldığı zamanlarda, kastellerin suyu şehir dışında açılan kuyular aracılığı ile sağlanıyormuş. Şehirde 16 tane kastel varmış ve tamamı taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilmiş.
1841 yılından beri hizmet veren ilkokul
Şehrin en eski eğitim kurumu olan Kemaliye İlköğretim Okulu, 1841 de Cudi Mehmet Paşa tarafından cami olarak yapılmış. Ama daha sonra eklemeler yapılarak medrese olarak da hizmet vermiş. 1904 yılında ise okul olarak kullanılmaya başlamış.
Hâlâ eğitim verilen okulun içini gezme imkanımız olmadı ama dışardan bakınca, tarihi dokusunu hâlâ kaybetmediğini gördük.
Bize verilen bilgilere göre; Prof. Dr. Zafer Öner, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça, gazeteci Hıncal Uluç gibi isimler bu okuldan mezun olmuşlar.
Paşa Hamamı
Kapısının üstündeki kitabeye göre 1567’de yapılmış eser halâ hamam olarak kullanılıyor.
Sarı ve siyah taşlarla inşa edilmiş tarihi Paşa Hamamı 100 yıldır aynı aile tarafından işletiliyormuş. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne ait olan hamamda 2017 tarihinde restorasyon çalışmaları yapılmış.
Kilis Mevlevihanesi
Cadde ve ara sokakları gezerek yürüdüğümüz Kilis’te çok sayıda tarihi bina, cami ve çeşme var. Cumhuriyet Meydanına çok yakın Tekke Mahallesi’nde Kilis Mevlevihanesi var.
Geçmişte bir çok şeyh ve derviş yetiştiren büyük bir dergah olan eser 932 yılında zamanın valisi Abdülhamîd el-Murtazâ tarafından yapılmış. Bir dönem zeytinyağı deposu, bir süre kütüphane, 1994’te ise Mescit olarak kullanılmış. Dört beş kez restorasyon yapılmış Mevlevihane Beyaz kesme taştan yapıldığı için “Ak Tekke” olarak da anılıyor ve halâ ihtişamını koruyor.
Mevlânâ’nın fikirleri üzerine kurulan Mevlevî Tarikatı’nın tekkelerine Mevlevîhâne deniyor.
Tekke Camii
Şehrin en önemli tarihi camisi “Canbolat Paşa Tekke Camii” 1553 yılında Kilis Sancak Beyi Canbolat Bey tarafından yaptırılmış.
Kitabesi yok, mimarı bilinmiyor. Yapımında renkli taş ve mermerlerin kullanıldığı, geniş bir avlunun içindeki eseri Evliya Çelebi övgüyle anlatmış. Aslına uygun yapılan tamir ve restorasyonlarla bugünlere gelmiş olan caminin girişinde şadırvanı var. Giriş kapısı muhteşem görünen cami ibadete açık.
Tabakhane Camii
Bulunduğu mahalleye adını veren Tabakhane Cami kesme taşlardan yapılmış. Verilen bilgilere göre camide çok fazla bakım onarım çalışmaları nedeniyle mimari özelliğinin çoğunu kaybetmiş. Minaresi yıllara meydan okurcasına ayakta ve uzaklardan görüle bilen bir yüksekliği var.
Kitabesi bulunmadığından yapılış tarihi kesin olarak bilinmiyor. Ancak cami avlusunda mezarı da bulunan, 16. Yüzyılda yaşamış Şeyh Gökçe Ferdi Efendi tarafından yaptırıldığı ifade ediliyor.
Eser hakkında bilgi veren şehir tarihi uzmanın anlattığına göre Evliya Çelebi camiden övgüyle söz etmiş.
Şehit Yunus Emre Doğan Camii
Üniversitenin merkez yerleşkesinde mimarisiyle dikkat çeken bir cami var. 2014 yılında inşaatına başlanılan ve iki yılda tamamlanan cami 2000 kişi kapasiteli.
Suriye sınırında şehit olan Piyade Uzman Çavuş Yunus Emre Doğan’ın adının verildiği camide öğretim görevlileri ve öğrencilerin yanı sıra yakın ev ve iş yerlerinden çok sayıda gelenlerle birlikte Cuma namazı kıldık. Şehit yunus Emre Doğan Ruhun şad mekanın cennet olsun inşallah.
Namazdan sonra, çiçekler arasında muhteşem görünen caminin fotoğraflarını çektim.
Kilis mutfağı
Şehrin cadde ve sokaklarını, tarihi mekanlarını tamamını değil ama bir kısmını da olsa öyle hızlı gezdik ki, alış veriş yapmaya çok zamanımız kalmadı. Ama, şunu çok rahat söyleye bilirim; Çorbası, yemekleri, tatlı ve farklı içecekleri ile Kilis mutfağı gerçekten çok lezzetli tatları içinde barındırıyor.
Kilis Tavası
Üniversite uygulama konukevinde tavsiye üzerine yediğimiz ilk yemek; “Kilis Tavası.” Daha sonra da birkaç kez daha aynı yemeği yedik. Kıymadan yapılan ve güzel bir tadı olan tava şehrin önemli yemekleri arasında bulunuyor. Yöresel yemeklerinin hemem hemen hepsinde mutlaka baharat ve et kullanılıyor.
Cennet Çamuru
Bir Kilis tatlısı olan Cennet Çamuru; Fıstık, tereyağı, şeker, pudra şekeri ve tarçın kullanılarak yapılıyor. Genelde künefeye benziyor. Üzerine kaymak konularak ve ılık yeniliyor. “Kaymaklı kırma künefe” ismiyle de bilinen tatlının tescili, geçen yıl Türk Patent Enstitüsü tarafından yapılmış.
Baklavası
Baklava denilince ilk akla Gaziantep gelir. Kilis’te de çok sayıda baklavacı var.
Künefe, şöbiyet, kadayıf, havuç dilimi tatlıcıların vitrini süslüyor. Yolumuzun üstünde bulunan tatlıcılardan farklı cins baklavalar aldık. Ayrıca, ayak üstü tadına baktığımız baklavaların tadı gerçekten lezzetliydi.
Tarihi eserleri ve kültürel zenginliği görülmeye değer
“Ensar şehir” olarak da adlandırılan Kilis’in tarihi ve doğal güzelliklerini görmek için en az on gün şehir de kalmak gerek.
Özellikle “Oylum Höyük” kazı çalışmalarının sürdüğü höyük yerlerini görmek isterdim.
Binlerce yıl toprak altında kalan yerleşim yerlerinin ve sanat eserlerinin gün yüzüne çıkarmak için 18 ayrı höyük de kazı çalışmaları devam ediyormuş.
Makedonya Kralı Büyük İskender'e ait özel eşyalar
Verilen bilgilere göre; İbrahim Peygamber'in yaşadığı şehir bu höyük altındaymış. Ayrıca; Makedonya Kralı Büyük İskender'e ait özel eşyalar ve Hitit kralına ait mühür ve mühür baskıları da burada, toprak altından çıkarılmış.
Bir daha gelmek kısmet olur mu bilmiyorum ama geç de olsa Kilis’i görmek, sokaklarında dolaşmak; tarihi camileri, çeşmeleri ve hamamları ziyaret etmek güzeldi.
Programın düzenlenmesinde emeği geçen TYB Genel Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan ile Kilis 7 Aralık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun başta olmak üzere sempozyumun başarılı geçmesi için büyük gayret gösteren Doç. Dr. M. Fatih Kanter’e çalışma arkadaşlarına ve destek sağlayan kurumlara teşekkür ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.