Gülümseyin… Çekiyorum…
Anıları belgelemenin en bilinen yolu fotoğraf çekmek.
Fotoğrafçılık, kamerayla ışığı hassas bir yüzey üzerine kaydederek görüntü oluşturma işi malumunuz.
İşlevsel uygulamaları nedeniyle zanaat, estetik yönüyle de bir sanat olarak kabul edilmekte.
Ancak kişiyi sanatçı yapan çektiği fotoğraf değildir.
Kişiyi sanatçı yapan kadrajın içine yerleştirdiği bakış açısıdır.
Akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla şimdilerde herkes âdeta fotoğraf sanatçısı.
İlk kar, ilk yağmur damlasında; trafikte, kaza anında; güneş doğarken, bulut geçerken; düğünde dernekte gelinle damat salona girerken, bayramda seyranda el öperken, okula başlarken bitirirken, doğum gününde mum üflerken, açılış yapılırken, sabah günaydın, akşam iyi geceler; çay içiyorum, kahve yapıyorum; temizlik bitti, yemek pişti; yaprak sardım, turşu kurdum; tatilde dağ başında, deniz kenarında; tırnağım kırıldı, ayakkabım vurdu; her önemli bazen de en önemsiz ân’larda o zaman dilimini ölümsüzleştirmeye çalışırken bir şeyleri kaçırıyor muyuz aslında?
Fotoğraf çekmek ân’ı yakalamak mıdır ıskalamak mı?
Ân’ı yakalamak adına kaydedilen her görüntü telefonların belleklerinde depolanıyor artık.
Peki, bu anıları dijital ortama aktarırken o ân’ı kendi belleğimize aktarabiliyor muyuz?
Gözlerimizle gördüğümüzü zihnimize aktarıp gönlümüzle tasdik edebiliyor muyuz?
Yıllar sonra zihnimizin loş odalarından çağırdığımız hatıraların görüntüleri silik ve hayal meyalse belki de o an bir vizörden bakıyorduk dünyaya.
Ölümsüz zaman dilimlerini ruhlarında sırça bir kulede korumak isteyenlerin gönül kadrajları hep iş başında.
Gülümseyin... Çekiyorum…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.