İşte bu dünya bizim dünyamız
Suriye kurtulmadan, Irak tekrar karıştırılıyor. İran üzerin yeni oyunlar deneniyor. Suudi Kralı Yemen’i bombalıyor. İsrail Yahudi hiç yerinde durmuyor. Yeniden Müslüman’ı, Müslüman‘a kırdırmak isteniyor. ABD, Rusya, İsrail, Avrupa birleşmiş Müslüman avında.
Her gün Müslüman coğrafya bombalanıyor şehirler, kasabalar, köyler haritadan siliniyor. Müslümanların tarihi, kültürü yok ediliyor. Yeni cepheler açılıyor katliamlar artıyor.
Fakirlerin, yetimlerin, yolda kalmışların, hakları gasp edinmişlerin, barındırıldığı, yedirildiği, doyurulduğu kamplar, taziye evleri bombalanıyor.
Sözüm ona Müslüman liderler bulundukları topraklarda saltanat sürerken, mazlumlar eziliyor, zalimlerin bombaları altında katlediliyor diri diri gömülüyor.
Müslümanlar beş yıldızlı lüks lokantalarda semizleniyor, yetimler, fakirler belediye aş evlerinin önünde kuyruk bekliyor. Dünyada ve Türkiye’de, zenginler sermayelerini katlarken, muhtaç insanlar çoğalıyor.
Çağımız, insanlık tarihinin en zalim dönemini yaşıyor. Dünyamız o kadar çok zengin ki, fakat doyumsuz devletlerin ve zalim yöneticilerin yüzünde dünya her gün fakirleşiyor insanlar köleleşiyor, mazlumlar ölüyor. Kapitalizm bir yanda inanılmaz bir zenginlik, diğer yanda ise ölümcül bir fakirlik üretiyor.
Günümüzde insanlığın karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlikelerden biri yoksulluk ve buna bağlı olarak gelişen açlıktır. Başta Afrika olmak üzere çeşitli dünya ülkelerinde yoksulluğun gittikçe arttığı, açlığın daha büyük kitlelere yayıldığı gözlenmektedir.
İç savaşlarda kaçan mazlumlar sığınacak ülke arıyor, kimileri gelirken yolarda denizlerde ölüyor, kurtulanlarda zenginlere gönüllü köle oluyor.
Ne garip değil mi?
Dünyamızın sahibi o kadar cömert ki, kullarına bol nimetler veriyor, ala bildiğine rızklar dağıtıyor.
Ne hikmetse kulları açlıktan ölüyor. Maalesef dünyayı doymayan zalim aç kurtlar yönetiyor. Taşların bağlandığı, kurtların boşta gezdiği bir dünyayı yaşıyoruz.
Kurtlar kanla besleniyor, doymak nedir bilmiyor, mazlumlar açlıktan ölüme terk ediliyor. Türkiye göç alan ülke oldu, milyonlarca mülteci barındırıyor.
Paylaşımı seven bir toplumuz, mazlumun yanında, garibanı soframızda ağırlıyoruz. Bakın paylaşınca ne güzel oluyor, açıkta kalınmıyor, karınlar ise doyuyor.
Sömürü devletleri önce topraklarını işgal ediyorlar, sonra gönüllü köle yapıyorlar. Emperyalizm iç yüzü bu. Batı aşkı Müslümanları perişan ediyor.
Avrupa’ya göçmek isteyen binlerce mazlumlar ya denizlerde boğuluyor ya karada öldürülüyor. Çünkü sömürü devletleri açlık korkusuyla büyüyor. Dünya işçilerinin ve yoksullarının ihtiyacı, elbette patronların şefkati ve sadakası değildir.
Batının timsah gözyaşları ve yardım söylemleri mide bulandırıcıdır. Biliyoruz ki, milyarlarca insanı yoksulluğa, hastalığa ve açlığa mahkûm eden kapitalist sistem, insanlığın hiçbir sorununa çare olamaz.
Çare bu kapitalist düzenleri yıkmak... Sömürü düzenlerine son vermek… Kapitalist zihniyet insanları kamplara doldurup doyurduklarını mı sanıyorlar. Sözüm ona çok merhametliklerinden değil.
Sömürülmüş, yurtsuz, vatansız, aşsız bırakılmış insanları toplama kaplarında sermayenin aç kurtları için besliyorlar.
Özgür insanlara kölelik ruhunu veriyorlar. İnsanlar arasında vahyin ve adaletin kaldırıldığı zalimlerin iktidar olduğu bir dünyadayız.
İşte o dünya bizim dünyamız. Zalimlerin iktidar olduğu, mazlumların köle olduğu, bir dünyada açlık sınırı gün geçtikçe artmakta?
İş bulmayan mazlum insanlar çaresizlik içinde köle muamelesi görüyor. İşverenlerin modern kölesi oluyorlar.
Emeğinin hakkını değil sanki dilenci konumuna düşüyorlar. Çalıştığının, emeğinin hakkını tam alamayanlar olduğu gibi iş bulamayanlarda bir o kadar çok. Dünya firavunlara köle üretmeye devam ediyor.