Sözüm ki tek sana geçmez, celladımsın ey zaman
“Sözüm ki tek sana geçmez, celladımsın ey zaman..” demiş Osmanlı İmparatorluğu’nun en kudretli kadınlarından biri olan Safiye Sultan.
Zaman sadece bir sembol aslında ve yaşlanmak fevkalade bir zenginlik.
Bu yaşların bambaşka bir lezzeti var.
Artık yapacağın her şeyi taammüden yapıyorsun mesela, kaza kurşunu ya da kara bahtım kem talihim’e sığınmıyorsun.
Hayatı ve insanları olduğu gibi kabul ediyorsun, kimseyi değiştirme savaşına girmiyorsun.
Büyük kararlar alabilme cesaretini bu yaşlarda elde ediyorsun, zaten her gün biraz daha bitiyor ömür, kimseye hesap vermiyorsun.
Dünün muhasebesini kapatmış, geleceğin biletini kesmiş oluyorsun, sana bir bu günü yaşamak kalıyor.
İncindiğin kırıldığın yerleri kendin sarmayı öğreniyorsun, kendinin şifacısı oluyorsun.
Sahte sözlere, boş vaatlere, haddini bilmezlere gülümsüyor; iç yüzlerini görüyorsun.
Eşini dostunu seçiyor, haini düşmanını belliyorsun.
Kiminle yenilir içilir, hoşça vakit geçirilir; kime kalbini döker saçarsın, kiminle toplarsın biliyorsun.
Canın sevdiğin bir şarkı mı mırıldanmak istedi sokakta, kalabalıkları görmüyorsun.
Ağlayacaksan ağlıyor, güleceksen doyasıya gülüyorsun; kim ne der takmıyorsun.
Canı yanan hayvana, ağlayan çocuğa, dara düşmüş insana koşuyor, bencilliğinden sıyrılıyorsun.
Ben’den bize, bizden herkese sevgiyle bakmayı öğreniyorsun.
Sabah sokakta karşılaştığın ilk insana selam verip tanımadığın birine yardım etmenin keyfini yaşıyorsun.
Aradığını aramak istediğin, görüştüğünle gerçekten özlediğin için görüşmenin tadını çıkarıyorsun.
Her kalıbın seni daralttığı ve biraz daha seni boğduğunu fark ediyor, zincirlerden kurtulmaya başlıyorsun.
Geriye baktığında bir tebessüm, ileriye baktığında sadece bir dinginlik görüyorsun.
Bu yaşlarda büyük darbeleri yaşamış, büyük yaraları onarmış, büyük badireleri atlatmış, büyük dalgalarla savaşmış oluyorsun; geri kalan küçüklerle nasıl baş edebileceğini öğrenmiş oluyorsun.
En derin hayal kırıklarını çift dikiş hayallere sarıp sarmalayıp derin bir kuyuya bırakıyorsun.
Artık hayatın sana ne verip neyi geri alacağını kestiriyor, büyük planlar yapıp kendini aldatmıyorsun.
Ağzının payını aldığın her hevesten gözyaşlarınla abdest alıp yeniden yüzünü güneşe çevirebiliyorsun.
En önemlisi de her şeyin geçici, her duygunun değişken, her durumun bir sonu olduğunu idrak ediyorsun.
Bu yaşlarda acıtmıyor hayatın küçük hırpalamışlıkları; hoşgörüyle sarılmayı da, affetmeyi de, gülüp geçmeyi de öğreniyorsun; sık sık genel af ilan ediyorsun.
Aynada gördüğün suretine daha bir sevecenlikle bakıyor, her çizginin senin tarih şeridin olduğunu fark ediyorsun.
Yaş almak kandırmacasıyla kendini eğlemiyorsun, düpedüz yaşlanıyorsun ve bunun bilinçle algılanması, kabul edilmesi gereken bir realite olduğunu biliyorsun.
Küçük kaprisler yapmıyor, anlamsız sözler söylemiyor, gereksiz tartışmalara girmiyorsun; kavga edeceksen gerekli olduğu için öyle davranıyorsun.
Hayat seni artık çok sıkı sıkı sarmasa da düşmeyecek kadar sen ona tutunuyorsun.
Aldığın her nefesin sondan bir önceki olduğunu biliyor, nefesini boşa tüketmiyorsun.
Gördüğünü görmezden, bildiğini bilmezden, anladığını anlamazlıktan geliyor, kimseyle yüz göz olmuyorsun.
İşte bütün bunlar insana müthiş bir özgürlük veriyor, hayatın keyfini bu yaşlara gelince çıkarıyorsun, kimsenin bu keyfi elinden almasına izin vermiyorsun.
Biliyorsun ki en güzel zamanlarını daha yaşamadın bile, bunun hayaliyle umutla ileriye bakıyorsun.
Bu yaşlar sondan bir öncesi, köprüden önceki son sapak ve bahşedilen yaşamın en nadide kısmı.
Yaşayın gitsin..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.