Mahmut Erdemir

Mahmut Erdemir

Umutların şehri:  Erzincan

Umutların şehri:  Erzincan

Adım adım Anadolu...

Halil İbrahim Özdemir; Gazeteci, şair, yazar ve fotoğraf sanatçısı. Erzincan’da yaşıyor.

Türkiye Yazarlar Birliği’nin de il temsilciliğini üstlenmiş. Şehirde önemli kültür sanat faaliyetleri düzenliyor.

Temsilcilikte edindiği tecrübelerle, Erzincan’da Birliğin şubesine açacak. Genel merkezden gerekli yetki ve izni aldı.

Şubenin açılışına yönetim kurulu üyeleri olarak bizleri de davet etti.

Büyük acıların, kederlerin, yıkımların yaşandığı Erzincan, adının geçtiği her yerde önce depremle anılıyor.

1939 da Türkiye tarihinin en büyük deprem felaketinde 32.950 kişi hayatını kaybetmiş 90.000 kişi de yaralanmış. Yerle bir olan şehir yeniden kurulmuş.

Daha sonraları da burada şiddetli yer sarsıntıları olmuş. Mesela,  1992 tarihindeki deprem de ise 650 vatandaşımız vefat etmiş.

28 Ekim 2018 de şube açılışı için Erzincan’a gideceğiz.

Programda, “Erzincan Şiir Zirvesi” ve “Şiirimizin 40.Yılı” paneli de var. Önce, internetten şehrin tahmin edilen hava sıcaklığına baktım; çok soğuk olmayacak gibi. Yağmur da görünmüyor. Ama ihtiyatlı davranıp kazak ve mont aldım yanıma.

TYB’nin kurucu ve şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, eski genel başkanlarımızdan İbrahim Ulvi Yavuz ve Yönetim Kurulu Üyesi yazar Mehmet Kurtoğlu ile Esenboğa Havalimanında buluşuyoruz.

Ankara-Erzincan arası 800 km. Bu mesafe uçakla bir buçuk saat sürdü.

Erzincan Havalimanının farklı bir mimari yapısı var. İç içe geçen farklı büyüklükteki tüplerden oluşan yapı uzay üssü gibi görünüyor. Dış cephe tasarımında cam ve çelik kullanılmış. Söylenenlere göre, bu çelik tüpler yurt dışından getirilmiş.

Saat: 20.00

Heyetimizi, Halil İbrahim Özdemir ve arkadaşları karşıladı.

Havalimanı şehir merkezi arası 8-9 km. Özel araçlarla; Temiz, bakımlı ve ışıklandırılmış caddeleri bir bir geçerek, şehir merkezine, kalacağımız otele doğru gidiyoruz.

Program için farklı şehirlerden gelecek şair ve yazar arkadaşların bazılarıyla otelin lobisinde karşılaşıyoruz. Yakın şehirlerde olanlar erken gelmişler.

Otelde odalarımıza yerleşiyoruz. Oda biraz serin.  Kaloriferleri saat 24.00 den sonra yakıyorlarmış. Ama şikayetler peş peşe gelmeye başlayınca, orada kaldığımız sürece kaloriferleri daha erken saatlerde yakmaya başladılar.

1-006.png

Ülkemizin dört bir yanından gelen şair ve yazarlarla birlikte Erzincan Hatırası...

Huzur veren şehir

Geçmişten günümüze bir çok medeniyete ev sahipliği yapan;  halkın tabiriyle “etrafı dağlık, ortası bağlık” bir şehir Erzincan.

 Deprem nedeniyle çok göç verdiğinden şehrin nüfusu çok kalabalık değil. Şimdi, deprem riski göz önüne alınarak binalara en fazla 4-5 kat izni verilmiş.

Sabah kahvaltıdan sonra, Şube Başkanı Halil İbrahim Özdemir’in sahibi olduğu; Vali Recep Yazıcıoğlu Caddesi üzerinde bulunan “Doğu Gazetesi ”ne  gitmek için yürüyoruz.

Şube, gazete ve matbaanın bulunduğu binada hizmet verecek.

Şehir küçük ama derli toplu, sessiz, sakin; cadde kenarlarında ve parklardaki yeşil alanlar hemen dikkat çekiyor.

Trafik stresi, gürültü yok. Huzurlu bir yaşam için ideal bir şehir.

Ama, yıllardır şehrin gürültüsüne, trafiğine, strese, sıkıntıya alışan benim gibiler buralarda nasıl yaşar, nasıl uyum sağlar onu bilmiyorum.

Millet Kıraathanesi

Fevzi Paşa Caddesinden açılışı yapılacak şube binasına doğru yürürken Cumhuriyet Meydanı’ndaki Millet Bahçesi ve Kıraathanesi'nin önünden geçiyoruz.

2018 yılında TBMM Başkanı Binali Yıldırım tarafından açılışı yapılan bina Erzincan Belediyesi tarafından inşa edilmiş.

Kıraathaneye girmek için zamanımız olmadı.

 Anlatılanlara göre özellikle gençlerin büyük ilgi gösterdiği Millet Kıraathanesi’nin içinde;  Kütüphane, satranç,  hathane,  resim atölyeleri, müzik odaları, bay ve bayan mescidi varmış.

Yetişkinlerin sohbet ettiği gençlerin ders çalışıp kitap okudukları kıraathane çay ve benzeri ikramlar ücretsiz veriliyormuş.

TYB’nin 15'inci Şubesi Erzincan'da Açıldı

Açılış için tüm detaylar düşünülmüş, hazırlıklar yapılmış. Kurdele kesiminden önce, şubenin yönetim kurulu üyeleri, çevre illerden gelen  akademisyenler, şair ve yazarlarla Erzincan’ın edebiyat ve sanat faaliyetlerine ilişkin bir sohbet gerçekleşiyoruz.

Açılışa, Erzincan Belediye Başkanı Cemalettin Başsoy da katıldı.

Başkan yaptığı kısa konuşmada, “Önemli kültür sanat faaliyetleri düzenleyen ve bunu 40 yıldır aralıksız sürdüren Türkiye Yazarlar Birliği’nin Erzincan’da şube açıyor olması ilimiz için önemli bir gelişmedir. Okuyan, düşünen ve yazan insanlara ihtiyacımız var. Gelişme, ilerleme ve kültürlü bir toplumun yolu buradan geçer.” dedi.

D. Mehmet Doğan TYB'nin 15. şubesinin Erzincan'da açılıyor olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Şube Başkanı Halil İbrahim Özdemir de yaptığı konuşmada, daha önce, İl Temsilciliğince yürütülen kültür, sanat ve edebiyat etkinlikleri bundan böyle şube bünyesinde gerçekleştirileceğini söyledi.

Önce dua sonra da alkışlar eşliğinde şubenin açılışını yaptık.

Çay, kahve, yemek, fotoğraf çekimi, sohbet derken öğlen oldu.

 Zaman çabuk geçiyor.

Erzincan Şiir Zirvesi

Şimdi de, “Erzincan Şiir Zirvesi” ve “Şiirimizin 40.Yılı” paneli için Erzincan Belediyesi’ne gidiyoruz. Salon oldukça büyük ama program daha başlamadan şimdiden yarısı dolmuş.

Belediye başkanı ve şehirdeki bürokratların da katıldığı şiir zirvesinin açılışında TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan bir konuşma yaptı. Doğan, şehre geliş amacımızı, Erzincan’ın tarihi gelişimini, yaşanan deprem felaketlerini ve burada yaşamış önemli kültür ve edebiyat insanlarının yaşamlarını ve eserlerini  anlattı.

Şube Başkanı Halil İbrahim Özdemir de yaptığı konuşmada, “İnanıyorum ki yazar, şair arkadaşlarımla bir araya gelerek bu şehre, bu ülkeye katkılarımız daha da büyüyecektir.” diye konuştu.

Etkinlikte, önce “Şiirimizi 40 Yılı” paneli düzenlendi.

Prof. Dr. Ömer Özden’in yönettiği panelde Mustafa ÖzçelikMehmet Kurtoğlu ve İsmail Bingöl, şiirin son 40 yıldaki gelişimini, yaşanan sorunları anlattılar.

Konuşmacılar, yakın dönem şiir akımlarını geçmişle de kıyaslayarak, özellikle 2000’li yılların, şiirimizin yeni ifade yolları arama anlamında teknik sorunların en çok tartışıldığı yıl olduğunu ifade ettiler.

Daha sonra da, ülkemizin farklı illerinden gelerek şiir okuyan şairler: Ülkemizin farklı illerinden gelerek şiir zirvesinde şiir okuyan şairler: Mehmet Kurtoğlu, Aysen Akdemir, Köksal Akar, İsmail Bingöl, Reşat Coşkun, Neslihan Eyüpoğlu, Mehmet Mutluoğlu, Mustafa Özçelik, Halil İbrahim Özdemir, Lütfi Şimşek, Tacettin Şimşek, Kamuran Tuna, Ayhan Uçar, Şeyhettin Yalçınkaya, Metin Yıldırım.

Program, izleyiciler tarafından büyük beğeni topladı.

Erzincanlıların büyük ilgi gösterdiği şiir zirvesi gecenin geç saatlerine kadar devam etti.

Etkinlikte,  mahalli Türk halk müziği sanatçısı Yavuz Durgun “Erzincan Türküleri” nden oluşan küçük bir konser verdi.

2-006.png

Terzi Baba Türbesi

30 Ekim 2018.

Erzincan’daki ikinci günümüz.

Gezi programı oldukça yoğun. Güne erken başlıyoruz.

Önce, Terzi Baba Türbesi’ne gidiyoruz.

Türbe, Erzincan merkeze 4 km uzaklıkta.

Nakşibendi tarikatına mensup Terzi Baba mana âleminde bir gönül eri, bir büyük evliya. Türbesi de, Kaledibi Mezarlığı’nın içinde.

Kitabedeki bilgilere göre asıl adı Muhammed Vehbî. Küçük yaşlardan itibaren terzilik yaptığı için adı Terzi Baba olarak anılmaya başlamış. 1780 de doğmuş,  1848 yılında vefat etmiş ve dergahının olduğu yere defnedilmiş.  Kitabesinde; Terzi Baba’nın söylediği bir söz yazılı: Vallahi Dünya İçin Allah Demem

Bir inanışa göre; Terzibaba’yı ziyaret ettikten sonra şehirden ayrılan birinin yolu bir gün mutlaka yine Erzincan’a düşermiş. Bakalım, bir daha ne zaman geleceğiz.

 

3-059.jpg

Leblebici Baba

Terzi Baba’nın makamına çok yakın yerde Leblebici Baba’nın kabri var.

Hayatı, eseri ve edebî kişiliği hakkında verilen bilgilere göre; Erzincan’da doğmuş. Asıl adı Süleyman. Kendisi Ümmî, yani okuma yazma bilmiyor ama tasavvuf eğitimi almış.

Zamanının en iyi şairleri arasında gösteriliyor, leblebi satarak geçimini sağladığı için de  “Leblebici Baba” olarak tanınıyor.

Leblebici Baba şiirlerinde; dünya hayatının faniliğini, ona fazla bel bağlamamak gerektiğini, gönül incitmemeyi, insanlara faydalı olmayı ve benzeri düşünceleri dile getirmiş.  

Kabirlerin çoğunu ziyaret ettim; dua okudum.

Çağlayan Şelalesi

Erzincan’a gelenlerin görmesi gereken yerlerden biri de Çağlayan Şelalesi.

Şehir merkezine yaklaşık 30 km. uzaklıkta bulunuyor. 40 dakikalık bir minibüs yolculuğuyla Çağlayan beldesine gidiyoruz.

Türkiye’nin hemen hemen her yerinde olduğu gibi burada da su, beldeye sosyal ve ekonomik hareketlilik kazandırmış.

Burada da, balık lokantaları, alışveriş için marketler ve piknik alanları oluşturulmuş.

Şelaleye doğru yaklaştıkça suyun sesini ve serinliğini hissediyorum…

Kayalık bir alandan köpükler eşliğinde inen su yaklaşık 35- 40 metrelik bir mesafeden yere düşüyor. Şelale, gerçekten görülmeye değer.

Burada, tek tek ve toplu olarak bol bol fotoğraf çektirdik. 

4-005.png

Çağlayan Şelalesi’nde İbrahim Ulvi Yavuz ağabeyle...

Çeşmeden maden suyu akıyor

Öğle yemeğini Ekşisu park  alanı içindeki Saklıbahçe lokantasında  yiyoruz.

Güzel bir manzara eşliğindeki yediğimiz köfte, çorba ve yoğurt gerçekten lezzetliydi.

Alanın tam ortasında “Böğert maden suyu” da denilen,  “Ekşi Su” var.

Şadırvandaki musluklardan tadı oldukça hafif ve berrak olan  doğal maden suyu akıyor. Ziyaretçilerden kimileri sudan bardak bardak içiyor kimi de yanlarında getirdikleri şişelere dolduruyorlar.

Cilt, karaciğer ve mide hastalıklarına iyi geldiği, hazmı kolaylaştırdığı söylenen bu sudan ben de üç avuç içtim.

Bu park alanında belediye titiz bir çalışma yapmış. Çocuklar için oyun alanları, yürüyüş yolu, gölet  ve piknik alanı aileler için güzel bir hizmet olmuş.

Öğleden sonraki program yoğun. Ziyaret edilecek yerler biraz da uzak. Ekşi Su’da toplu fotoğraf çektirip hemen yola çıkıyoruz.

Güzergâhımızda; Kemah, Sivas Divriği, Kemaliye ve Karanlık Kanyon var.

Yaşayan tarih: Kemah

5-026.jpg

Erzincan’ın dokuz ilçesinden biri olan  Kemah’ın tarihi oldukça eski.

Gezide bize eşlik eden ve  ilçe hakkında araştırmalar yapan bir öğretmenin anlattığına göre;  yapılan kazılarda Asur ve Hititler’e ait çivi yazıları bulunmuş, 4100 yıl önce insanlar burada yaşamış.

Erzincan Kemah arası 50 km.

Minibüsle tahmini olarak bir buçuk saatlik bir yolculuk yapacağız.

Şair, yazar, akademisyenlerden oluşan 25 kişinin içinde bulunduğu minibüsle Kemah’a doğru yol alırken,  yol üzerinde güvenlik güçlerini görüyorum.

Kahramanlarımız vatan savunmasında; Asker ve polisler birlikte oluşturdukları güvenlik noktasında barikatlar kurmuşlar.

Zaman zaman araçları kontrol ediyorlar, yolcuların kimlik bilgilerini sorguluyorlar.

Görevliler, aracımızın içine göz gezdirip, şoföre devam etmesi için işaret ettiler.

Yollar tenha, hangi yöne baksanız yüksek dağları ve keskin virajları görüyorsunuz…  

Çevredeki dağlar genellikle ağaçsız ve korkutucu bir ıssızlık hakim.

Televizyon programlarında bölge hakkında konuşan, gazetelerde yazan kişilerin kaçı buraları gördü, kaçı burada yaşayanların hayatlarına şahit oldu, güvenlik güçlerimizin nasıl ve hangi şartlarda görev yaptıklarını yakından bilen kaç kişi vardır?

 Yani diyeceğim şu ki; Buraları görmeden konuşanlara, yazanlara  çok itibar etmeyin.

6-005.png

14 şehit askerimiz için yapılan anıtı ziyaret ettik...

Acıların nehri…

Yolumuzun üzerinde  “Acemoğlu Kanyonu” var.

Kanyon boyunca ilerlerken uzaktaki bir anıt dikkatimi çekiyor.

Halil İbrahim Özdemir, anıtın önüne gelince aracı durdurdu ve aşağıya indik.

Anıt, 22 Nisan 1996 günü, bir askeri aracın Karasu Nehri’ne düşmesi nedeniyle şehit olan 14 askerimiz için yapılmış.

İsimlerine baktım; Şerafettin, Yahya, Engin, Bekir, Münir, Seyit, Doğan, Bayram, Cevat,  Hasan, Cem, Erkan, Mustafa ve Sinan.

Anadolu’nun farklı şehirlerinden vatani görev için gelmiş ana kuzuları…

Kalbim sıkıştı, gözlerim yaşardı...

Evlatlarımız, şehitlerimiz için dua ettim.

Ruhları şad, mekanları cennet olsun inşallah.

Akıp giden, o siyah, katil nehre dönüp bakmadım bile…

Kemah Mezar Anıtları

Kemah, Karasu ırmağının kenarına kurulmuş. Tarihinin antik dönemlere kadar gittiği söyleniyor. 1515 de Yavuz Sultan Selim'in Kemah Kalesini fethetmesiyle Kemah Osmanlı Topraklarına katılmış.

Etrafında çok dik ve yalçın kayaların olduğu ilçenin girişinde, çevrili bir alanın içinde; Farklı büyüklüklerde, farklı mimari yapılarda Sancaktar Türbesi,  Melik Gazi Türbesi ve Kemah Beyleri ve Melik Mengücek mezarlığı bulunuyor.

Melik Gazi Türbesi

Sultan Alparslan, Malazgirt Savaşına katılan komutanlarından Sultan Melik’e Anadolu’nun fethi konusunda talimat verir.

Erzincan ve çevresini fetheden Sultan Melik burada Mengücik Beyliğini kurmuş. Bilgi, yetenek ve cesaretiyle önemli hizmetlerde bulunmuş.

Melik Gazi’nin türbesi Karasu Nehri’nin hemen kenarında yer alan anıt mezarlığın içinde, kayalık bir alanın üstünde yapılmış.

Türbe, iki kattan oluşuyor. Üst kattaki sandukalı bölümü ziyaret ettik.

Alt katta ise açık tabut içinde Melik Gazi’nin mumyalanmış naaşı varmış ama görevliler olmadığından biz göremedik.

Türbelerin hemen yakınında kimlere ait olduklarını bilinmeyen ilginç mezar taşlarının olduğu Osmanlı mezarlığı var.

Üzerlerindeki yazılar çoğu okunamayacak kadar silinmiş.

Togay Hatun Kümbeti

 

7-022.jpg

Silindirik Şekil itibariyle dikkat çeken Togay Hatun Kümbeti kesme taş ile inşa edilmiş. Gülabi Bey Camisi’ne oldukça yakın olan bu eserin altında cenazelik bölümü var.

Tam ve anlaşılır bir kitabe yok; Dolayısıyla Togay Hatun’un kimliği ve yaşadığı dönem hakkında açıklayıcı bilgi yok. Şehir tarihi uzmanı olan arkadaşlar, eserin yapılış tarzından kümbetin İlhanlılar dönemine ait olabileceğini ifade ettiler.

564 yıllık Cami

Kemah çarşısı içinde tarihi Gülabibey Camii var.

İki kitabesi var. Yazılanlara göre; Osmanlı valilerinden Emir Gülabibey tarafından 1454 yılında yaptırılmış. Depremlerden hasar görmüş ve 18. Yüzyılda iki kez  onarım yapılmış.

Caminin tavanları  ve direkleri ahşap.  Onarımlarda tarihi doku büyük ölçüde muhafaza edilmiş.

Hemen hemen her ziyaret ettiğimiz camide olduğu gibi burada da, namaz kıldık; kendimiz, ailemiz, sevdiklerimiz ve ülkemiz için dua ediyoruz hep birlikte.

Kafilede şehir tarihi konusunda araştırmalar yapan akademisyenler de var. Kimi fotoğraf çekiyor, kimi video kaydı yapıyor kimi de orada bulunanlardan bilgi alıyor.

Dolayısıyla, tarihi mekanların ziyareti sonrasında herkesin bir anda minibüse binmesi biraz zaman alıyor.

Kemah’tan ayrılıyoruz…

Hedefte  Sivas / Divriği var.

O bir şaheser; Divriği Ulu Camii

Kemah Divriği arası 160 km. Yaklaşık 3 saat süren bir yolculuk yapacağız. Bazı arkadaşlar hazırlıklı gelmişler, ellerindeki poşetlerde elma  ve su var. Keyifli bir yolculuk yapıyoruz. Sohbetlerin konusu, günümüzde edebiyat, kültür ve sanat…

Kilometrelerce öteden Divriği Kalesinin surları görünüyor. Zaman kaybetmeden Ulu Camiye gidiyoruz. Camide restorasyon çalışmaları var.

Burası, cami, darüşşifa ve türbeden meydana gelen bir külliye. Ulu Camii ile ilgili araştırmalar yapan, gelen misafirlere bilgi veren bir ağabey karşıladı bizi ve bu şaheser hakkında bilgi vermeye başladı.

Evliya Çelebi: Methinde diller kısır, kalem kırıktır

Divriği, Anadolu'daki ilk Türk beyliklerinden Mengücekoğulları'nın bir koluna merkezlik etmiş.

 1080'de Mengücek Gazi tarafından fethedilmiş. Daha sonra beyliğin Divriği kolu hükümdarı Ahmet Şah ile eşi Turan Melek 1229 yılında bu külliyeyi inşa ettirmişler. Yapımı 15 yıl sürmüş

Mimar Ahlatlı Hürrem Şah, Anadolu'nun çeşitli köşelerinden topladığı yerli taş ustalarıyla, döneminin ve sonraki dönemlerin tek ve benzersiz örneği olan bu eseri inşa etmiş.

Darüşşifa : Biz göremedik ama, külliyenin içinde sinir ve akıl hastalıklarının su ve ney sesi ile tedavi edildiği Darüşşifa varmış. Şifahanenin bir odasında Ahmet Şah ve eşi Turhan Melek'in türbesi bulunuyormuş.

Cennet Kapısı : Yapının cami bölümünde 3, Darüşşifa da ise 1 tane olmak üzere toplamda 4 kapısı var. Bunlardan biri olan cennet kapısı en ihtişamlı ve görkemli olanı. Kapı üzerindeki tüm motifler cenneti tasvir ediyor.

Taç Kapısı : Bu kapı Darüşşifa'nın girişi. Daha önceden dönme özelliğine sahipken 1939 Erzincan depreminde bu özelliğini kaybetmiş. Kapıdaki işlemelerde bir ahenk ve denge var.

Camii'deki 'namaz kılan insan' silüeti

Cami ve Darüşşifa hakkında bizlere bilgi veren görevli, eserde bulunan taçkapılarda, mihrap, minber ve sütunlardaki süslemeler, anlamları ve neyi tasvir ettiklerine ilişkin de bilgiler verdi.

Ama en ilginci şu anlattığı oldu: Cennet kapısında, güneşin geliş açısına göre saat 07.00 sıralarında "namaz kılan kadın silüeti" ve batı kapısında ise ikindi vakti "namaz kılan erkek silüeti" görünüyormuş.

Demek ki, bu eseri oluşturan taş ustaları, güneşin doğuşu batışı, hangi mevsimde güneş açıları nasıl yansıyor tüm bunları ince ince hesaplamışlar.

Evliya Çelebi yüzyıllar önce bu yapıyla ilgili: "Methinde diller kısır, kalem kırıktır" demiş. Gerçekten de aynen öyle…

Dünya Kültür Mirası

Görenleri kendisine hayran bırakan İslam mimarisinin bu başyapıtı, 1985 yılında UNESCO tarafından "Dünya Kültür Mirası" listesine alınmış.

Yüzyılların eskitemediği, taş işçiliğinin kapılarında bir dantel gibi işlendiği bu eser ülkemizde görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Restorasyon çalışmaları nedeniyle Divriği Ulu Caminin içini göremedim. Söylenenlere göre, iç mekan da dış mekan kadar etkileyiciymiş.

Vakit çabuk geçiyor… Şimdi de Kemaliye’ye gidiyoruz.

Kemaliye

 

8-015.jpg

Kemaliye tarihi zenginliğinin yanı sıra evleriyle de ünlü

Bir buçuk saatlik yolculukla, Erzincan’ın merkeze en uzak mesafedeki ilçesi Kemaliye’deyiz.

Eski adı Eğin olan; kuruluşundan itibaren farklı kültürlere ev sahipliği yapan  ilçe Cumhuriyetten sonra Kemaliye adını almış.

Hem biraz dinlenmek hem de öğlen yemeği için tarihi Bozkurt Lokantasına gidiyoruz.

Duvarlardaki fotoğraf ve yazılardan lokantanın 100 yıllık bir geçmişinin olduğu dikkatimi çekti. Yani, lokantanın işletmeciliğini üçüncü kuşak yapıyor.

Yol yorgunluğundan olsa gerek, başım ağrımaya başladı. Ama sıcak tarhana çorbasıyla biraz rahatladım. Etli bulgur pilavını ben yemedim ama tadının güzel dolduğunu söyledi arkadaşlar.   

Yemekten sonra arkadaşlar bir anda 4’er 5’er kişilik gruplar halinde ilçenin içine dağıldılar.

Kemaliye’de gördüğüm bağ, bahçe ve meyve ağaçları da gösteriyor ki dağlardan gelen su doğayı canlandırıyor.

İlçede yayınlanan yerel gazetede çalışan biri, gönüllü mihmandarlık yaptı bizim gruba. İlçenin tarihini, evleri, mimari yapılarının özelliklerini anlattı.

Bu yerleşim yerinin tarihi oldukça eski. 11 yüzyılda kurulmuş. Mihmandarın söylediğine göre; İranlılar, Romalılar, Bizanslılara kadar farklı uygarlıklar hüküm sürmüş burada. Osmanlılar döneminde önemli bir ticaret merkeziymiş.

Coğrafi konum itibariyle arazinin tarıma müsait olmaması, burada yaşayan insanları el sanatlarına yönlendirmiş. Özellikle dokumacılık, dericilik ve  halıcılıkta büyük ilerlemeler kaydetmişler. Düzenlenen “Halı festivali” büyük ilgi görüyormuş. 

Kapı tokmakları kadın ve erkek için ayrı ayrı

9-014.jpg

İlçede ilk dikkat çeken evlerin güzelliği oluyor.Bir çoğunun kapısı farklı renklerde boyanmış. Dünya kültür mirası listesine de alınan bu evlerin hemen hemen tamamı ahşap ve iki - üç katlı.

Kapı tokmakları birer sanat eseri görünümünde. Her bir tokmak farklı desen, büyüklük ve  işçilikle yapılmış. Bunun sebebini sordum, ilginç bir cevap aldım. “Kapıyı çalmak için konulmuş olan iki tokmaktan ince olanını kadınlar, kalın olanını erkekler çalıyor. Dolayısıyla, çıkardıkları seslerle gelen misafirin kadın mı, erkek mi olduğu anlaşılıyor.”

Sokakları dolaşırken dikkatimi çekti; yukarıdan, kayalıkların arasından gürül gürül gelen su ilçenin içinden aşağıya akıp gidiyor. Her gittiği yer de bahçe ve ağaçlıklar oluşturulmuş.

Saat bir hayli ilerledi. Erzincan’a dönüş zamanı geldi. Arkadaşlar, ilçenin meydanında toplanmaya başladı. Gelemeyenleri telefonla arayarak ikaz ediyoruz çünkü hava kararmaya başladı.  Meydanda bulunan çayhanede bazı arkadaşlar oturmuş çaylarını içiyorlar.

Bizi de davet ettiler, tüm yolcular hep birlikte çayımızı içip dönüş için hazırlıklara başladık.

Minibüse bindik, birazdan yolculuk başlayacak.

Karanlık Kanyon

10.png

Dünyanın ikinci büyük kanyonu Kemaliye’de...

Şube başkanımız Halil İbrahim Özdemir, “Buralara kadar gelmişken Karanlık Kanyon’u da görün. Zaten yolumuzun üzerinde” dedi.

Ve kalyonla ilgili bilgiler verdi. Dünyanın 2'nci büyük kanyonu olduğunu ve  birçok doğa sporunun yapıldığı belirtti.

Kanyon: Kuvvetli akarsuların yeri oymasıyla oluşuyormuş. 

Uçurumun kenarında …

Kemaliye’den ayrılalı yarım saat oldu. Dünyanın en tehlikeli yolları arasında gösterilen, viraj ve keskin uçurumlarıyla ünlü Karanlık Kanyon, Fırat Nehri’nin  Karasu ırmağı üzerinde.

Irmak üzerindeki demir köprüden geçtik, şimdi de kanyon yoluna girmek için kayaların oyularak açıldığı taş yola gireceğiz.

Buraya kadar her şey normal.

Korku ve heyecan bundan sonra başlıyor...!

Aracımız kayaların oyularak yapıldığı taş tünelden girdi.

Sol tarafımız kaya, sağ tarafımız uçurum… Minibüsün üstü ve sol tarafından zaman zaman taşlara sürtme sesi duyuluyor.

Minibüs oldukça yavaş ilerliyor...

Şoför her iki metrede bir durup yolun sağına soluna bakarak kontrol ediyor.

Hava karardı…

Başımı kaldırıp yukarı baktım; sarp kayalık yamaçlar ve karanlık gökyüzü.

Aşağısı  uçurum, en az 400 metre.… Aşağıya bakmak bile cesaret ister.

Nefesler tutuldu…

Neden bilmiyorum, şoför de ilerlemek için ısrar ediyor, dönelim dese bir çoğumuz tamam diyeceğiz.

Şimdi ismini hatırlamıyorum, bir arkadaş araçtan indi…

“Yolun ilerisibe bakayım, daralıyorsa dönelim, yol genişliyorsa; aracımız dönebilecek yere kadar ilerleyelim” dedi.

Gerçi, ileriye doğru olan çok kısa mesafeyi uzun denilecek bir saatte geldiğimize göre, dönüş nasıl olacak onu da bilmiyorum.

Hemen arkasından ben de inmek için hareketlendim.

D. Mehmet Doğan abi, şoförün hemen arkasında, ikinci koltukta yanında da İbrahim Ulvi Yavuz abi var.

Tam yanlarından geçerken “sen niye iniyorsun” dedi.

 “ Yola bakacağım.”

Dedim ama asıl niyetim, araçtan aşağı inip,  geriye dönüş yapılacağı zamana kadar tekrar binmemek.

Mehmet abi “sen otur yerine, gerek yok, arkadaş zaten bakıyor” dedi.

Biliyorum, Mehmet abi bu gece yarısı, karanlıkta, uçurumun kenarında, bilmediğim bir yerde dolaşmama gönlü razı olmadı.

 Dönüp yerime oturdum …

Yol ileride genişliyormuş, şoför minibüsü oraya kadar yavaş yavaş götürdü ve zorda olsa dönüş yaptık.

Kanyon mu?

Diğer arkadaşları bilmiyorum ama ben korkudan uzun uzadıya, öyle ne kalyonu incelebildim ne de fotoğrafını çeke bildim.

Hatırladığım, ırmağın her iki yanında devam eden, hayatımda hiç görmediğim kadar büyük kayaların yüksekliği ve oluşturdukları sıra dağlar.

İçinden geçtiğimiz taş yol tam 132 yılda insan gücüyle yapılmış.

Sadece, son 4-5 yılda devlet imkanları kullanılarak yol genişletilmiş.

Kanyonda, Uluslararası Kültür ve Doğa Sporları Festivali düzenleniyormuş. Yurt içinden ve yurt dışından macera tutkunları da tekne turu ve doğa sporları için burayı tercih etmeye başlamışlar.

Kemaliye için şunu söyleye bilirim; tarihi ve doğal yapısı ile görülmesi gereken önemli bir ilçe.

Şimdi Erzincan’a dönüş zamanı.

Yaklaşık 150 km’lik  bir yolculuk yapacağız.

Saat: 20.00 oldu.

Hava iyice karardı, biraz da soğuk…

Yol da durup bir çay molası verdik.

Şimdi, Erzincan merkezdeyiz.

Akşam yemeği için yine sessiz, sakin ve nezih bir yer olan Saklıbahçe Lokantasına gidiyoruz.

Kanyondaki stres ve biraz da üşümemden olsa gerek hâlâ başım ağrıyor, midem bulanmaya başladı.

Sebze yemeğinden et yemeğine, salata çeşitlerinden tatlılarına kadar yöresel tatların sunulduğu lokantada, güler yüzlü personel de hemen dikkat çekiyor.

Ama ben yemek yiyecek durumda değilim.

Lokantadaki görevlilerden aldığım ağrı kesiciyle biraz rahatladım. Bir bardak da sıcak limonata içtim. Yemek değil ama güveç kapta yoğurt yedim.

Otele yorgun dönüyoruz. Ama gerçekten dolu dolu geçen bir gün oldu.

Hemen uyuma yerine, gündüz aldığım notları gözden geçirdim. Bu yazı da o notların eseri.

Aldığım notlardan unuttuğum bir  şey kaldı mı diye baktığımda; Halil İbrahim Özdemir’in anlattıklarından altını çizdiği iki konu kalmış.

11-008.jpg

Birincisi “Cimin Üzümü”.

Cimin üzümü; Dünyada sadece Üzümlü İlçesinde yetiştiği belirtilen, kendine has bir tadı olan Cimin Üzümü siyah renkli ve iri taneli. Şeker oranı çok az olduğundan şeker hastalarının daha çok tercih ettiği üzüm Türkiye’nin ilk patentli üzümü olan özelliğini taşıyormuş.

İkincisi ise; Etrafında yüksek dağların olduğu şehirde son yıllarda  dağda yapılan sporlarda bir artış olmuş. Doğa yürüyüşçülerinden kaya tırmanışçılarına, yamaç paraşütçülerinden su kayağına kadar bir çok alanda yerli ve yabancı özellikle bahar aylarında buraya geliyorlarmış.

Sabah erkenden otelden ayrılmak zorundayız.

Ankara’ya uçuşumuzun saati: 07.00

Büyük bir heyecanla geldiğim Erzincan’da yeni dostlar edinerek, güzel insanlarla tanışarak dönüyorum.

Farklı illerden gelen şair, yazar ve edebiyatçılara yakın ilgi gösteren, bizleri ağırlayan  Halil İbrahim Özdemir’e ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mahmut Erdemir Arşivi