23 Nisan
“23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun” “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir”
“Osman oğullarının 36. ve en son padişahı Vahdettin döneminde millet en derin esaret çukurunun önüne getiriliyor. Binlerce yıldan beri bağımsızlık kavramının seçkin örneği olan “TÜRK MİLLETİ”, bir tekme ile bu çukurun içine yuvarlanmak isteniyor. Fakat bu tekmeyi vurdurmak için, bilinçsiz bir hain gerekliydi. Nasıl ki, yasal olarak ölüm cezalarına çarptırılmışların bile ipini çekmek için, duygularından arınmış bir yaratık aranır o kim olabilirdi? Ne yazık ki, bu milletin hükümdar, sultan, padişah diye başında bulundurduğu VAHDETTİN… O, bu davranışı ile kendini öldürttü.” NOTLAR: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.
BAŞTA VAHDETTİN VARDI:
30 Ekim 1918 yılında Mondros Ateşkes Anlaşması’nın yapılmasıyla, Osmanlı Devleti yenilgiyi kabul etti. Böylece birinci Dünya savaşı da bitmiş oldu. Mütareke istemek yenilgiyi kabul etmek anlamına geliyordu. Anlaşmanın hemen akabinde “İtilaf Devletleri” elde kalan vatan topraklarına asker çıkardılar. Ülkenin geri kalan bölümü de bu mütareke sonunda işgale edildi. “Hasta Adam” adını taktıkları Osmanlı’nın ekonomik, sosyal ve askeri varlıları itilaf devletleri denilen dönemin emperyalistleriyle onların yandaşları arasında paylaşma yarışı başladı. Başta, Payitaht İSTANBUL olmak üzere şehirlerin sokaklarında kasabalarında köylerinde düşman askerleri devriyeler geziyor, yakıp yıkıyor, yanlarına aldıkları azınlık hainleriyle beraber kadınların kızların ırzına geçip kirletiyor, yaşlı çocuk ayırımımı yapmaksızın camilere doldurup yakıyorlardı…
BAŞTA VAHDETTİN VARDI:
Bununla da yetinmeyen, İtilaf Devletleri, elde kalan son Anadolu topraklarını da paylaşıp, devletin adını tarihten silmek için, adına SEVR anlaşması denilen ve hangi devlete hangi bölgenin düştüğü yeni bir anlaşmayı imzaya sunuyorlardı… Padişah Vahdettin; Rıza Tevfik, Damat Ferit, Hadi Paşa ve Reşid Halid’den oluşan heyeti, Fransa’nın başkenti Paris yakınlarında bulunan SEVR şehrine göndererek Türklerin bu topraklardan “SİLİN” maddelerini içeren ve tarihe “SEVR” anlaşması olarak geçen anlaşmayı imzalatmak için SEVR’e gönderdi. 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı’nın ölüm fermanı olan “SEVR” anlaşması imzalandı…
BAŞTA VAHDETTİN VARDI:
Bu anlaşmaya göre; Marmara bölgesi İstanbul, Musul Kerkük İngilizlere,
Trakya İzmir, Çanakkale Yunan’a,
Akdeniz bölgesi İtalyanlara,
Güneydoğu, Halep, Şam Fransızlara,
Trabzon dahil olmak üzere Doğu Anadolu’nun tamamı Ermenilere veriliyor, sadece küçük bir İçanadolu bölgesi Osmanlı’da kalıyordu…
23 Nisan 1920’de memleketin durumu haritadaki gibiydi
ATATÜRK ÖNDERDİ:
Bu durumda ülkeye sahip çıkıp, kaderinin değiştirilmesi, zulmün talanın yakımın, yıkımın katliamların önlenmesi, daha doğrusu ülkenin; “namusunun kurtarılması” emperyalistlere; “DUR!” bu vatan sahipsiz değil! “Bulunur kurtaracak bahtı kara kaderini” diyecek biri gerekiyordu. İşte o da bu yüce Türk Milletinin bağrından çıkan ATATÜRK’tü…
ATATÜRK, 19 Mayıs 1919 da Samsundan başlayan gezisini, Amasya, Erzurum, Sivas’tan sürdürerek, Kayseri, Kırşehir üzerinden Ankara’ya geldi. Gezdiği bölge ve vilayetlerde yakın bölge vilayetlerinden gelen delegelerle, kanaat önderleriyle konuştu. Memleketin kurumlarıyla, kuruluşlarıyla, ekonomik, sosyal tüm varlık ve değerleriyle işgal edildiğini, bu işgale Padişahlık makamının seyirci kalıp, acze düştüğünü, vatanın, kurtuluşu, milletin selameti için Ankara’da yeni bir Meclisin kurulması gerektiğini “HALKIN TEMSİLCİLERİNDEN”oluşan bu Meclisin ülkenin geleceği ile ilgili kararları almasının elzem olduğunu anlattı…
EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR
Ankara’da sadece yedi odalı kiremitleri kırık, çatısı akan boyası dökük ilk milletvekillerinin oturacak sandalyesinin, yazı yazacak masasının, yazı yazacak kâğıdının bile olmadığı 2. Meşrutiyet Döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin toplantılarının yapıldığı bina… İşte bu bina, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş çalışmalarının yapıldığı ve “TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN” kuruluşunun dünyaya ilan edilerek vatanın milletin kurtarılışı ile ilgili kararların alındığı; 23 Nisan 1920 ‘de temelleri atılan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk Halkının Meclisidir. İşte bu bayram o günün bayramıdır…
Çocuk bayramı olarak kutlanması:
Bu tarihin çocuk bayramı olarak kutlanması “HİMAY-İ EFTAL CEMİYETİ” yani, bu günkü; “ÇOCUK ESİR GEME KURUMU”nun önerisiyle olmuştur. Bitmeyen savaşlarda kimsesiz kalan çocukların isimlerinin duyurulup, etkinliklerden yardım görmeleri için; Cemiyetin kurucusu Dr. Milletvekili, Mehmet Fuat Bey’in önerisiyle 23 Nisan kutlamalarında Himaye-i Eftal Cemiyetine ait pullar kullanılarak elde edilen gelirler şehitlerimizin yetimleri için harcandı. 1926 yılında gazeteler 23 Nisan’ı “TÜRKLERİN ÇOCUK GÜNÜ” olarak duyrdular,1927 yılında Cemiyet’in aldığı bir kararla çocuk günü, “ÇOCUK BAYRAMI”na dönüştürüldü. 1935 yılından itibaren, resmi kanunla belirlenen; “23 NİSAN MİLLİ HAKİMİYET” bayramı ile “23 NİSAN ÇOCUK BAYRAMI” birlikte kutlanmaya başlandı. 1980 tarihinde alınan bir kararla adı: “23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI” olarak tescillendi.
1975 yılında İsmail Cem’in Genel Müdürlüğü döneminden itibaren, TRT çocuk haftası etkinlikleri çerçevesinde bayram kutlamalarını yayınlamaya başladı. 1980’de Mecliste; “ÇOCUK PARLAMENTOSU” kuruldu. Üye sayısı kadar çocuk o gün meclise gelerek, Milletvekillerinin yerini aldı. 1979 tarihinden itibaren, uluslararası bir boyut kazandı. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen çocuk katılımcılar, ülkemizi tanıyıp geleceğin dostluklarını pekiştirerek, “DÜNYA BARIŞINI” sembolize ettiler…
Kutlu olsun… daha nice yüzlerce yıllara inancımla!
Saygılarımla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.