AB hedefimiz olmalıdır!
Avrupa Birliğine girebilmek için yurt dışında kapı-kapı dolaşmaya gerek yok. Kaldır OHAL yasasını, insan hak ve özgürlüklerini sağla, ülkemizdeki demokrasiyi geliştir, parlamenter sistemi işler hale getir, AB Uyum Yasalarını teker-teker hayata geçir işte o zaman senin yurtdışında ne kapı-kapı dolaşmana gerek kalır, ne de 60 yıl kapı önünde dolaşmana gerek kalır.
Ülkende korku yayan politika yürütürsen, yarattığın bataklığa sonra kendin balıklama atlayıp çıkmak içinde varını yoğunu harcamaya kalkarsan, yabancı yatırımcı neden gelip de sana yatırım yapsın? Neden tütmeyen baca dediğimiz ve yılda 26 milyar dolar gelir sağlayan turizmimiz gelişsin, neden turist gelsin? Ülkende ki akademisyeni-gazeteciyi-politikacıyı-havadan sudan bahanelerle hapse atarsan yurt dışına itersen, demokrasi-bilim-teknoloji-özgürlükler gelişir mi? AB ye uymayan bu tarzın ile AB ye girebilir misin? Anayasası iğdiş edilmiş, yargısı iflas etmiş bir ülke kendi yaşam tablosunu AB değerleri ile örtüşecek duruma getiremiyorsa nasıl AB de kabul görür? Adalet her şeyin temelidir diyoruz. Ancak son karar mercii olan Anayasa Mahkemesinin “Hak ihlalidir” dediği Şahin Alpay-Mehmet Altan davasında mahkemenin karara uyması beklenirken kararı reddederek mahkeme kararında direnmesi uluslararası yargısal değerleriyle örtüşür mü?
Kullandığın siyaset ve diplomasi diline bir bak. “Kodum mu oturturum-Bırak bu Racon kesmeyi- Öldürelim, yakalım yok edelim- Ulan” hitabın “Ey ile başlayıp Hey ile biterse” girmek istediğimiz AB değerleriyle ve onun kullandığı dil ile örtüşür mü? Bütün bunlar siyaset ve diplomasi de kullanılmaması gerekenlerdir. Ama bunu iç politikada oy devşirmek adına yapmakta toplumu yanlış güdüleme ve popülizm değil midir? Hani imam cemaat deriz ya, onun misali.
Aslında toplumsal yapımız bu düzeyde olmamasına rağmen, çizmeye çalıştığınız ülke tablosu imaj olarak olumsuzluklara neden oluyor. Dış dünyada ki yerimizi de AB de ki var olmamızı da uzaklaştırıyor. Son dönemlerde yaşanan ve adeta kulak arkası edinen çocuk istismarlarına bir bakın. Düşünün bir kere bir yılda ülkede çocuk yaştaki kişiler zorla-kandırılarak ya da Gelenek budur diye evlendiriliyor. Üç ay içersinde Hastaneye 115 çocuk yaşta kız hamile olarak geliyor. Alavere-dalavere ile her türlü idari madrabazlık yapılarak üstü örtülmeye çalışılıyor. Ve siz bizi bu görünür tablo ile AB ye alın diyorsunuz.
Bu kadar yoğun olarak çocuk yaşta istismar ve tecavüzün yaşandığı, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı bir ülkeyi AB kabul eder mi? Zaten AB ülke yöneticilerinden yükselen sesler de bu doğrultudadır. Almanya Dış İşleri Bakanı SİGMAR GABRİEL “Mevcut şartlarda Türkiye’nin AB üyeliğinin mümkün olmadığını” söylüyor. Avusturya Başbakanı “Türkiye’nin AB üyeliği olanak dahilin de değil” diyor. Neredeyse AB üyelerinin tamamına yakın bir çoğunluk geldiğimiz noktada ki ülke tablosunda ki görünümü AB ye girmemizde engel oluşturduğunu ifade ediyorlar.
En başta siyasette ki yanlışlarımız dillendiriliyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünü yasaklayan, suçsuz insanları delil olmaksızın tutuklayan, medya özgürlüğünün sağlanmadığı bir ülke nasıl AB’ye girer diye tavır sergiliyorlar. Mevcut siyasi muktedirlerin bunu bildiğini gelecekte de AB’ye girmek gibi bir çabalarının olmadığını, girmekte de samimiyet göstermediklerini hatta istemez olduklarını dillendiriyorlar. Şayet durum böyleyse beklemenin de kapı-kapı dolaşmanın da bir anlamı olamaz. Görünür tablo bu şekliyle temel olan hak ve özgürlükler sağlanmadan AB ye nasıl girilir? Bu değerleri Uluslar arası standartlara ulaştırmadan ciğerci dükkanının önünde dolanan kedi gibi dolaşmaya gerek var mı?
Önümüzde ki bahar aylarında yapılması beklenen kritik AB-Türkiye arası toplantı büyük önem taşımaktadır. Bizden yana tavır sergileyen bazı üyelerin müzakereleri sürdürme çabası olsa da AB tablosu aleyhimize şekilleniyor. Alman yetkililerden gelen demeçler “Seyahat uyarısı, Turizm ve ihracat kısıtlaması, Ticaret ve Yatırım kredilerinde kesintiye gidilmesi, doğrudan yapılacak yatırımların askıya alınması, Leopar tanklarına yapılacak Teknolojik yenilemenin askıya alınması” gibi yaptırımlara dayanıyor.
Anlayacağınız gibi “Baharı bekleyen kumrular” gibiyiz. Olayların nasıl gelişeceği, nasıl şekilleneceği meçhul! Her şeye rağmen ülkenin AB değerlerini yakalamak için samimiyet ve çaba göstermesi gerekir. Türkiye, AB siz-AB, Türkiyesiz olmaz. Ancak bunun üstesinden gelmenin yolları bellidir. Temel hak ve özgürlükler-demokrasi-adalet… Neden derseniz AB ile aramızda oluşan duvar bu değerlerin ülkemizde oluşmadığına bağlı. Aradaki bu duvarı yıkmak ve AB ye giriş kapısını aralamak istiyorsak ve bunda samimi isek, bahar ayında yapılacak toplantıda başta OHAL olmak üzere kaldırarak uyum yasalarını hayata geçirmeliyiz.
Önümüzde ki bahar ayında yapılması düşünülen AB-Türkiye arasında ki toplantı büyük önem arz etmektedir. Dileğimiz olumlu ve uzlaşmacı bir yolun bulunmasıdır. Türkiye’nin yüzü batıya dönük olmalıdır. Ancak teslimiyetçi bir anlayışla değil, kendi değerlerini koruyarak dik durarak milli değerlerini yücelterek üretmeli AB’nin ithalat kapısı olarak değil, AB’ye ihracat kapısı olmalıdır. Bütün ülkelerin amacı kendi ülkeleri için ihracat kapısı yaratmaktır. Güçlü bir siyaset ve diplomasi ile yaratılan ekonomik değerlerimiz ve temel hak özgürlüklerin uluslararası standartlara ulaştırılmasıyla AB kapılarında ki saygınlığımız artırılmış olacaktır.