Abbas Hoca Arsayı Bedavaya Kapattı
Kahvehanede birkaç adam oturmuş Abbas hoca hakkında konuşuyorlardı. Aralarından birisi;
Abbas Hocada ne ballı adam var ya! Bedava arsayı kaptı. Birkaç gün bahçesinde millete çay verdi. Birazda güler yüz gösterdi. Şimdi ise milletten kaçıyor. Keyfi yerinde; nasıl olsa! Perdeleri de kapatmış. Dünyadan kendini soyutlamış. Oh be! Gel keyfim gel. Kesin içerde sallanan koltuğuna oturmuş, kahvesini yudumlarken, kedisinin tüyleri okşarken, nasılda bedava arsanın üstüne kondum diyerek keyif yapıyordur.
Yazık! Ahmet Beye yazık! Hem vallahi hem de billahi!
Bu konuşmalar karşılıklı olarak devam ederken;
Kahveci - Arkadaşlar ayıp oluyor. Abbas Hoca benimde öğretmenimdi. Sizin düşündüğünüz gibi biri değil. Yanlış düşünüyorsunuz. Sizin yaptığınız bu hareketler çok ayıp;
Der demez; kahvehanenin kapısından Ahmet Bey içeri girdi. Kahvecinin çok ayıp demesini Ahmet Bey de duymuştu. Abbas Hoca hakkında konuşanların masasına oturdu ve kahveciye dönerek. Birazda tebessüm ederek;
Ahmet Bey - Neymiş o ayıp olan.
Oturanlar kahveciye sus söyleme dercesine işaret ettiler.
Kahveci oturanlara hitaben;
Kahveci - Kusura bakmayın arkadaşlar. Söylediklerinizi Ahmet Beye anlatacağım.
Ahmet Beye her zaman içtiği kahveden çırağına yapmasını söyledi. Ve olanları bir, bir Ahmet Beye anlattı. Ahmet Beyin hiç sevmediği şeylerden biride bilmediği konu hakkında dedikodu yapan insanlardı. Ahmet Bey; kahvecinin anlattıklarını dinledikten sonra; orada oturanlara dönerek;
Ahmet Bey - Doğru mu bu duyduklarım.
Masanın kenarında oturanların bakışı bir anda düşmüş. Süt dökmüş birer kediye dönmüşlerdi.
Ahmet Bey - Ulan şuraya dostlarımla bir yudum kahve içeyim diye giriyorum. Bana içtiğim kahveyi zehir ettiniz be! Sizlerden dost değil; olsa olsa palikarya sürüsü olur. Sizi adam diye birde masanıza misafir olmuştum. Ayıptır, yazıktır be! Abbas Hocayı aranızda en az tanıyan bendim ama kendisini tanıdıkça hayran kaldım. Abbas hocaya ben kefilim. Bu davranışının mutlaka bir sebebi vardır. Siz hocaya destek olacağınıza hocam derdin nedir diye, sorup dertlerine derman olacağınıza arkasından utanmadan laf ediyorsunuz. Adamı arkadan vuruyorsunuz. Bu olsa olsa alçaklıktır. Yazıklar olsun hepinize; yazıklar olsun.
Dedikten sonra kahvesinden bir yudum bile almadan kahveciye
Ahmet Bey - Ben bu ahlaksızların yanında bir saniye bile kalamam bu kahveyi içmem. Sana bir sözüm yok. Aman yanlış anlamayasın. Bana müsaade,
Diyerek kahvecinin omzuna iki kere eliyle hafifçe vurdu. Daha sonra kahvehaneyi terk etti.
Oturanlardan biri - Niye söyledin ya! Bak Ahmet Beye ayıp ettik. Ahmet bey biz var ya itin gö…
Kahveci – Asıl siz Abbas Hocaya ayıp ettiniz.
İçlerinden bir diğeri,
Haklısın biz çok ayıp ettik. Hadi kalkın arkadaşlar. Bu ayıp bize yeter. Kahveci bizi kovmadan gidelim.
Kahveci içinden ‘’Müşteri olmasanız sizi kovardım ama dua edin müşterisiniz.’’ Demek istese de susmayı tercih etmişti. Bu ara hepsi kahveyi sessizce terk ettiler.
Ahmet Bey hiçbir yerde oyalanmaksızın doğru belediye başkanının yanına gidip olanları anlattı. Belediye başkanını da yanına alarak Abbas hocanın evine gittiler. Son günlerde Abbas hoca kimseyle konuşmuyordu ama kapıda eski öğrencisi belediye başkanı ve Ahmet beyi görünce kapıyı açtı. Ancak hoca çok sessizdi sanki evden cenaze çıkmıştı. Bir müddet hiç biri bir kelime dahi etmediler. Bu arada eve sessizlik hakîm oldu. Sanki belediye başkanı ve Ahmet Bey Abbas hocaya kendini toparlaması için, biraz vakit tanımıştı. Bir müddet daha geçtikten sonra; Abbas hocanın adeta dili çözülmüştü. Başından geçenleri bir, bir anlatmaya başladı.
Abbas Hoca – Geçen rutin bir doktor kontrolü için hastaneye gittim. Daha sonra yapılan tetkikler üzerine ikinci dereceden kanser olduğunu öğrendim.
Diyerek konuşmasına devam etti. Ancak; tedavi için herhangi bir şey yapmadığını ne yapacağını bilemediği içinde bir nevi hayata küstüğünü ifade etti. Komşularımı da üzdüğüm farkındayım deyip; başını önüne eğdi.
Bunun üzerine belediye başkanı ve Ahmet Bey tedavi olmayı reddeden Abbas Hoca kırk dereden kırk su getirse de, ne yapıp ne edip Abbas hocanın altından girip üstünden çıkarak hocayı tedaviye razı ettiler. Hatta apar topar önce ilçedeki hastaneye daha sonrada Ankara’da bir hastaneye yatırdılar. Hocayı öğrencileri dostları her gün ziyaret ediyor, hocaya daima destek oluyorlardı. Hatta arkasından olur olmaz dedikodu yapan üç kişi bile Abbas hocanın peşini hiç bırakmamışlardı. Her gün bir tanesi dönüşümlü olarak yanında kalmıştı. Üç dört ay gibi kısa bir sürede tamamen hastalıktan kurtulmuştu. Ara sıra kontrolleri olacaktı elbette.
O gün artık kış gelmesine rağmen hoca bahçesinde karlar altında herkese hamsi mangalı yapıp hayata gülümsüyordu.
Arkasından konuşan o üç kişi de gelmişti. Ahmet Bey o üç kişinin yüzüne bile bakmıyordu. Hoca onlara da balık servisi yapmak istediğinde; aralarından bir tanesi biz o balıkları hak etmiyoruz; hocam. Biz bir halt ettik. Arkandan olur olmaz konuştuk. Ne olur affet; bizi. Abbas hoca gülümsedi.
Affettim sizi. Bakın yüce Rabbim bir ayetinde ne diyor.
‘’Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır. ALLAH bilir, siz bilemezsiniz.’’ Bakara – 216
Siz dedikodumu yapmasanız belki de Ahmet Beyin dolayısıyla siz ve bütün dostlarımın haberi olmayacak belki de doktorlarımız müdahalede geç kalabilirlerdi. Yalnız bu size ders olsun bir daha böyle bir şey yapmayın. Her musibetin altında bir güzellik çıkmaz elbet.
Bu ara o üç arkadaş balık yemeden çıkmak isteyince.
Abbas Hoca – Lütfen ama olmuyor deyince.
Aralarından biri - Yok hocam biz size çok ayıp ettik. Deyince.
Ahmet Bey oturduğu sandalyeden kalkıp,
Ahmet Bey - Hocamı bir kere üzdünüz. Hocamda sizi affetti. Hocamın bu mutlu gününde onu yalnız bırakmayacaksınız değil mi?
Daha sonra birbirine bakan üç arkadaş tamam kalıyoruz deyip. Abbas hocaya gülümsediler. Hoca oradan misafirlerine balık getirmek için oradan ayrılınca. Ahmet Beye özür diler gibi baktıklarında;
Ahmet Bey - Hocam iyi oldu arkadaşlar. Eski suçlara af geldi. Ben de olanların üstüne bir çizgi çektim.
Deyip arkadaşlarına sarıldı. Ama bir daha dedikodu yaptığınızı görürsem, bu şehirde size bir Allah’ın kulu selam vermez; biliyorsunuz değil mi?
Hepsi birden; ‘’Bir dah mı? Aman Allah Korusun’’ dediler.
Uğur Böceğiniz diyor ki;
Bilip bilmeden kimsenin arkasından konuşmamak lazım; bilmediğiniz konuda işin muhatabıyla konuşmadan karar vermek yargısız infaz olur.
Bir ikincisi ise hayatta insanın başına her şey gelebilir. Abbas öğretmen gibi kanser veya farklı tedavisi zor bir hastalıkla karşı karşıya kalabilir insan. İnsanın ölümü bir bomba ise hayattan vazgeçmek ise o bombanın fitilini ateşlemektir.
‘’Allahtan Ümit Kesilmez.’’
Saygılarımla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.