Zor yıllar
“Baba bize neler oluyor. İnan ben hiçbir şey anlamıyorum.’’ Adam oğlunun yüzüne meraklı bir şekilde baktı. ‘‘Neyi anlamıyorsun oğlum. Söyler misin?’’ ‘‘Şu başımıza musallat olan hastalıkları, orman yangınlarını ve ardından gelen sellerin neden bizim başımıza geldiğinin sebebini gerçekten anlayamıyorum.’’ Adam oğlunun yüzüne bu sefer hüzün içinde baktı. Sessizce arkasını döndü. Sanki kelimeler boğazına dizilmişti. Ölen bir sürü insan ve de hayvanlar yok olan ormanlar emek verilip yapılan evler, ahırlar, arabalar birçok şey kısa bir zaman içerisinde yok olmuştu. İnsanların bütün emekleri heba olmuştu. Ardı arkası bitmeyen musibetler sanki birbirini kovalıyordu. Adam kısa bir süre daha sessiz kaldıktan sonra ağlamaklı bir vaziyette oğluna doğru bedenini yeniden çevirdi. Adeta bütün bu olanların sebebi oymuş gibi pişmanlık içeren bir bakışla ‘‘biz insanoğlu çok dünyamıza büyük yanlışlıklar yaptık. Elbette bunun bir bedeli olacaktı. Ancak bunun bedeli gerçekten çok ağır oldu. Aslında biz belki de daha beterini hak ettik ama… Hak edenler mi cezayı çekti dersen işte onu sanmıyorum. Aslında kurunun yanında yaşta yanar sözü var ya şu an tamda onu yaşıyoruz.’’ Adam arkasını dönerken gözyaşlarını tutamıyordu. Delikanlı sorduğu soruya çok pişman olmuştu. ‘‘Ağlama baba bu zor yıllar elbette geçecek. Mutlaka bu sıkıntılar son bulacak.’’ Adam üzgün bir şekilde ‘‘insanoğlu dünyaya yaptığı bu zulmü bitirmedikçe maalesef dünyada bu musibetler devam edecek. Dünya batana kadar asla sonu gelmeyecek.’’ ‘‘Biz ne yaptık ki baba? Ben dünyaya karşı kötü bir şey yapmadım ki.’’ ‘‘Sen kötü bir şey yapmamış olabilirsin ama biz büyükler çok büyük yanlışlıklar yaptık. Yaşadığımız binaları inşa ederken dünyamıza saygı göstermedik. Bizden başka bir canlıya yaşam alanı bırakmadık. Aslında kendi yaşam alanlarımızı da katlediyoruz ama farkında bile değiliz. Bir müteahhit bina yaparken kaç tane daha fazla daire yapabilirim diye sadece maddi açıdan bakıyor. Binalarda bahçe denen bir şey kalmıyor. Kalan yerler ise betonla kaplanıyor. Araçlara park yeri yok. Caddeler sokaklar araba kaynıyor. Ağaçlar ve çiçeklerin yerini direkler ve reklam levhaları aldı. Kediler, köpekler, kuşlar çevremizden maalesef birer birer yok oluyor. Köyler neredeyse tamamen boşaldı. Şu an on liradan aşağı meyve yok. Emekli maaşını sorarsan…’’ Adamın morali bozuldu. Gözlerinden birkaç damla yaş daha akıttı. ‘‘Neyse onu geç. Hele onu hiç sorma bin beş yüz lira kime yeter ki. Her yönden cendere içine alındık. Maalesef bu sonuç bizim tercihlerimiz yüzünden. Dünyanın başına açtığımız belalar döndü geldi bizi buldu. Bumerang nedir bilir misin?’’ Çocuk heyecanla söze karıştı. ‘‘Bir ara duymuştum baba. Hatta bir ara da televizyonda belgeselde bile seyrettim. Adamın biri tahta parçasını fırlatıyordu. O attığı tahta parçası epeyce ileri gidiyor sonra adama gerisin geriye dönüyordu.’’ ‘‘Aynen söylediğin gibi bir şey o evladım. Bizim dünyamıza verdiğimiz zararlar bumerang etkisi gibi sorunlarımızı devamlı ileriye atıyormuşuz. O da dönüp geri bizi buluyormuş. Hem de misliyle geri dönüyor. Ama ne yazık ki ders almıyoruz bak. Aynı şekilde bazı sorunları hâlâ ileri doğru bumerang gibi fırlatıyoruz. Artık bundan sonraki gelen musibet ne olur bilemiyorum. İnşallah bu sorun deprem olmaz. Ne diyeyim evladım. Bu uyarıları dikkate almazsak daha başımıza neler gelir. Düşünmek bile istemiyorum.’’
Uğur böceğiniz diyor ki!
Geçenlerde bir yerde İstanbul’da kuşbakışı çekilmiş bir resmini üniversite arkadaşlarımla oluşturduğumuz mesajlaşma gurubumuz da bir arkadaşımın paylaştığını görmüştüm. Resimde deniz sahilinde bir yer köpükler içinde kalmış tekneler olan bir resimdi. Bu resmin altında da şöyle bir not yazıyordu. Van Gogh’un eseri değil müsilajın denizimizdeki yaptığı tahrifat diyordu. Bende arkadaşlarıma cevaben altına şu yazıyı yazmıştım.
Maalesef biz insanoğlu hiç bir şeye manevi bakış açısıyla bakamaz olduk. Elbette sözüm herkese değil ama yaptığımız bir şeyin arkasından menfaat umuyoruz. Bazen milliyetçiyim diyen kendine milliyetçi. Demokratım diyen kendine demokrat. Dindarım diyen de namaz kılarken bile menfaat düşünüyor. Fikirler, ideolojiler kirlenmiş maalesef. Oysaki ne gerçek milliyetçiden, ne gerçek demokrattan ne de gerçek dindardan kimseye zarar gelmez. Aslında bu müsilaj insanın kendi içinde kirlenen değerlerinin dünyaya yansımasıdır.
Kısacası insanoğlu ikiyüzlü halini gizlese de doğaya yaptığı katliamı doğa göz önüne seriyor. İşte o müsilajın aslı bizim ikiyüzlülüğümüzün doğaya yansıması. Doğaya zarar vermeyen hayata ve çevreye ikiyüzlü bakmayan her insanı tenzih ederim. İnşallah içimizi temizleriz ve dünyamızda ardından temizlenir.
Yüce Allah’ımız Rad suresinin 11. Ayetinde buyurduğu üzere ‘‘Siz kendinizi düzeltmedikçe Allah’ta sizi değiştirmez.’’
Hepimiz kendimizdeki kötüyü değiştirelim. Yüce peygamberimizin bir hadisinde dediği gibi! ‘‘İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız.’’
O zaman insanoğlu birbirini sevecek doğayı sevecek hiçbir canlıya veya cansıza özellikle bilerek zarar vermeyecek. Zaman içinde de Yüce Allah’ımızın izniyle her şey yoluna girecektir inşallah.
Bu işin çözümü bu kadar basit aslında! Başımıza gelen musibetlerde hayatını kaybeden insanımıza Allahtan rahmet dilerken ailelerine de sabır diliyorum.
Sağlıcakla kalın mutlu kalamasak ta huzurlu kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.