Kadınlarımız huzur istiyor
Yazıma başlamadan önce sizlere kendi tasarladığım bir bilmeceyi sormak istiyorum. Bilmecenin cevabını ise yazımın sonunda bulacaksınız.
Akşamlar gri
Sabahlar mavi
Öyle bir gün ki!
Mevsim sonbahar
Gece gündüze müsavi
Her geçen gün yeni bir güne uyanıyoruz. İşte o her günümüzün birde kendine özgü bir senaryosu var değil mi? Elbette herkesin kendine ait bir rolü, sahnesi olduğu gibi ortak yaşadığımız alanlardaki dramatik rolleri oynarken aslında hayatın tam da gerçeğini ortaya koyuyoruz.
Ortak paydalarımızdan bahsetmişken şu sıralarda yaşanan ekonomik sıkıntılar herkesi ucundan, kıyısından bazılarını da tamda göbeğinden etkiliyor.
Ekonomik zorlukların ister istemez kadına şiddet konusunda etkili olduğu da bir gerçektir. Bu yüzden kadına şiddet olaylarının tamamının mercek altına alınıp incelenmesi bu şiddetin ana kaynaklarını yok etmek gerçekten çok önemli. Aile huzurlu olursa toplumda huzurlu olur. Toplum huzurlu olursa ülkemizde huzurlu olur.
Bunun içinde aile içinde şiddet uygulayan kişilerin yaşantılarını her yönden mercek altına alınıp incelenmeli, onları şiddete iten nedenleri ortaya koyup, çözüm yollarını tespit etmek devamında ortadan kaldırmak önceliğimiz olmalıdır.
İnsanları şiddete iten sebepleri ortadan kaldırmak bu olayları kökten bitirmese de önemli ölçüde azaltacaktır. Zaten insanı şiddete iten sebepleri ortadan kaldırırsak insanın eşine, sevdiklerine, hayvanlara, bitkilere hatta çevreye verilen zararlarında önüne geçilecektir. Çünkü o insanın içinden kötülüğün kökü kuruyacak yerine sevgi tohumları ekilip huzur ve mutluluk yeşerecektir. Bu iç huzur barışı ve sevgiyi getirecektir. Zaten dinimiz İslam’da sevgi ve barış dinidir.
Bütün tedbirler alınmasına rağmen nadiren de olsa şiddet vakaları yine de görülebilir. Ne kadar tedbir alırsanız alın hiçbir sorunu %100 oranında kaldırmak mümkün olmayacaktır. Alınan tedbirler sonucu bir kadınımızın hayatını kurtarmak bile çok önemliyken alınan tedbirler sonucunda inanıyorum ki ülkemizde yılda belki bir, iki şiddet vakası sonucu ölümler olacaktır. Elbette kadınlarımız onu bile yaşamamalı…
Geçen gün bir bayan milletvekili kadına şiddeti uygulayan kişileri de kadın yetiştiriyor dedi. Bu söze katılıyorum ancak bu böyle diye yapacak bir şey yok sorunu rafa kaldırmakla olmuyor. Önemli olan bu şiddetin önüne geçmek gerekir. Lafla peynir gemisi yürümez.
Sonuçta şiddeti yapanın kırıp, dökmek, parçalamak, öldürüp yok etmek eğilimlerinin ana kaynaklarını psikologlar, sosyologlar ve bu konuda inceleme yapan uzman görüşleri ışığında her olayı kendi içinde inceleyip ortaya çözüm yollarını koymalıdır.
Bunun için gerekli düzenlemeler, kanunlar, yaptırımlar ortaya koyup uygulanmalıdır. Bu uygulamanın adının elbette adı İstanbul sözleşmesi olması gerekmez ama önemli olan alınan tedbirlerle şiddet vakalarını ortadan kaldırmak kadınlarımızı koruma altına almak zorundayız.
Bu uygulamayı her ne şekilde yaparsak yapalım kadına şiddeti bir an önce bitirelim. Kadına şiddet yazımın başındaki sorduğum bilmece gibi bir bilmeceye, çıkılması zor bir labirente veya yılan hikâyesine dönmesin değil mi ya!
Kadınlarımız annemiz, eşimiz, kızımız geleceğimizi doğuran kıymetli pırlantalarımızdır. Onları üzmek, kırmak bile kötüyken dövmek, yaralamak, öldürmek gibi kötü eylemlere son vermenin çarelerini bir an önce ortaya koyup uygulayalım. Bu suretle kadına şiddete son verelim.
**************************************************
15. yüz yılda İspanya'daki Endülüs Müslümanlarının son kalesi Gırnatayı haçlı orduları kuşatıyor. Kaleyi Müslümanlar güzel savunuyor, zaman uzuyor.
Bunun üzerine haçlı komutanı bir eline kuran bir elinde incili alarak kaledeki Müslümanlara 31 Mart günü "bu iki kitap üzerine yemin ederim kaleyi teslim ederseniz hiç kimseye zarar vermeyeceğiz" der.
Müslümanlar istişare edip teslim olmaya karar verirler. 1 Nisan günü teslim olurlar. Haçlı komutanı sözünde durmayıp kaledeki bütün Müslümanların kılıçtan geçirilmesini emreder. "neden verdiğin sözde durmuyorsun" dediklerinde.
‘‘O dündü yani 31 Mart için geçerliydi bugün 1 Nisan’’ diyerek bütün Müslümanları şehit eder.
İşte 1 Nisan o günden beri pek çok Hıristiyan ülkesinde aldatma şakası olarak kutlanır.
Her ne olursa olsun kadınlarımızı 1 Nisan şakasının gerçeğinde olduğu gibi kimse aldatmaya kalkmasın. Çünkü onlar geleceğimizi doğuran en kıymetli değerlerimizdir. Onlar ne İstanbul sözleşmesine ne de bir başka şeye bakmaz. Onlar sonuca bakar. İnşallah sonuç kadınlarımız için hayırlı olur ve kadına şiddet sona erer.
Bilmecenin cevabı ise bilmecenin son iki satırında gizli son satırda gece gündüze müsavi (yani eşit) olan günler derken ekinoksu işaret ediyor. Gece gündüz eşitliği ise yılın 21 Mart ve 23 Eylül günleri işaret eder. Mevsimde sonbahar olduğuna göre o zaman cevap 23 Eylül’dür.
Kıymetli okurlarım; sağlıcakla kalın mutlu kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.