Zafer Çam

Zafer Çam

Ah o eski kış günleri

Ah o eski kış günleri

“Ah o eski kış günleri” diyelim.

Nerede o eski insanlar kışlar, karlar, yağmurlar?

Her geçen yıl giden insanları ve yılları aratır hale geldi.

Bizim kuşaktan sonra o kış günlerini bizden sonraki nesiller sanırım yaşamadı.

Yine de o günler çocukluğumuzda yaşadığım güzel günlerdi ve bugünkü yeni nesillerin, çocuklarımızın da yaşamasını ve tatmasını isterdim.

Geçmişli yılların özlemi yaşamış bizim nesil.

Eski kuşak olduğumuzda belki.

Köylerimizi bu kadar boşalmamıştı.

Şehirlerimiz bu kadar kirlenmemişti.

Konak evlerimiz binalarımız bu kadar içi içe üst üste değildi.

Kimse kimsenin güneşini kapatmıyordu.

Sınıf farkı yoktu, dostluklar, ahbaplıklar yardımlaşma vardı.

Büyüğe, yaşlıya, kadına, çocuklara sevgi, saygı olurdu.

Her geçen gün hayatımıza giren teknoloji insanları kirlettiği gibi dünyamızda, hayatımızda kirletti.

Kendi ellerimizle yaşam alanlarımızı bozduk, mevsimleri kararttık.

Anadolu’ya kar düşmedi kış bitiyor.

Bundan kırk, elli yıl önce köyümüzde günlerce durmadan kar yağar yollarımız kapanırdı köyde komşu komşuya gidemezdi.

Sabahın ilk ışıklarıyla komşular bir olup dam kürerdi, bir taraftan komşuya gidecek yollar ve çeşme yolları açılırdı.

Okula gidemezdik büyükler kar yolunu açarak okula giderdik.

Oklumuz köyün içinde olduğunda karda hiç kapanmazdı.

O eski karları kara kışları özler olduk.

Şubat ayı geldi gidiyor bir damla ne rahmet yağıyor nede kar.

Kırşehir’i sıralayan dağların üzerindeki beyazlığını özledik.

Köyümüze kar yağar bizler oyunlar oynardık.

Karın beyazlığı üzerimize yağardı kardan çocuk olurduk.

Çocukluk oyun esnasında üşüme ne bilmezdik.

Bugünkü gibi hasta olup hastane kapılarını beklemezdik.

Bağışıklığımız çok güçlüydü.

Hayatımız doğaldı gıdamız tereyağı, bal, pekmez, peynir, sütten, yumurtandan, etten hepsi köylünün yaptığı doğaldı.

Eskiden efsaneydi kızak ile karda kaymak.

Kızak nerde kızak bizim için ya eski düven ya da kürsü ve eski bakırdan teşti.

Çıkardık yükseklere teşte binip aşağıya doğru salardık durduğu yere kadar zevkle yarış yapardık.

Ayşe anam ayağıma yün çorap, kazak ve terlik örmüştü soba gibiydi adeta.

Okulların tatilinde kar yağdığı günlerde yaptığımız burnu keçiboynuzu ağız göz ve kulaklarını koyun gıklarında yaptığımız kardan adam büyük bir eğlencemiz olurdu.

Üstümüz başımız, ayakkabımız, çorabımız ıslanınca eve gelir, sobanın etrafında kurutup tekrar giyer ve yeniden sokağa koşardık…

Soğuk neşemizi hiç bozmaz akşama kadar kartopu oynardık.

Yine Ömer dedemle ahırlardaki hayvanların dökülen gübrelerin, yani temeklerin üzerine atkuyruklarından alınan kıllarla tuzaklar hazırlar; üzerine bir avuç buğday serperek kuşların gelmesini bekler, kuşlar tuzakların üzerine konunca hemen koşar yakalardık.

Ömer dedem güzel at kılında tuzak hazırlardı az mı güvercin, serçe, sığırcık yakalamadık?

Güvercinli tereyağlı bulgur pilavı yapılırdı yanında turşu dedemin torunlarıyla bakır sininin etrafında kaşık ne gezer ellerle yufka ekmek yarışı başlardı.

Evlerde ise misafirler ağırlanır pekmez ile un tereyağı karıştırılmış kış helvası ikram edilirdi.

Hayal ediyorum, hala tereyağlı bulgur pilavı ve pekmezli kış helvası kültürü devam ediyor mu acaba?

Köyde hafta bir gün şehre gidilirdi hastası olan yatakta inlerdi.

Bile geldikleri tedaviyle doktora gitmeyi beklerdi.

Pazar alış verişi için pazartesi açık Pazar denirdi köylü şehre gelirdi.

Kar yağdığı zaman yollar kapanırdı.

Yolar asfalt değildi topraktandı günlerce açılmaz, ulaşım sağlanmazdı.

Bugünkü gibi telefonlar yoktu.

Ulaşım işi Allah’a emanetti.

YSE’nin greyderi yol açacak diye haftalarca beklenirdi.

Evet, bugün geldiğimiz noktada tıpkı insanlar gibi mevsimler de bozuldu, değişti ne yazık ki!

Mevsimler değişmedi biz mevsimleri bozduk açgözlü sermayelerin yüzünde dünyayı yıprattık sona doğru hızla gidiyoruz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Zafer Çam Arşivi