Ömer Aydos

Ömer Aydos

Avrupa gecemiz iyi geçti

Avrupa gecemiz iyi geçti

Avrupa kupalarında bu yıl Türk takımları grup aşamasında iyi işler yapmaya devam ediyor.

Avrupa UEFA Liginde Fenerbahçe ve Trabzonspor, Konferans liginde ise Başakşehir ve Sivasspor başarılı sonuçlara imza atıyorlar. 4 takımımızdan Fenerbahçe, Başakşehir ve Sivasspor gruptan çıkmayı garantilediler. Trabzonspor ise şansını son maça bıraktı. Fakat Trabzonspor grubunu 3. bitirmeye çok yakın olduğu için en azından yoluna Konferans Liginde devam etmesini temenni ederiz.

Değerlendirmeye Sivasspor ile başlamak gerekir diye düşünüyorum. Sezon başı transfer tahtası kapalı giren Sivasspor çok formsuz başlamıştı. Önce Süper Kupada Trabzonspor’a 4-0 yenilerek kupayı kaptıran, ardından da yine Avrupa Ligi ön elemesinde İsveç’in Malmö takımına elenmesi ve Konferans Ligine kalması ile iyi işler yapmaya başladı. Süper Lig’de de ilk 5-6 hafta kötü sonuçlar alması ve Teknik Direktör Rıza Çalımbay ile de yaşanan bir takım olumsuz gelişmelerin sonunda Rıza hocanın Sivas ile yola devam kararının da olumlu sonuçlanması ile toparlanmaya başladı ve ard arda başarılı sonuçlara imza attı.

Önce grubunun favori takımı Romen ekibi Cluj’u deplasmanda yenmesi ile başlayan başarı serüveni Süper Ligde de çok formda olan Başakşehir’i deplasmanda devirmesi ile arka arkaya galibiyetler aldı ve son haftalarda iyi futbol oynamaya başladı. Ballkani’ye evinde şanssız bir şekilde yenilmesinin ardından aynı ekibi deplasmanda 2-1’le geçmesi ve yine evinde Slavia Prag’la 1-1 berabere kalması ile hem grupta liderliğe oturdu hem de ülke puanının yükselmesine yardımcı olarak Türkiye’nin UEFA sıralamasında 12. sıraya kadar çıkmasına katkı yaptı. Son maçında Slavia Prag’a yenilse bile Cluj’a karşı ikili averajda üstün olduğu için çıkmayı garantiledi. Sivasspor’un başarılarının devamını ve ülke puanına katkılarının sürmesi temennimiz.

Başakşehir bu haftaya kadar grubunda gol yememişti, fakat ilk maçta sürklase ettiği Fieorentina’ya deplasmanda 2-1 yenilmesi çok da sürpriz sayılmaz, biraz şansı olsa maçı berabere bitirebilirdi. Son bir iki maça kadar çok iyi giden bir Başakşehir izliyordu futbolseverler, fakat evindeki Sivas maçından sonra sanki Başakşehir’e nazar değdi. Son 3-4 maç eski formundan biraz uzaklaştı gibi. Yine de grubunu lider bitirme şansı çok güçlü, çünkü Fieorentina’ya karşı ikili averajda önde, son maçını evinde Hearts’a karşı aldığı takdirde, diğer sonuçlara bakmaksızın lider bitirecek.

Avrupa kupalarında yoluna devam eden takımlarımız arasında en şanssızı ve biraz form eksikliği olan takımımız Trabzonspor. Trabzonspor biraz da Abdullah Avcı’nın hoca olarak Avrupa Kupası deneyiminin eksik olmasının kurbanı oldu diyebiliriz. Avcı, tecrübe eksikliğini ilk olarak Frençvaroş deplasmanında gösterdi. Frençvaroş takımını sanırım grupta Avcı gibi diğer hocalar da hafife aldı gözüküyor. Çünkü grubun en zayıf takımı gibi gözüken Frençvaroş takımı son bir maç kala grupta Monaco gibi bir takım olmasına rağmen lider.

Trabzonspor’un bu grupta lider olma şansı bulunmuyor, ama 2. olarak gruptan çıkma şansı var veya en az 3. olarak Konferans Liginden devam etme şansı da bulunuyor. Bütün bu olasılıkların yanında sonuncu olarak elenme durumu da olabilir. Son maçlar grubun yeniden şekillenmesini sağlayacak. Fakat şu bir gerçek Frençvaroş Trabzonspor’a yenilse bile gruptan çıkmayı garantiledi. Trabzonspor’un gruptan çıkması için Frençvaroş’u yenmesi de yetmiyor, aynı zamanda Kızılyıldız’ın da Monaco’yu yenmesi gerekecek ki Trabzonspor’u 2. olsun. Ayrıca Trabzonspor’un Kızılyıldız ile ikili averajda bir eşitliği de söz konusu, bu durumda genel averaja bakılacak. O yüzden Trabzonspor’un durumu biraz daha karışık. Temennimiz ekibimizin 2. olarak devam etmesi o da olmazsa en az 3. olsun ve Konferans liginde devam etsin istiyoruz. İnşallah başarır Trabzonspor.

Son olarak Fenerbahçe’yi değerlendirecek olursak, Sarı Lacivertli ekip yeni bir başarıya imza attı diyecektim ama önce 3-0 geriye düşme sebebini bir araştırmak gerekir. Sonra müthiş bir dönüşle 3-3’ü yakalama başarısında neyi doğru yaptı ona bakalım.

Teknik Direktör Jorge Jesus Fenerbahçe’nin başına geçtikten sonra çok farklı şeyler yapmaya başladı oyun ve kadro anlamında. Bu farklılık ülke futbolumuzun tarihinde çok fazla görülmemiş şeyler. Önce takımda ideal 11 diye bir kavramı çöpe attı Jesus, bu kavram ideal 20 gibi oldu sanki. Kadro yapısını çok geniş tutmak ve bu geniş kadroyu doğru kullanmak, tüm futbolcuların form üstünlüğünü hiç düşürmeden istikrarlı olmalarını sağlamak görülmüş şeyler değildi Türk takımlarında ve futbolunda. Jesus önce bu değişikliği tüm futbolseverlere benimsetti. Oyun anlamında ise hep ön bölge baskısı istedi tüm futbolcularından, baskı yapamayacak düzeydeki futbolcuları birer birer ya kesti, ya gönderdi takımdan. Bu farklı bir yapı idi Türk futbolu için, sonra defans bloğunu ilerde kurarak ofsayt taktiği ile oynattı takımını nerdeyse tüm maçlarda. Rakipler bunu uzun süre çözemedi, fakat bu oyun stilinin ne kadar tehlikeli olduğunu zaman gösterdi. Çünkü Fenerbahçe’nin bu taktikle oynayabilmesi için hızlı stoperlere ihtiyacı vardı. Bu taktiğe uygun stoper Kim Min Jea idi. Onu da Napoli kaptı yüksek bir bedel ödeyerek, eldeki ağır stoperler (Luan Perez, Atilla Szalai ve Gustavo Henriqe) bu oyuna uygun değil, birazcık Serdar Aziz uyabiliyor bu modele.

Bu oyun şeklinin Fenerbahçe’nin bir gün başına iş açacağını hep söylemiştim. Nitekim bazı takımlar bu oyun modelini görüp Fenerbahçe kalesine bol gol gönderdiler. Karagümrük, Ümraniye ve son olarak Rennes takımları gibi. İşte yukarıda bahsettiğim Rennes maçında 3-0 geriye düşme sebebi buydu Fenerbahçe’nin. Fakat Fenerbahçe şu ana kadar hep bu zaafını telafi etti, çünkü elinde çok güçlü forvet oyuncuları ve golcüleri ve de ofansif bir takım yapısı var. Buna Jorge Jesus gibi kurt bir hocanın varlığı da mutlaka etkili. Jesus gol yemeyi hiç önemsemiyor, çünkü biliyor ki mutlaka yediğinden fazlasını atacak. Bu yıl şimdiye kadar bu oyun taktikleri ve yapısal değişiklikler Fenerbahçe için olumlu gitti. Fakat ilerleyen günler de maçlar daha da yoğunlaşınca ne olacak. İşte orasını kimse bilmiyor. Ya forvetler hep bu şekilde formda olmalı, sakatlık ve ceza durumu olmalı ya da Jesus defansif anlamda da bir takım değişiklikler yapmalı. Örneğin ara transfer döneminde bu oyun stiline uygun stoper ve bek takviyesi yapılmalı, ya da golcü oyuncular hiç sakatlanmamalı ve hep formda olmalı ki, yediğinin fazlasını atabilsin.

Ayrıca bir önceki yazımda şöyle demiştim. Kart cezalıları, sakatlıklar artacak, bu kadar geniş kadroya rağmen bazen oyunu yönlendirecek, değiştirecek futbolcu bulmakta zorlanabilir Fenerbahçe, demiştim. Onun için Miha Zajc ve Serdar Dursun gibi oyuncular küstürülmemeli mutlaka kazanılmalı diye yazmıştım. Jesus sözümü tuttu ve Rennes maçında Zajc’ı kazandı. Sıra inşallah Serdar Dursun’da, onu da mutlaka kazanmalı.

Rennes maçında 3-0’dan müthiş bir dönüşle maçın 3-3 gelmesi bir Teknik Direktör zekası diyebiliriz. Sakatların fazla olması ile bu maça fazla rotasyon ile çıkamaması fakat geniş kadroda yedekte bulunan klas futbolcu farkı ve hocanın oyun okuma zekası devreye girerek, aynı zamanda da saha içi organizasyonunda yapılan bir takım değişiklikler maçın 3-3’e gelmesini sağladı. Emre Mor ve Zajc gibi direkt sonuca etki edebilecek yedek varlığı Jesus’u coşturdu ve doğru hamleler ile yaptığı yanlışlığı geri döndürerek maçı çevirdi. Fakat bu her zaman böyle olur mu işte orasını Allah bilir. İnşallah biz yanılırız da bu hep böyle olur. Çünkü o zaman sadece Fenerbahçe ve Jesus değil, Türk futbolu da kazanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Aydos Arşivi