Avrupa'da değişen insan profilleri
İş arkadaşım BERNHARD, Herr Kollege (İş arkadaşı);
* Artık bizler daha fazla koyu tenli insanlar görmek istemiyoruz* diyor.
Benim Avrupa’ya ilk geldiğim yıllarda bazen sokakta, bazen de yolda kırmızı ışıkta beklerken yanınızda kulağında volkmen (o zamanlar volkmen vardı) üstünde kıçından aşağı sarkıtıp donunu gösterdiği pantolonu, Dede Çalısına benzetip renkli kurdelalar bağladığı kirli saçlarıyla, debelenip şebeklik yaparak dikkatleri üzerine çekmek için *sidikliği durmuş tilki* gibi çenileyerek şarkı söylediğini sanan zencilerle karşılaşır, gülüp geçerdik...
Bunların bir kısmı gerçekten sarışın yeni yetmelerin dikkatlerini, cezbedip zencileri muratlarına erdirip bağırlarına bastırdılar. Ancak, kızın yabancı düşmanı ana babasının kucağına da zeytin tanesi gibi simsiyah bir kız ya da oğlan çocuğu bıraktılar... Bu babaların birçoğu daha sonra ya kaçtılar ya da hapse girdiler.
Şimdi Avrupa’nın her kesimde anası Alman babası Afrika kökenli çocuklara, gençlere bolca rastlarsınız.
Otuz sene öncesine kadar sokaklarında, köşe başlarında bir tane olsun dilenciye rastlanılmayan Avrupa şehirleri şimdi, her köşe başında bir kaç dilenciyle, açıklı koyulu tenlerin cirit attığı şehirler görünümündedir...
Ne mektubun gelir ne de selamın
Hasret kaldım bizim elin gülüne
Gözleri görmüyor gayri anamın
Nasıl oldu yolum düştü Kölün'e (Köln)
Yüksel Özkasap
1960’lı yılların başlarında o dönem hükümetinin çalışma bakanı Bülent Ecevit'in yoğun çabaları sonucu çalışma amaçlı ilk Türk grupları, Sirkeci’den trenlerle hareket ettiler. Filmlere romanlara konu oldular. Başlarında şapkaları çıkınlarında yollukları yüreklerinin yarısını memleketlerinde bırakarak ve de o meşhur tahta valizleriyle bir bilinmeze doğru, Avrupa’ya doğru, keskin tren çığlıkları, gözyaşları, el sallamalar, mendil sallamalar arasında Almanya'ya yola çıktılar...
O dönemlerde 2. Dünya Savaşının yaraları henüz sarılmış, Avrupa’da bilhassa Almanya’da erkekler bir manyağın yani ADOLF HİTLER'in hayalleri uğruna savaşta kırdırıldığından fabrikalarda çalıştırılacak erkek nüfusa ihtiyaç doğmuştu...
Önce Almanyayla başlayan ve daha sonra tüm Avrupa ülkelerine yayılan ancak iki taraf içinde geri dönüşlü olacağı varsayılan işçi akımı zamanla boyut, yön, ve amaç değiştirerek kalıcı olmuş, aile birleşimiyle de bu kalıcılık doruğa çıkıp pekişmiştir.
Aile birleşimi sonucu Türk gençleri, daha çok kendi kültüründen, kendi ırkından yöresinden, gençlerle arkadaşlığı tercih edip, Almanlarla evlenme amaçlı birlikteliği azaltmışlardır...
1979'dan sonra Humeyni rejiminden kaçan İranlılarla, devam eden Avrupa’ya göç, 1990'lı yıllarda sosyalizmin çökertilmesiyle eski sosyalist blok ülkelerinin hücumuna uğramıştır. Daha önce kendi dışında, sadece Türkiye ile eski Yugoslavya halkları işçilerinin çalıştığı Avrupa, adeta istilaya uğramış Afganistan, Çeçenistan la başlayan akın şimdi tüm Kafkaslarla beraber Afrika ülkelerini da içine almış durumdadır...
Avrupa ülkelerinde Türklerin göç tarihi atmış yılın üzerindedir. Türkler buraya yerleşmiş, iş kurmuş, eğitim görmüş, neredeyse kendilerine yeni bir dünya yaratmış durumdadırlar. Burada da kendi ülkelerinde olduğu gibi, işçisinden memuruna, işadamından sanatçısına her meslekten her kurumda çalışan vergisini veren başarılı Türk kökenli insanlara rastlarsınız... Tüm bunlara rağmen Avrupa ırkçıları, *Irkçı partilerinin liderleri* Türklerin Avrupa yaşam biçimine uyum sağlamadığını, sağlamak istemediğini söyleyerek neredeyse altmış yıllık bir yerleşikliği, oturmuşluğu birlikteliği görmezden gelip, yalan söylemektedirler. Amaçları, Avrupalının hafızasında yatan tarihi Türk düşmanlığını körükleyerek seçmenlerine mesaj vermek her türlü olumsuzlukları Avrupa’da yaşayan Türk toplumuna mal etmeye çalışmaktır... UYUM ayrı, ASİMİLE ise ayrı ayrı kavramlardır. Birisinde eriterek yok etmek, diğerinde ise zenginlik olarak görüp birlikte yaşamak vardır.
Bu ayrıca partilerin meseleye bakış açısını da gösterir... Irkçı partilerin dilinin altında yatan gerçek aslında:
*ASİMİLE* olmaları gerektiğini ima ederek asimile olmamalarından şikayettir...
Avrupa, Avrupa insanı bugün büyük bir çıkmaz içerisindedir.
Kendisini işgal edilmiş gibi görmekte;
Grup grup gezen Afgandan, Çeçenden, Suriyeliden, Balkan çingenesinden, Afrikalıdan rahatsız olmakta, Avrupa kültürünün, Avrupa değerlerinin yok edildiğini düşünerek kurtarıcı aramakta, IRKÇI partileri kurtarıcı olarak görüp onlara sarılmakta, çareyi onlarda aramaktadır...
Hükümetler ise;
*Küçükleri Koruma Yasası* nedeniyle, suç işleyen 18 yaş altı gençleri dahi geri gönderememenin sıkıntısını yaşamaktadır...
Avusturya’da işgal korkusuyla derin devlet tarafından kurdurulan;
*Merkez sağ parti-Irkçı Parti* koalisyonu, ırkçı parti liderinin Rus ajanlarla birlikteliğinin görüntülerinin kamuoyuna yayılması sonucu düşmüş, yeni hükümet kurma çalışmaları Merkez Sağ Parti lideri başkanlığında sürmektedir... Sürdürülmektedir.
Demokrat bildiğim, insan haklarından yana olarak gördüğüm arkadaşım bile;
*Bizler artık daha fazla koyu tenli insanlar görmek istemiyoruz.*
Diyorsa tehlike kapıda demektir...
Saygılarımla...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.