Ben ışığı karanlıkta gördüm İngiliz'in hiç mi suçu yok?
Evet, kıymetli dostlar değerli okuyucularım bugünkü yazımızda tarihe değineceğiz. Çünkü geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz. İslam coğrafyasının son 100 yılına baktığımızda bütün acıların kan ve gözyaşının parçalanmışlığın ve sefaletin baş sebebinin İngiltere olduğunu görüyoruz. Diğer batılı emperyalist ülkeler genellikle onun işbirlikçileridir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için biraz yakın tarihe Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiye sürecine bakalım.
1. Osmanlı Devleti'nin 100 yıllardır hâkim olduğu coğrafyada yeni ve güçsüz devletler kurularak bunların mandater yönetimlerle idare edilmesi fikri ve planları İngiliz aklının eseridir.
2. Bu planların gerçekleşmesi için işbirlikçiler bulunup bunları organize etmek İngiltere'nin öncülüğünde hayata geçirilmiştir.
3. Sevr denilen ahlaksız gaz projesi İngilizlerin eseridir.
4. Bu ahlaksız ve eşkıya bari projelerin uluslararası siyaset ve hukuk alanında meşru bir zemine oturtulması için insanlık tarihinin en acımasız en feryal sömürü çarkı olan milletler cemiyetinin kurulması da İngiliz aklının marifetidir.
5. Birinci ve ikinci Dünya Savaşlarıyla İslam dünyası parçalandı. Hilafet kKrumu'nun siyasi ve dini politikalarının katkısıyla asırlarca birlik ve bütünlüğü sağlanan İslam halkları arasındaki ilişkilerin zayıflatılması hatta birbirlerine düşman edilmeleri ve sömürge haline getirilmelerinde de en büyük rolü İngiltere oynamıştır.
6. Filistin de bir İsrail devleti kurularak Ortadoğu İslam coğrafyasının kalbine hançer saplanması da yine onun marifetidir. Gel gör ki bütün bölücülüğün ve günahlarına İslam dünyasının 100 yıldır gözyaşı dökmesine bugün bile içine sürüklendiği Kavus'un baş müsebbibi olmasına rağmen İngiltere bütün İslam devletleri ile dosttur. Müslüman halkların 2 milyara yakın ferdinin hiçbirinde İngiltere'ye karşı öfke ya da kini bir kenara bırakın olumsuz en küçük tepki bile yoktur. Peki, İngiltere işlediği bunca günahın üstünü nasıl örtüyor? Milyonlarca insanın zihninden günahlarını nasıl siliyor? Hatta 100 milyonlarca insanın gözünde nasıl olumlu bir fotoğraf oluşturabiliyor? Bir örnek üzerinden yakın tarihin sayfalarını aralayarak bu soruların cevaplarını bulmaya çalışalım. İngiltere hilafet müessesini tesbihin imamesi ne benzetiyordu. İmammenin koparılmasıyla tespih tanelerinin dağılacağını çok iyi biliyordu. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiyesine karar verdiği gün Hilafeti hedef almıştı. Tanzimatla beraber İngilizlerin eli artık Osmanlı coğrafyasının her yerinde idi. Bu el dostluk eldiveni ile kamufle edilmişti. Ve rahatça her tarafa uzanabiliyordu. Hedef imameydi ama doğrudan bu müesseseye saldırı almıyordu. Öncelikle hilafetin 1300 yıllık siyasi ve dini tarihi hususunda elinin altında müthiş bir bilgi biriktirmişti. Bunun üzerinden yürümeye başladı. Abbasi -Fatımi hilafet çekişmesi döneminde dolaşmaya sokulan Halife Kureyştendir argümanını tekrar dolaşıma soktu. İslam coğrafyasının her karışımda şu veya bu sebeple kontrolüne aldığı din adamları ve tarikat şehri vasıtasıyla konuyu gündemde tuttuğu zemin uygun hale gelince de potansiyel halife adaylarıyla temasa geçti. Arap kabilesi şeyhlerinden uygun ve şöhretli âlim ve Mutasavvuflarından Mısır Hidivlerine kadar hepsini zihnine bu düşünceyi sokmayı başardı. Hareket noktası " Hilafet müessesesi Hazreti Peygamber'in (sav) talimatıyla Araplara(Kureyş) bırakılmıştır" söylemi olmuştu. Türklerin bu müessesede dinen hiçbir hakları yoktu Yavuz Sultan Selim kanalıyla bu müesseseyi gasp etmişlerdi. İngilizlerin Fas'tan Hindistana kadar İslam coğrafyasının her köşesinde bu işe uygun ve çok hevesli adayları vardı. Ancak en ehemmiyet verdikleri Hicaz'da Şerif Hüseyin ile Mısır'da Hidiv ikinci Abbas idi. İngilizlerin bu faaliyetlerini gören sultan ikinci Abdülhamid, Her iki adayı akıllıca bir yöntemle İstanbul'da ikamete mecbur etmişti. Bu yüzden İngilizlerin hem Abdülaziz'in katlinde hem de Abdülhamit'in tahtan indirilmesinde başta öyle oynadıkları artık şüphe götürmeyen bir gerçek. Amaçlarına bu dönemde ulaşmayı Başaramadılarsa da sevdiğin uygulanması safhasında ve Lozan'da bu telkine sıcak bakıldı neticede " Osmanlı'nın defin ruhsatı" karşılığında yeni bir devletin Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında rıza gösterildi. İngilizler ihaleyi bize vermişlerdi. Bunu bizzat gerçekleştir liseler İslam dünyasında yüzyıllar boyunca sürecek bir kin ve öfke oluşacağını biliyorlardı. Bu maskenin Osmanlı'nın vârisi olan Türkiye cumhuriyetine yönlendirilmesi ile bir taşla iki kuş birden vurulacaktı. Hem imam eden kurtulmuş oluyorlar hem de yüzyıllardır Osmanlı'ya muhabbetle bağlı İslam halklarının Türklerle arasına nefret tohumları içiyorlardı tespih taneleri başı başıbozuk halde etrafa saçılmış olacak böylece İslam birliği de yok edilecekti. Plan şöyle kurgulanmıştı Lozan'da aylarca masaya oturuldu birçok konuda anlaşma sağlandı. Türklere yeni bir devlet için ışık yakılmıştı. Artık Türkiye üzerine düşeni yapmalıydı. Türkiye mesajı almıştı Lozan İngiltere ve kendi denetimdeki milletler cemiyeti tarafından bir türlü onaylanmıyordu. Niçin? Sebebini anlamıştık kulaklarımıza çeşitli yollarla fısıldamıştı sonunda bu büyük ve güçlü dostun(!) hatırını kırmadık ve 3 Mart 1924'te hilafeti kaldırdı mevcut halifeyi sınır dışı ettik. Evet değerli okuyucularımız bugünlük bununla itibar ediyoruz. Devamı bir sonraki yazımızda devam edecek inşallah. SELAM ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.