Bilim rafta dursun her şey kader olsun!
Depremden madem bu kadar korkuyorsunuz neden, bilimin verilerine dayanarak önleminizi oluşturmuyorsunuz? Depreme karşı önlem almak en başta Devletin görevidir. Devlet gereken şart ve koşullarını kalıcı hale getirip bunun denetimini de yapar gözetim altına alırsa, elbette ki olası bir deprem de can ve mal kaybı en aza indirgenmiş olacaktır. Her bütçe açığı söz konusu olduğunda her siyasi beklenti oluştuğunda seçim öncesi oy devşirmek adına imar affı yaparak gelsin paralar dersen, cenazeler kalktığında da feryat edenlere şu kadar çadır verdik şu kadar battaniye yardımı yaptık demek zorunda kalırsın.
Devletin görevi deprem daha oluşmadan önce bilimin ışığında gereken tedbirleri alarak yapısal denetimi sağlayarak gereken önlemleri almaktır. Deprem olduktan sonra şu kadar battaniye şu kadar çadır dağıttık demek Kızılay’ın afet kurumlarının işidir. Deprem olur olmaz oraya akın eden “Devlet Erkanı” orada ki varlığı ile görev mahallinde ki kurumları zora sokar. Depremin yaraları afet kurumlarınca hafifletilip yaraları sarılmaya başlayınca “Devlet Erkan”ı oraya gitmelidir. Yaraları sarmaya çalışanlar “Devlet Erkanı”nın seremonisiyle mi ilgilensin, yoksa göçük altındakilerini kurtarma çabası mı göstersin! Ama şov söz konusu olunca hepsi rafa kalkıyor.
Depremin geleceğini, fay hatlarında hareketlenme yaşandığını hedefte Elazığ-Malatya ve çevresinin etkileneceğini Prof. Naci GÖRÜR hoca işaret ederek tedbir alınmasını istemiş. Bu nu da bir raporla TÜBİTAK ve yetkili kurumlara gönderip uyarmasına rağmen reddedilerek umursanmamış. Adeta bilimsel verilere itibar etmeyip işi kadere bırakmışlar. Deprem varsın olsun kaderdir denmiş, olursa da gider çadır battaniye dağıtırız. Sonrada Kızılay malum yerlere yardım yapar, biz de gidip ölenlere taziye ziyareti yapıp başsağlığı dileriz. TOKİ’ye birkaç apartman yaptırır gereken şovumuzu da yaparız. Her şeyi kadere havale ederiz. Olur biter.
2011 yılında olan Van depreminde bile ciddi hasar gören binaya oturulabilir diye rapor vermenin adı kader olamaz. Kendi ihmallerimizin geleceğini kendimiz hazırlıyor sonrada böyle bir afet söz konusu olduğunda adına kader diyoruz. Market yapmak için binanın temel kolonlarını kes, dere kumuyla ya da deniz kumunu yıkamadan çimentodan- betondan-demirden çalınan bina yapımını görmezden gel sonra da afet olunca bunun adına kader de. Belediye de devlet te binayı kâğıt üzerinde denetliyor. Yönetime başvuran, parasını yatıran ruhsatı da alıyor oturma iznini de sen yeter ki parayı yatır nereye gittiğini de sorma.
Daha önce 1999 yılında yaşanan depremde yaraları sarmak için konan deprem vergisi için birken paraların nereye harcandığının, nereye gittiğinin ne faturası var ne de harcandığı yer belli. Nereye gitti bu milyon dolarlar diye sorulduğunda da “Utanmaz adam bir de hesap soruyor, kimseye hesap vermek mecburiyetinde değilim” demek işi daha da vahim duruma sokuyor. Paranın nerelere harcandığının delillerle ortaya koyulmasını istemek vatandaşında muhalefetinde görevidir ve hakkıdır.
Kader, liyakatsizliğin-beceriksizliğin-ihmallerin gerekçesi olmamalıdır. Deprem öncesi bilimsel verilerin ışığında Devletin de siyasetin de yol alması gerekir. Bu gün siyasetin aldığı kararlar bilimsel kararlarında önüne geçerek yol almaktadır. Bilimin verileri adeta kulak arkası edilmiştir. Yapılacak havaalanının yerine, yapılacak baraja, İstanbul’a yapılacak kanala bile bilimsel veriler kulak arkası edilerek sadece Rant ve siyasi kararlara yön verilmektedir. Şehirlerin çok katlı binalarla mı yoksa yaygın en fazla dört katlı binalarla mı olmasına bilim kurulları değil siyaset karar vermektedir. Her şeyin siyaset yoluyla çözümü mümkün değildir. Siyaset bilimi kendine rehber edinerek kararlar almalıdır.
1999 depreminde yaraları sarmak ve ülke gerçeği olan depreme karşı önlem almak için deprem bilim kurulu oluşturulmuştu. Bu kurul neden dağıtıldı? Neden işi kaderine bıraktınız? Manisa Soma da 301 maden işçisi gerekli denetim ve önlemler alınmadığı için göçük altında kaldılar. Siyaset muktediri “İşin fıtratında var” dedi çıktı. Pamukova da olan tren kazasında insanlar ihmal-liyakatsizlik-denetimsizlik nedeniyle ölünce hemen işin kolayına kaçıp kader diyerek işin içinden çıkıyoruz.
Her defasında karşılaştığımız deprem-sel-yangın için Birlik beraberlik-vatan millet çağrıları yapmanın Devlet tarafından önceden gerekli önlemleri alıp denetimini yapmadan yetkili ağızlarca söylenmesinin de etkinliğini yitirdiğini sanıyorum. Felaket anında toplanılması gereken park bahçe gibi yerleri bile Ranta kurban verenlerin birlik ve beraberlik çağrıları da samimiyetsiz kalıyor. Kanal İstanbul projesi depremi tetikler, tahribatı büyük olur en az 400 milyar ülke ekonomisine zarar verir su kaynakları yok olur deniyor, siyaset varsa yoksa “Rant” diyerek umursamıyor. Bilim insanları veriler sunuyor siyaset “Çatlasanız da patlasanız da” yapılacak diyor.
Her şeyi kadere ve ranta bağlarsanız daha çok canlar yanar. Varsın deprem olsun gider orada ölenlerin yakınlarına taziyede bulunur gereken yardımı yaparız ölenlerin ardından dua eder göçük altından mucize diye insanları kurtarır şovumuzu yaparız diyorsunuz. Bunların tamamını zaten afet yönetimi yapıyor zaten. “Devletin” görevi deprem olmadan önceki tedbirleri alarak kaybı en aza indirmek olmalıdır. “Devlet” işi sadece kadere-tevekküle bırakmaz. Tedbirleri almak bilimi ve aklı kullanmak “Devlet” olmanın da insan olmanın da en büyük vasfıdır.
Şimdiye kadar olan can kayıpları ve felaketler size doğru yolu, aklın ve bilimin yolunu göstermediyse, Allah sizi ıslah etsin siz yolunuzu şaşırmışsınız demektir.