Bunun adı büyümekse vay halimize!
Bu nasıl bir büyümedir anlayamadık. Yatarak mı, Bakarak mı büyüyeceğiz? Yatarak büyümek yani karpuz gibi yata, yata büyümek mi? Yoksa eloğluna bakarak, seyrederek mi büyüyeceğiz. Son yıllarda her ikisini de başarıyla gerçekleştirdik. Tarım ülkesiyiz dedik, buğdayı ithal ettik. Hayvancılık en başarılı övünülecek yanımızdı, kurbanlık danaları da ithal ettik. Bir saman kalmıştı ithal edemediğimiz onu da başarıyla yerine getirdik. Hep söylenir durur tüketim ekonomisini kamçılayarak büyüme sağlanamaz Üretim ekonomisine yönelmemiz lazım diye.
2016 yılına şöyle bir bakalım ne kadar büyüme sağlayabilmişiz. Ne kadar istihdam yaratabilmişiz. Temel amacımız üretimi artırmak, istihdam yaratmak, ekonomiyi canlandırmak, büyümeyi sağlamak değil mi? Tüm verilen teşvik, kredi destekleri yapılan katmerli vergi aflarına rağmen,2016 yılı sektör el büyüme rakamları tarımda hem küçülme getirmiş, hem de GSMH içindeki pay da azalmış. Gerek imalat sanayinde gerek üretim sanayinde küçülme varken devletin tüketim harcamaları 7.3 oranında artış göstermiş. Artış gösteren bir büyüme sadece inşaat sektöründe %47 oranında olmuş. Zaten şöyle bir çevrenize baktığınızda her yerin beton yığınına dönüştüğünü bu yığınların halkın satın alma gücünü aştığını ancak bu rezidansları satabilmek için bankaların ve devletin seferber olduğunu göreceksiniz.
Yani istihdam yaratmayan büyüme sağlayamayan bir tüketimin sonuçlarıdır bunlar. Sadece ithal ederek kalkınma sağlanamıyor. Böyle ithalata dayalı sadece tüketerek büyümek yer altı ve yerüstü kaynaklara sahip ülkelerin işi. Sınırlı zenginliklere sahip ülkelerin turizm-sanayi-tarımsal ürünler gibi kaynaklarını da acımasızca çok kötü bir siyasi dille ifade ederek kesintiye uğratmalarına izin verilmemelidir. Yok dünyanın en büyük havaalanı imiş yok en büyük köprüsüymüş gibi hiçte işlevsel görülmemelidir. Bu kadar cari açık varken, bu kadar dış borç oluşmuşken, yatırımların üretime dönüştürülmeden böyle popülist yatırımlara yönelmek cari açığımızı da büyütür vatandaşta borç altında ezilir durur. Ekonomimizde de beklenen büyüme olmaz.
Bizce büyüme, üretim ekonomisine yatırımla olur. Fabrikalar yaparak, tarım alanlarını geliştirerek fert başına düşen Milli geliri artırarak, tasarruf oranlarının oluşmasını sağlayarak GSMH nın büyümesini sağlayarak olur. 2017 de cari açığımız 500 milyar dolara dayanmış durumda Bu sürdürülemez bir açıktır. 2003’te 6.5 milyar dolar olan açık bu gün yatarak ve eloğlunun gelişmesini seyrederek, lükse ithalata yatırarak 500 Milyar dolara varmıştır. Bunu sürdürmeye çalışmak ülkedeki büyümeyi –işsizliği-üretimi-ekonomiyi engeller. Dış borçlar sürdürülemez duruma gelince de yer altı-yerüstü milli varlıklarımızı borç karşılığı olarak varlık fonuna rehin olarak koymak zorunda kalırız.
Siyasi söylem sahibi olanların kullandığı dil diplomasi dışı bir dil içerdiğinden ve popülist vurdum-duymazlık yüzünden Türkiye maalesef durmadan kan kaybetmektedir. Ekonomik kaynaklarımızı referandum için siyasi popülizme alet ederseniz, inat ve global dünyamızda bu gün için rasyonel olmayan çağ dışı saplantılarla baskılamaya kalkarsanız, TBMM’nin temel fonksiyonlarını yok eder, hukuk ve insan Hakları ihlalleri yaparsanız ki bu hukuk ihlallerinin sonucunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuranlara rekor düzeyde tazminat ödeyen ülke olmuşuz, sonrada kalkıp ülkemiz niye borç batağında niye büyüyemiyoruz diye yakarıyoruz. Hukukun işlemediği bir ortamda ekonomi gelişir mi?
Normalde Türkiye de olması gereken sanayi büyümesi %5. Ancak sanayimiz %1 oranın da büyümüş. Ülkede bir ekonomik gelişme kaydedilmeyince de gelsin vergi afları, gelsin teşvikler. Bol kepçeden sorumsuzca harcamalar. Böyle bir ülkede kalkınma olur mu? Bütün bunlar tüketim ekonomisinin ve popülist uygulamaların getirdiği sonuçlardır. Tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmedikçe ne istihdam artacak ne büyüme sağlanacak, ne de ekonomimiz gelişecektir. Affında büyüme sağlayamayan yatırımında katmerlisini yapsak yerimizde sayar dururuz. Yok muhtarların SGK primlerini devlet ödeyecek yok SGK affı derken hep devletten borç ödeme yolu seçilirse biz daha çok uzun yıllar borç öder dururuz.
Hazinenin borç ödeme dengesi bozulmuş deniyor.2017 Mart ayı sonu itibariyle son dört aylık faiz dışı harcamalar 216 Milyar Tl. Bir önceki yılın dört katı. Geçen yılın toplamından 38Milyar doları aşan bir açık. Böyle bir sürecin sonu iflastır. Ne bütçe kalmıştır, ne SGK açığı ne de mali disiplin. Buna bağlı olarak haliyle dövizde artış göstermektedir, enflasyonda faiz de. Bu gün işsizliğin vardığı nokta içler acısıdır. Eğiterek büyüttüğümüz gençler işsiz. Cumhuriyetimizin planlı döneminde planlanarak ülkeye kazandırılan kaynaklar, sanayi kuruluşları, özelleştirme cambazlığı ile yabancılara peşkeş çekilmiş durumda. Ülkede ki nefret söylemleri ile şekil alan siyaset, tırmanan kamplaşmalar tüm dünya ülkelerine meydan okumalar, hem ekonomik kayıplara neden olmaktadır, hem de ülkemizin itibarı zedelenmektedir. Referandum sonrası ya aynı maceraya devam edilecek ve bu ülkenin kaldıramayacağı bir yük olacak ya da durup düşünerek bilime değer veren bir devlet aklıyla yol alacağız.
Tabiidir ki bundan sonra ekonomimizin seyrini dış politikada yapacağımız olumlu ya da olumsuz girişimler, FED kararları, sınır boylarımızda gelişen bölgesel gelişmelerin payı büyük olacaktır. Referandum sonrası da Eyyy-Heyyy gibi çıkışlar devam ederse batı ile kopuş devam gösterir ve Türkiye’nin zor günler yaşaması sürpriz olmaz. Ülkenin kaderini tek kişiye bağlayarak ekonominin fren ve denetim kurumlarını kaldırarak ekonomide gelişme sağlanamayacağı gibi hukuku ve demokrasiyi de geliştiremezsiniz. Kimsenin elinde sihirli değnek yok. Dokununca Türkiye’yi uçuracağını zannedenler kargaları bile kendilerine güldürürler.
Nefret söylemleriyle ekonomi yürümez. Ülkenin rejimini, Adalet ve Hukukun kalitesini, dış politikasını etkileyecek nefret içeren siyasi bir dil kullanırsanız o ülkeye turistte gelmez yabancı sermaye girişi de olmaz. Önce siyasette ve dış politikada diplomatik dil kullanacaksınız sonra ülkenin karpuz gibi yatarak ya da gelişen ülkeleri seyredip trene bakar gibi bakmaktan vazgeçerek üretim ekonomisine ve istikrarlı sürekli gelişimine sahip çıkmaya karar vereceksiniz.