Bunun adına ekonomide develüasyon denir
Yani bir anlamda Türk parası deve olmuştur. Yani TL, dolar karşısında %20 değer yitirmiştir. Yani Türkiye’de ki tüm varlık değerlerinde dolar bazında %20 oranında kayıp gerçekleşmiştir. Bunun anlamı %20 daha fakirleştik demektir. Şimdi sen siyasi muktedir kalkıp ta asgari ücreti 104 TL artırsan ne olur artırmasan ne olur. Çalışanın-memurun-emeklinin-işçinin maaşı %20 oranında daha 2017 yılına girmeden erimiştir. Yani 100 TL olmuştur 80 TL. Sen çalışan kesime emekliye 100-200 TL zam yapsan bile varlık kaybını önleyemiyor. Bunun anlamı daha da fakirleşmek değimlidir? Refah düzeyini , satın alma gücünü artıramadıktan sonra yapılan zam çözüm getirmemektedir.
Bir yandan iç talep düşüyor, büyüme oranları düşüyor, sen kalkmış dünyanın en zengin 7 ülkesinden biriyiz diyorsun. Ortaya koyulan rakamların verileriyle istatistik’i rakamlar biri biriyle örtüşmüyor. Ulusal ve küresel dünyanın verileri söylenenleri doğrulamıyor. Dünyanın en risk taşıyan ülkeleri arasında Brezilya-Türkiye ve Güney Afrika ülkeleri var. Ama sen hala cambaza bak cambaza demek yolundasın. Böyle devam eder ve doğruları halkına söylemezsen, şeffaf olmazsan, halkın siyasete ve partilerine güveni kalmayacak. Güven kaybına uğrayacak
Türkiye’nin dünyanın 7 büyük zengini arasına girebilmesi için, enerjisini, petrolünü, doğalgazını ve teknolojisini kendi gücü ile elde etmesi için çaba göstermesi gerekir. Terör karşısında dik durup diplomasi dışı meydan okuyabilmenin de yoludur. Şimdiye kadar yapılan siyasi demeç ve diplomasi dışı kabadayılıklar ekonomimizi vurduğu gibi dış dünya ile dostlarımız arasındaki bağı da koparmıştır. Bunu yeniden sağlayabilmenin yolu da Demokrasiden, barıştan, hukuka uymaktan geçer. Türkiye’nin teröre karşı durabilmesi de ekonomisini geliştirebilmesi de ancak böyle sağlanabilir.
Her şeyden önce ekonomik kararlar çok başlılık istemez. Ekonomi konusunda, Maliye bakanı, Hazine Bakanı, Kalkınma Bakanı, Ekonomi Bakanı, Merkez Bankası gibi çok sesli bir koro var ancak koroda bulunanların hepsi ayrı türküyü seslendiriyor. Konuya ilişkin her kafadan ayrı ses çıkıyor. Hiç biride biri biriyle örtüşmüyor. Enflasyonu dizginleyecek, para piyasalarını düzenleyecek olan Merkez Bankası özgür iradesiyle karar alamadığı gibi siyasi baskı altında.
Tablo böyle oluşunca da piyasalar dur-durak dinlemiyor. Planlı bir ekonomik kalkınma yerine plandan pilavı anlayınca da sergilenen tablo içler acısına dönüyor. Her konuya günlük politik çözümlerle yaklaşınca da Ekonomi alarm veriyor…2002 yılında fert başına düşen Milli borç oranı 4.000 dolardan 400 bin dolara yükselmiş durumda yani her yeni doğan çocuk 400.000 dolar borçlu olarak doğuyor.
2016 yılının son aylarında yoğun yaşanan artışların 20017 yılında kendini göstereceği ortadadır. Gamlı baykuş olmak istemem bende her kes gibi aynı gemideyim ancak yaşanan açmazlar ortada. Bir an önce ekonomiyi güçlendirecek yapısal reformlara başlamak zorunluluk olmuştur. Ekonomiyi yöneten kurumların bağımsızlığını sağlayıcı hassasiyeti siyasilerinde göstermeleri ve doğruyu şeffaflığı sağlamaları gereklidir. Bu siyasi iradeye olan güveni ve desteği de artırıcı olacaktır.
Sınırlı olan yer altı-yerüstü kaynaklarımızı da daha verimli ve planlı kullanmak, üretmek lüksten kaçmak tasarrufa yönelmek ekonomimizin başlangıç ilkeleri olmalıdır. Ekonomimiz de diz boyu sorunlar yaşanırken, kalkıp Başkanlık oluşturmak, Anayasa değiştirmek gibi kutuplaştırıcı-çatışmacı bir yol izlemek var olan ekonomik açmazları daha da derinleştirir. Bu değişiklik referanduma kadar uzarsa referandumla beraber gelecek olan kamu harcamaları da ekonomiye ayrı bir yük getirecektir. Referandum olmasa bile seçim kaçınılmaz olacağı için 20017 yılının kamu harcamaları açısından artış göstereceği bir yıl olacaktır.
OHAL uygulamaları nedeniyle zaten Anadolu da ticari hayat sekteye uğramıştır. Ülkenin bir an önce OHAL Yasasından sıyrılıp normalleşmesi gerekir. Mevcut gerginlikleri artırmak yerine, toplumsal mutabakatın sağlanması ekonomimiz üzerinde rahatlama yaratacaktır. Ülke de rejimin kurucu ilkelerinin sorgulanmasının ne zamanıdır ne de sırasıdır. Ayrıca bu konuyu sorgulamak kimsenin haddine de düşmez. Bu tür tartışmaların ekonomimizi olumsuz yönde tetiklemesi dış düşmanlarımızın FETÖ nün beklentilerine hizmetten başka bir şey olamaz.
Ülkenin gündemini ekonomi olması gerekirken, kalkıp kısır çekişmelerle gündem oluşturup laf ebeliği yapmak boşuna enerji kaybıdır. Ülkede ki döviz yükselişine siyasi çağrılarda çözüm getirmemiştir. Dövizi yastık altından çıkarın TL ye dönüştürün çağrıları bozduranları da mağdur etmiştir. Daha başlangıç aşamasında ki döviz artışına önlem oluşturamazsan, dengesini bulur endişeye mahal yok dersen tablo % 20 kayıpla yol alır. Durmadan çözüm bulmayı beceremeyince bahaneler üreterek, cambaza bak demek yerine cambazı ülkede içimizde aramak doğru karar olacaktır.
Her yıl 40 milyar dolar cari açık veren Türkiye de Merkez Bankasının rezervlerinin sadece ülkenin 6 aylık ithalatını karşılayabilir olması, yıl içinde vadesi gelen 164 milyar dolarlık borcun ancak % 70 ini karşılayabildiği Türkiye de durumun ciddiyeti göz ardı edilmemelidir. Sermayenin hep aynı hızla ve aynı tempoda akacağını varsayarak önlem almayanlar siyasi ihmalin ve seyirci kalmanın yükünü halkın sırtına yüklemelerini anlamak mümkün değildir.