Camilerin manevi imarı adına ne yapıyoruz?
Camilerin manevi imarı adına ne yapıyoruz?
ABDULLATİF ACAR
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın belirlediği, her yıl farklı temalarla işlenen Mevlid-i Nebi Haftası bu yıl tarihleri yakın olması nedeniyle Camiler ve Din görevlileri haftası ile birlikte “ Peygamberimiz, Cami ve İrşat” teması olarak işlenecek.
Bu hafta münasebetiyle yurt genelinde ve yurt dışında yegâne örnek Allah resulünün hayatı ve irşat’ın merkezi camilerin hayatımızda ki yeri ve önemi ile alakalı seminerler ve konferanslar “Çağrıya Kulak Ver” sloganıyla icra edilecek.
Biz de bu bağlamda camilerim manevi imarının önemi ile ilgili, önemli konuları gündeme getirirken camilerin asıl fonksiyonundan uzaklaşmasın ki sorumluluğumuzu da tekrar hatırlatmak istedik.
Yüce Allah, camilerin inşası ile ilgili bir ayet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
“Allah’ın Mescitlerini, ancak Allah’a ve ahret gününe iman eden, namazını kılan, zekât veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder, işte onların böylece hidayete erenlerden olması umulur.” (Tevbe, 18)
Allah (c.c.), burada sadece camilerin maddi imarı ile ilgili değil, aynı zamanda manevi imarı ile ilgili sorumluluk da yüklüyor müminlerin üzerine.
Peygamberimiz (s.a.v) de günümüze işaret ederek bir hadis-i şerifte:“Öyle bir zaman gelecek ki camiler görünüşte çok mamur ve bakımlı olduğu halde insanları hidayete erdirme yönünden harap bir ev gibi olacak.” (Hakim ve Deylevi) buyuruyor.
Evet, bu hadis-i şerif ne kadar da güzel bir şekilde özetliyor günümüzdeki camilerin durumunu. Gerçi son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığının camilerin gerçek fonksiyonlarına kavuşması için birçok çalışmaları mevcut; fakat bu hususta başta din görevlileri olmak üzere bizim de yerine getirmemiz gereken bazı görevlerimiz var elbette.
Malumunuz camiler, bugün, süsüyle, nakışıyla, boyasıyla cilasıyla adeta göz kamaştırmaktadır. Ancak burada asıl olan camilerin manevi mimarisidir. Bu da camilerle ilgili en önemli, üzerinde ısrarla durulması gereken bir meseledir. Çünkü camiler, sadece dört duvardan ibaret mekânlar değildir. Camilerin asıl süsü de cemaattidir. O cemaatin oralardan rahmet soluklanmalarıdır. Yüce Yaradan’dan izzet-i ikram görmeleri, birlik ve beraberliklerini pekiştirmeleridir. Eğer bunlar mevcut değilse yani maddi imarı gibi manevi imarı adına hiçbir şey yapılmamışsa o camiler ruhtan yoksun, boş, beton yığınından başka bir anlam ifade etmez. Ayrıca Peygamberimizin (s.a.v) ifadesiyle harap bir ev durumundadır.
Peygamberim iz’in (s.a.v.) mescidine bir bakın: Belki o zamanın şartları nedeniyle, üstü dallarla örtülü, altına serili bir sergisi bile yoktu; yağmur yağdığında doğrudan içeri girerdi. Ancak orada hidayet soluklanır, ilim irfan öğretilir, kimsesizlere yuva vazifesi görürdü. Orada nice mübarek başlar secde ederdi de saatlerce o şekilde kalırlardı, gözyaşlarıyla ıslanırdı o kumlar. Zikirler arş-ı alaya yükselir, dertler dermanını orada bulurdu. Gönüller orada coşar, insanlar orada huzur depolardı. Her meselenin çözüm yeri yine orasıydı.
İşte camilerin gerçek anlamı, manevi inşası budur. Camilerin, mescitlerin gerçek fonksiyonlarının yaşatılması/yaşanması budur.
Şimdi, biz her şeyden önce bir Müslüman olarak, caminin bir ampulü yanmadığında, hiç tereddütsüz, elimizi cebimize götürüp “Bu da benim hayrıma olsun” dediğimiz gibi; camide eksik olan, safta yerini alması gerekirken almayan birisini gördüğümüzde de elimizi vicdanımıza götürüp “O eksik olan cemaati ben tamamlayacağım, camiye gelmeyen o kardeşimi ben getirmeye çalışacağım” diyebiliyor muyuz? Yani caminin manevi inşasına katkıda bulunma, bulunabilme sancısını, ıstırabını yaşayabiliyor muyuz?
Eğer bir beldede camiye gelen ortalama otuz kişi varsa, bir yıl sonra o caminin cemaati yine otuz kişiyse hiç kimse orada nasihat adına, dava uğruna, emri bil maruf nehyi anil münker adına hiçbir şey yapmamış demektir. Hâlbuki biz, şunu biliyor ve gönülden inanıyoruz ki, dinin özü nasihattir. Kurtuluşa ermek hakkı ve sabrı, tavsiye etmekle mümkündür. Bunlarla beraber caminin manevi inşasıyla ilgili bir de caminin önündeki bütün engelleri kaldırmak gerek. Fiziksel engelliler için yaptığımız engelli merdivenleri gibi, imanı yönden engeli olan, manevi olarak takıntısı ve engeli bulunanlar için de merhamet merdivenleri inşa etmeliyiz. O merdivenle insanları camiye cemaate taşımalıyız. Bir şekilde derman bulup huzur soluklamak için camiye uğrayan, insanların o uzanan ellerini de sıkıca tutup, camiyi cemaati sevdirmek adına elimizden gelen gayreti azami derecede göstermeliyiz.
Selam ve dua ile…