İmanın tadı nasıl alınır?
Her şeyin bir tadı ve lezzeti vardır. Tat ve lezzet tarif edilmez, ancak o lezzetin nasıl alınacağı anlatılır. Bizim anlattığımızda budur aslında. Yemekle ağız tatlanır yani dil hisseder o yemeği ve lezzetini alır. Aynen bunun gibi imanda ilk olarak kalbin tasdikiyle başlar, lezzetini kalbe bırakır. Sonuçta bütün azalar o lezzeti hisseder.
Enes (r.a.)’ın rivayet ettiğine göre: Peygamberimiz(s.a.v.)imanın lezzetinin nasıl alınacağını bizlere şöyle bildirmiştir:
“Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi imanın tadını almış olur.
Allah ve resulünü herşeyden daha çok sevmek
Sevdiğini yalnız Allah için sevmek
Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak kadar korkunç ve tehlikeli görmek” (Buhari, Müslim)
Allah ve resulünü her şeyden daha çok sevmek
Sevgi, muhabbeti, muhabbet aşkı doğurur. Sevgi her işin başıdır. İnsan sevdiğini kalpten severse ona olan güveni ve imanı artar. Allah ve Resulünü çok seven bir insan Allah’a ibadet ederken sevgiyle dolup taşar. Sevgisiz iman eksiktir. Sevginin olmadığı yerde imanın haz ve lezzeti peyda olmaz. Sevgiyle iman, gönülden bir imandır. Bu da kayıtsız ve şartsız teslimiyeti doğurur. Böyle bir teslimiyetle yaşayan insan hayatından haz ve lezzet alır. Böyleleri Kalbi mutmain olmuş bir vaziyette Allah’ın emirlerini daha bir heyecan ve zevkle yerine getirirlerken Allah için hiçbir sıkıntı ve meşakkate katlanmaktan da çekinmezler. Çünkü seven sevdiğinin her işini “başım gözüm üzerine” diye karşılar. “Kahrında hoş lütfunda “anlayışıyla hayatını geçiren insanlar imanın tadını iliklerine kadar hissederler, Allah ve resulünün rızasını kazanmayı her şeyden üstün tutarlar. Dünya menfaatini değil, ahret saadetini hedefler, dünyada en sevdiklerini hatta canlarını dahi Allah yoluna vermekten çekinmezler.
Sevdiğini yalnız Allah için sevmek
Evet, sevginin temelinde Allah var ise o sevgi bir başka anlam kazanır. Allah sevgisinden kopuk sevgi, gayesi dünya ve dünya metaına karşı olan bir sevgidir. Dünya geçici olduğundan menfaatin bittiği yerde o sevgide biter. İmanla dolu kalp başka sevgilere bel bağlarsa ıstırap olur o insan için. Ancak yaratılana sevgi yaratandan ötürü olunca bakışlar değişir, ıstırap biter, karışıklık izale olur. “İnsan güzel bakınca güzel görür, güzel görünce güzel düşünür.”
Küfre düşmekten korkmak
Şüphesiz nimetlerin en güzeli iman nimetidir. İman yaydan çıkan oku bile geri döndürmeye muktedirken günah işlemeye meyilli nefsin isteklerini durdurmaya elbette ki gücü yeter. Ne zaman ki böyle bir imanı kalbimizde muhafaza ederiz işte o zaman korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail oluruz.
İman, sadece dil ile ikrardan ibaret değildir. Asıl olan kalp ile tasdiktir. Ancak kalpte ne var ise yaşantıda ona göre şekil alır. Durağan, pasif ve âtıl vaziyetteki bir iman, bizim kişiliklerimizi görünmez hale getirir. Bu nedenle bizi huzursuz eden her şey kolayca kalbimizde yer eder. İmanın hayatımızda görünür olması, amellerle karşılığının doldurulması beraberinde samimiyeti, ihlâsı, teslimiyeti ve neticesinde huzur ve lezzeti getirir.
Kâmil bir imanla hassasiyetler artar, takva sarıp sarmalar insanı. O zaman günahlar ateş kadar korkunç, ibadetler dünyalar kadar kıymet ifade eder, hissiyatların, duyguların korku ve ümitlerin ibresi hep Allah’ı gösterir. İnsan Allahtan Korktukça O’nu sever, sevdikçe O’ndan korkar.
Abdullah İbni Mesut şöyle der:
Kimde üç husus bulunursa imanın tadını alır:
“Haklı bile olsa tartışmaya girmemek, şakada bile olsa yalan söylememek ve Allah’ın yazdığı şeyin mutlaka başına geleceğini ve yazmadığı şeyinde kesinlikle başına gelmeyeceğini bilmek” (Haysemi)
Kalp aynası lüzumsuz şeylerle kirletilir, yalanla iman kalptebir araya getirilmeye çalışılırsa, Allah’ın takdiri sorgulanır, ondan gelene itiraz edilirse ibadetten lezzet alınması mümkün olamayacağı gibi o ibadetlerin memba-ı, asıl çıkış noktası olan imandan da lezzet alınmış olunmaz. Kalp darlığı ve ağırlığı günahlar nedeniyledir. Günah işlendikçe Peygamberimizin ifadesiyle; kalpte bir siyah nokta oluşur günaha devam edilirse zamanla o kalp kararır. Onun için günah işlediğimiz zaman hemen pişman olup tövbe suyuyla onu yıkamalı, ibadetleri artırarak kalbi parlatmalıdır.
Bol bol Allah’ı zikretmek
Bununla beraberkalp karalığını izale etmek için kalbikelime-i tevhide alıştırmak gerekir.
Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor ki
“İmanınızıyenileyiniz” sahabeler sordular:
“İmanımızı nasıl yenileyelim ey Allah resulü”
Peygamberimiz(s.a.v.)buyurdular ki:
“La ilahe illallah” sözünü çokça söyleyerek. (Ahmet, II, 359)
Kalp kendisine yabancı olan hiçbir şeyden memnun olmaz. İnsan neyin zikriyle meşgul olursa o zikrin fikriyle hayatını geçir. İman kelime-i tevhitle anlamını bulur. Kelime-i tevhit şirksiz ve noksansız bir Allah inancını ifade eder. Dolayısıyla tertemiz ve katıksız bir kelime olan kelime-i tevhit, kalbin adeta ilacı gibidir. Katılaşmış kalpler onunla yumuşar, kalpteki tapular onunla yıkılır, huzursuz eden her şey onunlatemizlenir.
Allahtan razı olmak
Peygamber efendimiz bir hadisi şerifte ise şöyle buyuruyor:
“Allah rab, İslam’ı din, Muhammedî peygamber benimseyip onlardan razı olan kişi, imanın tadını almıştır” (Müslüm, Tirmizi)
İmanın tadını almanın bir diğer önemli maddesi ise Allahve resulünden razı olmaktır. Allahtan razı olan bir insan O’nun emirlerini zevkle ve ihlâsla yerine getirir. Nehy ettiklerinden şiddetle kaçınır. Bu imanın haz ve lezzetinin amele yansımış şeklidir.
Selam ve dua ile…