Depremin vurduğu onar da binanın vurduğu onmaz!
Atmışlı yıllarda başlayan Avrupa daha doğrusu Almanya macerası, Almanya’nın fazla seçici olması nedeniyle diğer Avrupa ülkelerine kaydı. Bu ülkelerden birisi de Avusturya’ydı.
Veli Dayı Avusturya’ya kaçak yollardan gelerek işe başladı. İki yıla yakın bir çalışmanın ardından memlekete izine geldi. O dönemler Avrupa’dan gelenler adeta Hacı muamelesi görürler, günlerce evlerinden dışarı çıkamazlardı. Hoşgeldine gelenler, Avrupa’daki yaşamı merak edenler, işçi olarak gitmek isteyenler ellerinde birer tavuk ya da baklava börek sinileriyle odayı doldurur, izne gelenler neredeyse ailesiyle bile baş başa kalmaya fırsat bulamazlardı. Avrupa’yla, Avrupalı yaşamı ile ilgili sorular sorarlar, kahramanımızın abartarak hele, “SARI KIZLARLA” maceralarını bire bir katarak anlattıklarını ağızları bir karış açık, kendilerinden geçmişçesine dinlerken içlerinde Avrupa’ya gitme özlemi kabarır, yeni bir Avrupalı adayı olarak isimlerini izne gelenin defterinin başköşesine yazdırıp, istenilen parayı da ineklerini koyunlarını icabında tarlalarını, satarak öderler, işçi olmadan geri dönmemecesine adeta; Memleketten “Gemileri yakıp” çıkarlardı.
Hanyeri’li (Hanyeri köyü) KÜRO’da bunlardan biriydi. Veli Dayı ile anlaştı, tarlasını, ineklerini koyunlarını satarak parayı ödeyip, Avusturya’ya geldi. Günlerce yattı, aylarca yattı, getirdiği parası bitti. Bir süre hemşehrilerinden borç aldı, onların yanında kaldı. Veli dayının çabaları, hemşehrilerinin çabaları boşa gitti. Bir türlü çalışma izni, oturma izni alıp işçi olamadı. Kendine bu konuda yardımcı olacak resmi kimlikli kimseyi de bulamadı. En sonunda hemşehrileri KÜRO’ye bir İstanbul bileti alıp, cebine de üç beş kuruş koyarak tekrar Türkiye’ye gönderdiler… KÜRO bir daha iflah olmadı. Köyden, Kırıkkale’ye göçtü. Pazarlarda portakal satarken bağırıyordu;
“PORTAKALA GELİN PORTAKALA!” DOLUNUN VURDUĞU ONAR DA VELİNİN VURDUĞU ONMAZ!”
“GEL VATANDAŞ GEEL, GEEEL GEL PORTAKALA GEEL!*
Aslında yazının başlığı bu olmalıydı! Ülkemiz deprem kuşağında. Elbette ülkemizi değiştirmek ya da deprem olmayan bölgelere, alanlara taşıma şansına sahip değiliz. Ancak gene bu ülkede yani bizim olan bu ülkede yaşayıp, deprem anında zararı en aza indirme şansına, bilgisine becerisine sahibiz… Felaket sonrası hep aynı söylemler, işi kadere, sorumluluğu felakete yükleyip işin içinden sıyrılma kolaycılığı…
Bu ülkede yaşayan herkes, en tepeden en aşağıdakine kadar, sorumluluğunu bilmeli, yaptığı işin hesabını verebilme cesaretini gösterebilmelidir. Deprem sonrası gözlemlerim; yöneticilerle halkın kopukluğu, araya kocaman bir uçurumun girmişliğidir…1999 Marmara depreminden sonra yapılaşmayla ilgili, depremle ilgili, deprem sonrasıyla ilgili radikal kararlar alındı. Alınan bu kararlar kısa bir süre sonra unutulup, “Deprem toplama alanları” bile, AVM’lere verilip, yerlerine binalar dikildi. Nerede kaldı ilk dönemki “İnşaat Jeolojik” raporları zorunluluğu ya da günümüz Türkiyesinde kim inanır bu raporların güvenilirliğine…
“DEPREMİN VURDUĞU ONAR DA BİNANIN VURDUĞU ONMAZ!”
Deprem bölgesinde yaşamak, deprem kuşağında bir ülkenin vatandaşı olmak kaderimiz olabilir, ama depremde ölmek kaderimiz değildir. Japonya’da her gün deprem olmakta bizdeki deprem büyüklüğündeki depremlerde kimsenin burnu dahi kanamamaktadır… Bu demektir ki, deprem öldürmüyor, çürük, denetimsiz, eksik malzeme kullanılarak yapılan binalar öldürüyor…
Bu işin politikayla, siyasetle partiyle ilişkisi olmamalı diye düşünüyorum. En azından zararın neresinden dönersek kardır. Milli Birlikteliği sağlayıp, radikal kararlar alınmalı, “GEÇMİŞİN HESABI”da mutlaka sorulmalıdır. Hiç düşündünüz mü şu anda deprem bölgesinde olmayı ya da depremzede olmayı. Allah göstermesin aileden kayıpların olmasını. Dişinizden tırnağınızdan artırarak daha borcunu bile bitiremediğiniz başınızı soktuğunuz yuvanıza girememenin ne olduğunu. Hiç düşündünüz mü acısıyla tatlısıyla anılarınızı, hayallerinizi geçmişinizi betonun altına bırakmanın çaresizliğini… Hiç düşündünüz mü, günlerce?
Eksi 15, eksi 20 derecede yarınınızın ne olacağını bilmeden ıslak odunla yakmaya çalıştığınız ateşin başında çaresiz kalmanın nasıl olabileceğini…
Unutmayalım bizim ülkemiz Türkiye’de hepimiz;
“POTANSİYEL” depremzedeyiz… Bu gün bana, yarın sana!
Elazığ’a, Malatya’ya Türkiye’ye tekrar geçmiş olsun. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Saygılarımla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.