Diplomasi denen bir şey var onu deneseniz!
Almanya ve Türkiye arasında yaşanan kriz günlerdir devam ediyor. Demeç üstüne demeç veriliyor. Biri biriyle örtüşmeyen tek tarafımız demokrasi anlayışımız ve sergilediğimiz tutum. Almaya başbakanı Merkel “Türkiye’nin Almanya için önemli bir partner olduğunu” söylüyor. Siyasi muktedir çıkıp Almanları Bakanımızın toplantısını niye engellediniz diye Nazilikle suçluyor. Bilindiği gibi Almanlar için böyle bir suçlama yapmak sözün bittiği, artık taraf olunduğu hakarete dönüştüğü anlamını taşıyor. Dış işleri bakanımız da Almanların takıldığı konunun da Nazi benzetmesi olduğunu doğrulayıcı açıklama yaparken aynı zamanda onlarda bizim “Cumhurbaşkanımıza Diktatör” suçlaması yapıldığını söyleyiveriyor.
Anlayacağınız gibi karşılıklı olarak bir kayıkçı kavgası sürüp gidiyor ortalıkta. Diplomatik dile ve politik davranışa hiç yakışmayan bir tavır sergileniyor. Türkiye de olup bitenin anti demokratik tavır ve tutumu unutarak karşı tarafa demokrasi dersi verilmeye çalışılıyor. Almanya ile aramızda 36 milyar Euro’yu aşan bir ticaret hacmi var. Bunu da geçmişte yaşadığımız Rusya ile olan uçak krizine benzetirsek olan ülkeye ve onun acısını yaşayan üreticimize, sanayicimize, turizmle yaşayan işletmelerimizde ki vatandaşlarımıza yazık olacak.
2016 yılının araştırma sonuçlarında 3,1 milyon Türkiye kökenli vatandaşımız Almanya’da yaşıyor. Bunların oylarını referandum için devşirmek amacıyla, bu vatandaşlarımızın Milli duygularını galeyana getirip diplomatik olmayan, nezaket kurallarına uymayan bir dil kullanarak Almanya’ya-Hollanda’ya karşı tutum sergilemek ülkemiz yararına olmayacaktır. Cumhurbaşkanımızın Türkiye’nin referandum süreci içersinde Bakanlarımızın Avrupa’da ki Türk vatandaşlarıyla toplantı yapmasına Almanya tarafından yasak getirilmesi üzerine Nazi benzetmesi yapması, Alman toplumunca en hassas bir konuyu oluşturduğundan büyük tepki yaratmıştır.
Sayın Dış işleri Bakanımız da toplantıya getirilen engelleme yasağını demokrasiye aykırı bularak tepkisini dile getirmişti. Ancak son zamanlarda Türkiye de gelişen siyasi yasakların milletvekillerine kadar uzanması, basın mensuplarından 147 kişinin hala iddianamesinin bile düzenlenmeden içerde tutuklu olması, akademisyenlerin keyfi bir tutumla işlerine son verildiğini, OHAL yasasıyla referanduma gidildiğini, siyasi engellemelerin partilere toplantı yasağının getirilmiş olmasını vs. bütün bunların demokrasiye uymadığını bilmesi gerekmez mi? Bu çelişkileri bilerek daha politik daha diplomatik bir tutum sergilemesi gerekmez miydi?
Türkiye ve Almanya son bir yılda birçok kriz atlattı Mülteci anlaşması sonrasında, Alman Parlamentosunda “Ermeni soykırım” tasarısı oylanarak kabul edildi. İncirlik üssüne gitmek isteyen Alman Parlamenterlere engel olundu. Almanya da TV’de talk şov yapan bir komedyenin söylediği bir şiir iki ülke arasını gerdi. Bunların tamamı Türkiye de yaşanan demokratik olmayan tutumun yansımaları olarak görülmelidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu OHAL Yasası ve yapılan antidemokratik davranışlar ne Almanların ne de başka bir Avrupa ülkesinin içinde yer aldığı Demokrasi ile İnsan Hak ve Hukuku ile bağdaşmamaktadır. Bu çelişkiler yumağı ülkemizin adeta dünyadan tecrit edilmiş gibi bir ortama itmiştir.
Ya tavır ve tutumumuzu Demokratik ve bağımsız hukuk kurallarına göre yapacağız ya da diplomatik ve politik-söylem içeren bir tavır sergileyeceğiz. Başka ülkelerin Demokrasilerini suçlarken orada yaşayan vatandaşlarımızın oylarını devşirmek amacıyla gittiğimiz ülkelerin Demokrasilerini tu-kaka yapmaktan kaçınarak ülkeler arası ilişkileri yaralamayacağız. Almanya ile yaşanan Diplomatik kriz Türkiye’nin bundan sonra Avrupa da karşılaşacağı krizlerin biri ve örneğidir. Bunun arkası kaçınılmaz olarak gelecektir. Diplomasi ve Politika çözüm üretmek için yapılır. Meydan okumak için değil. Bu meydan okumalar ve sonradan ayağına gidip özür dilemeler sonucu meydan okumalarında blöf olduğu anlamı taşır.
Politika ve Diplomasi onun gereği olan dil üzerinden yapılır. Öğle hesabına gelmediğinde tutum ve söylem sergilemek Diplomasi değil mahalle kabadayılığıdır. Demokrasilerde bunun yeri yoktur. Bu tutum ve davranışı sergileyenler Türkiye karşıtı duyguları tahrik ederler. Avrupa’nın tavrı ve söylemleri bu nedenlere dayalıdır. Bu tür gerginliklerden nemalanmak amacıyla bilinçli ve sistemli olarak yapmak, Almanya’da ki vatandaşlarımızın Milli duygularını kamçılayıp oy devşirmek kaygısı ters tepki yaratır ülke ilişkilerine zarar verir.
Önümüzde ki günlerde yaşanacak Almanya ve Hollanda da ki genel seçimlerde, iktidar olması beklenen Türk düşmanı olan ırkçı partiye yarayacak Diplomasi dışı bir tutum sergilemek ancak ülkemize zarar getirir. Bu tutum Avrupa da çalışan Türk vatandaşlarımızın çalışma sözleşmelerinin iptaline kadar varabilir. Hükümet edenler ülke içinde ve dışında kavga yaratarak ayakta kalma yolunu seçmeye çalışırlarsa bu ülkenin enerji kaybına zaman kaybına ekonomisine ticaretine darbe üstüne darbe vurur. İçerde kendi seçmenini bir arada tutmak için dışarıda işte düşman diyerek siyaset yapmak üzerine iktidar sürdürülemez.
Başkaca ülkelere tutumunuz Demokratik değil derken önce kendi icraatlarımıza uygulamalarımıza bakmamız lazım. One minute diyerek önce İsrail ile bir kriz başlattık sonra arkası sırasıyla geldi. Rusya-Avusturya-Almanya-Hollanda-ABD –İsrail-Fransa-Irak –Suriye ve diğerleriyle mahalle kabadayısı gibi Diplomasiyi-Demokratik ve Politik olgunluğu bunca yılın deneyi ve birikimini bir tarafa bırakıp adeta çomaklarcasına kavga edip tüm dost ülkelerle ve çevremizde ki ülkelerle kavgalı olduk. Sözüm ona Müslümanlığımıza toz kondurmazken, İsrail’in gece saatlerine rastlayan ezanımızın hoparlör aracılığı ile okunmasına yasak getiren kararına da suskun kaldık.
Bu tavır ve vurdumduymazlığınızla ülkede ne huzur kaldı ne de istikrar. Turizm yerle bir, sanayi ve üretim durma noktasında, ekonomi yer ile yeksan oldu Avrupa’ya vizesiz gideceğiz derken Bakanlarımıza bile giriş yasağı uygulanıyor. Böyle Diplomasi de Politika da siyaset’te olmaz. Bunun sonucunda vatandaş sizlere haydi kardeşim Allah rast getire diyebilir.