Diplomasi doğru uygulanırsa!
Dış politika ülkelerin bekasıyla ilgilidir. Dış politikanın popülist bir yaklaşımla iç politikaya alet edilmesi iyi sonuçlar doğurmaz. Dış politika yaparken ulusal çıkarlar önceliklidir. Ulusal çıkarlara dayalı dış politika gözetilerek yapılır. Popülist söylemlerle dış politika da hükümet etme bekası sağlanamaz. “Kapatırız vanaları aç kalırlar” şöyle bir uygulama getiririz. Bunu üç aşamada uygularız. Son aşamamız askeri olur. Diyerek bunu yapmamaya ya da yapamamaya başladığınızda artık sizi kimse ciddiye almaz. Bu tutarsız çıkışların sonucu sizde ülkemizde itibar kaybeder.
Bu gün zor günler yaşayan Irak, tüm zorluklara rağmen İran’dan Türkiye ve Körfez ülkelerine kadar uzanan geniş bir bölgenin önemli denge unsurlarından biridir. Ancak bizde ki bakış açısı Mezhepsel. Bu bakış açımızla herhangi bir dengenin ya da devletin yanında veya karşısında olmamız yanlış bir yaklaşım olur. Türkiye’nin ağabey pozisyonunu koruyarak, şimdiye kadar Demokrasi ve Laiklikte edinmiş olduğu deneyimle bölge istikrarını sağlayacak konumda olması gerekir.
Şimdiye kadar demokrasi de ve Laiklikte ilerleme kaydetmiş Türkiye bölge devletleri arasında rol model olmuş ve kendine özen yaratmıştı. Bölge devletleri bizi örnek alırken bundan vazgeçercesine onlara benzemeye çalışmak bizi de çıkmaza sokacaktır. Demokrasi ve Laiklik yolunda giderek kan kaybeden ülkemiz artık ne Ortadoğu da ne de özgürlüğün ve demokrasinin var olduğu ülkelerce eskisi gibi itibar ve kabul görmemektedir.
Türkiye Ortadoğu da ki sorunlara mezhepler üstü bir anlayışla yaklaşabilseydi bu gün vardığımız nokta daha başka bir konumda olacaktı. Dün Irak liderine “Sen kimsin yahu” derken bu gün birlikte çalışmak gibi bir çaba içine girmek, dış politikada ki tutarsızlığımızı bu konuda Ulusal bir politika oluşturamadığımızı ortaya koyar. Medya aracılığı ile yapılan ülkeler arası söylemler, tehdit içeren çıkışlar hem ülkenin diplomasisine hem de Irak’ta ortaya koyacağımız tutuma zarar verir. BAŞİKA’da askeri varlığımızı kabul etmeyerek tavır sergileyen Irak’a nasıl güven duyulabilir?
Her dış politika içeren konu Medya önünde dillendirilmez detaya inilmez, genel ve yüzeysel açıklamalarla yetinilir. İrticalen konuşmalar bile dış politikaya zarar verir. Konuya ilişkin açıklama yapılacaksa gerekli yerlerde yetkililerce yapılır. Diplomasi yoluyla getirilecek çözümler fazlaca ortalıkta dolandırılmaz. Askeri çözümler bile ortalığı tozutarak davul-zurna eşliğinde yapılmaz. Kıbrıs Harekatı’nda ki gibi bir gece ansızın giderek yapılır. Kaldı ki artık dünyamızda Uluslararası ve Bölgesel Konjonktür, Ortadoğu da sorunların çözümü için savaşı bir Opsiyon olmaktan çıkarmış durumdadır. Askeri yöntemle size sen önden git biz arkandan geliyoruz diyenlere güvenerek yola çıkmak ancak arkadan gelenlere güvenmekle olur.
Geçmiş günlerde aşiret lideri Barzani’yi bir devlet başkanıymış gibi ayağının altına kırmızı halı sererek, Esenboğa Havalimanı’nda Kürdistan bayrağını çektirerek Çankaya da ağırlarsanız Irak Devlet Başkanını hiçe sayarcasına Barzani’yi muhatap alırsanız bugünlerin yanlışlarının yaratıcısı olursunuz. Bağdat yönetiminden petrol gelirlerine ilişkin pay alamayınca Kerkük’ü oldubittiye getirmeye çalışan referandum oyununu oynayan, aşiretinin askerlerine maaş ödeyemeyen Barzani gibi birine inanır, milyon dolarları verirseniz aldatılmış olursunuz. Sonra da yana yakıla bizi kandırdılar diye feryat edersiniz.
İran, Bağdat, KYB, GORAN Hareketi ve PKK’nın Barzani’yi devirmek için hareketlendiği bir yerde siz, Barzani’ye destek çıkarsanız tabiidir ki yanlış bir tercih olacaktır. Bu gün Türkiye tarafından yapılan açıklama “Bundan sonra muhatabımız Irak hükümetidir” sözü nihayet yanlış tercihten vazgeçildiğini geçte olsa gösteriyor. Baştan beri uygulanması gereken doğru yolda buydu zaten. Gelinen son durum geçte olsa doğrudur.
Barzani, kendi gücünü artırmak amacı ile dünya kamuoyunda Kürtler üzerinden bir algı yürütme gayretindedir. Geçmişten günümüze kadar Ortadoğu da ki siyasi ve askeri karışıklılıktan faydalanarak ABD-İsrail gibi Devletlerin himayesine ve desteğini alarak bu Devletlere maşalık yapıp Kürtlerin desteğini almak için çaba göstermesine rağmen beklediği sonucu da alamamıştır. Şimdi tamamen yalnızdır ve Irak hükümetine karşı da ihanet içindedir. Bu tutumuyla hem Kürtleri hem de Ortadoğu’yu ateşe atmaktadır. Çocukluk hayalimdir diyerek hayal peşinde koşmaktadır.
Türkiye bu tehlikeye karşı ulusal çıkarlarını korumasını bilecek durumdadır. Ancak savaş son çare olmalıdır. Savaş diplomaside başarı kaydede mi yenlerin yoludur.