Dış güçlerin acıtan dilleri!
Seçim-geçim derken dış güçlerin ülkemiz üzerine oluşturmaya çalıştığı gelişmeleri de unutmamak gerekir. ABD başta olmak üzere sazı eline alan Türkiye üzerinde art niyetlerini dile getirici baskılar oluşturmaya çalışıyorlar. Kuyruğuna takılıp bir türlü vazgeçemediğimiz, sözde müttefik olarak uzun yıllardır kabullendiğimiz ABD yönetiminden her kafadan ayrı bir tehdit yağıyor. Rusya’dan S-400 füzesi alırsanız, size yaptırım uygularım. F-35 uçaklarını vermem, ülkenizde yapılan parçaların imalatını da başka ülkelere kaydırırım, diyerek tehdit içeren sözler yağdırılıyor. Bir kere NATO ülkesi müttefiki olmamız kendi ülkemizin güvenliği için istediğimiz silahı istediğimiz yerden almamızı engelleyemez. Her ülke kendi güvenliğini sağlamak için istediği yerden silah satın alabilir.
Ağustos ayında Türkiye ile ABD arasında yaşanan rahip Andrew BRUNSON olayından sonra ikili ilişkiler hızla krize doğru gitmeye başladı. Ne var ki Türkiye papazı iade ederek dik bir duruş sergileyemedi. Havlu attı. Ondan sonraki zaman diliminde bunu fırsata çeviren ABD’nin tehdit ve uygulama isteklerinin ardı arkası kesilmedi. ABD Başkanı TRUMP, Türkiye için genelleştirilmiş Tercihler sistemi(GTS) programından çıkarılması için kongreye mektup yazdı. Sadece bunla yetinmedi Türkiye ile gümrüksüz ticareti kaldırarak hayata geçirdi. 2017 yılından bu yana boş olan Türkiye Büyükelçiliğine aday gösterilen SATTERFİELD Daha koltuğuna oturmadan “Türkiye ye doğru stratejik bir karar vermesi için baskı yapacağım” dedi çıktı. Bununla da kalmadı PKK’yı terör örgütü olarak görüyoruz, ancak bu terör örgütünün uzantısı olan YPG-PYD bizim ortağımızdır diyerek son noktayı koydu.
ABD-Türkiye arasında ki bu kısaca özetlemeye çalıştığım gelişmeleri bir yana koyup Suriye’de ki gelişmelere bakalım. Her şeyden önce sınır komşumuz ve Müslüman olan bu ülke ile olan gelişmeler ülkemizi büyük sıkıntılara sokmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında Araplar arasında gerçekte var olmayan ancak var gibi görünen dayanışma iyiden iyiye yok olmaktadır. Araplar önce Türkiye ve ABD ile birlikte ortak bir tavır sergileyip cihatçıları “Eğit donatan” geçirmek için Esat’ın karşısına geçtiler, daha sonra ABD -YPG işbirliği gündeme gelince, Türkiye saf dışı edilerek yalnız bırakıldı. Durum Türkiye aleyhine dönünce de Arap kardeşlerimiz sağ olsunlar saf değiştirerek ABD yanında yerlerini aldılar. Petro-Dolarlarını PYD-YPG için akıtmaya başladılar. ABD çabasıyla PYD-YPG için finansal kaynak oluşturdular.
Peki bizde ki siyasi muktedir ne yaptı dış gelişmeler böyle seyredince, Eyyy çekerek gelişmelere meydan okudu. Biraz da ifrata kaçarak adımlar atmaya başladı. Örneğin, Enerji konusunda, savunmada NATO ülkesi olmamıza rağmen Rusya ile adımlarını sıklaştırarak gelişmelere adeta bir tavır oluşturmaya çalıştı. Bu adımların atılması ise ABD tarafından olumsuz karşılanıp daha sert demeçler verilmesine neden oluşturdu. Bu tutum ile Türkiye’nin NATO’da ki yerini tartışılır duruma getirdi. Dış dünyamızda ki ülkelerin aleyhimize oluşturduğu orkestra hep bir ağızdan aynı parçayı seslendirir oldu.
Tabiidir ki siz dış politikada ve iç dünyamızda ki hak-hukuk-adalet-demokrasi gibi ilkelere bir gün böyle bir başka gün şöyle tavırlar sergiler ülkeniz için dik duruş kararlı tavırlar oluşturamazsanız varacağınız, ekonominiz- tarımınız -sanayiniz yerlerde sürünüyor olurda ele avuç açar olursanız sonuçta ancak bu gelinen durum kadar olur. Yunanistan kalkar Ege adalarına sahip çıkar oraya askerlerini konuşlandırır. Girit adasına mangalda kül bırakmayıp Eyy çektiğiniz İsrail ile Yunanistan ortak radar sistemi de kurar, Kıbrıs’ın güney kesiminde petrol- gaz çıkarmaya başlar siz de yine Eyyy çekip seyredersiniz. Bütün bu olanlar yetmezmiş gibi dışarıdan yükselen seslere Fransa’da katılarak Ermeni sorununu dile getirip Türkiye üzerinde söz sahibi olma pay kapma art niyetini ortaya koymaya çalışıyor. 24 Nisan gününü sözde ermeni soykırım günü ilan etmeye çalışıyor. Ülkemiz Dış işleri Bakanının Fransa Başkanı MACRON için söylediği cevap “Türkiye’ye ders verebilecek en son ülke Fransa’dır” demeciyle yetinilmemelidir.
Bütün bunlara neden olan dış politikada dik duruş, kararlı bir tutum ülke yararına milli bir duruş sergileyemediğimizin gerçeği yatmaktadır. Dış güçlerin ülkemiz aleyhine oluşturdukları ve seslendirdikleri orkestraya karşı olarak, bizim oluşturduğumuz “Milli bir Orkestranın” oluşturulamamış olmasının gerçekleri yatmaktadır. Bu orkestra milletin meydanlarda seslendirdiği “Milli bir Orkestra” olmalıdır.