Dolar ve Euro'ya dur diyelim!
UĞUR BÖCEĞİ
Dolar ve Euro’nun artışı elbet birçok ekonomik aktörün sonucunda oluştu. Burada en önemli etkenlerden biri Afrin’deki operasyondur.
Yapmayalım mı? Tabi ki! Hayır.
Yapmamız gerekiyordu. Yaptık ta!
Ancak ekonomik göstergeleri etkileyen en önemli faktör ise maalesef ülkemizdeki üretim zafiyetidir.
Akaryakıttaki vergi yükü, tohumların, gübrelerin, tarım ilaçlarının pahalı oluşu tarımsal ürünlerin maliyetini artırırken; buna karşın fiyatları aşağıya çekmek için ithalat ile gidermeye çalışmanın yanlış olduğunu önümüze koyuyor. İnşallah bu yanlıştan döneriz. Kendi üretim kapasitemiz az olunca maalesef bu vergiler akaryakıt vergisi ve çalışanın vergi yüküne biniyor.
Marketlerdeki bakliyat ürünleri, buğday, pirinç, nohut ve mercimek ve daha niceleri ithal. Ürünlerin yanı sıra kesinlikle ve kesinlikle kendi öz tohumlarımız dan vazgeçmemeli. İsrail’in hibrit tohumları ülkemize kesinlikle sokulmamalı yerli doğal tohumculuk özellikle desteklenmeli. İlaçlama da gübrelerde de hem yerli hem de doğala dönüş için bence son çıkıştayız. Her şey ama her şey % 100 yerli ve doğal olmalı. Tarımda eskiden dünyada kendi kendine yeten 5 ülkeden biriydik.
Ayrıca et fiyatlarının durdurulması için büyük çabalar sarf edildi. Öncelikle canlı hayvan ve karkas et ithalatının yolunu açtı. Hayvan yemi ve samanı dışarıdan getiriyoruz. Bu elem verici bir durum; mutlaka önü alınmalı. Yemlerin girdi maliyetleri düşürülmeli. Yerli yemin ve hayvancılığın önü açılmalı. Gerekirse Tigem'ler devreye girmeli.
Ekonomik sıkıntılar. Sadece tarım ve hayvancılıkta sınırlı değil bu. İmalat sanayinde ve diğer iş guruplarında hatta ve hatta şu an iyi bir ivme kazanmasına rağmen; Turizm sektöründe zengin turiste de hitap edecek turistik tesislerimizi tesis edip; zengin turiste yönelik yüksek kalite tesisleri de kurmalıyız.
Turistlerin tatil harcamalarında;
Dünya Ortalaması 1.060 $
ABD 2.640 $
ÇİN 2.000 $
İNGİLTERE 1.320 $
İSPANYA 1.250 $
TÜRKİYE 670 $
Türkiye olarak alt yapıda son yıllarda müthiş bir para akışını sağladık, halende devam ediyoruz. Yol yapımı, hastanelerin yapımı gibi. Elbette çok güzel yaklaşımlar ancak; alt yapı yatırımlarının geri dönüşümü yıllar içinde olacak. Aslında ülke olarak % 11,5 kalkınmayı alt yapı ve inşaat alanında yaptığımız atılımlarla yakaladık. Ancak daha önceliğimiz olması gereken ve halkımız olarak devletimizden beklentimiz öncelikle istihdam yaratacak, fabrikaların tarım ve sanayi faaliyetlerinin çok daha aktif olması idi. Böylelikle ekonominin saat gibi işleyişi sağlanacaktır.
Devletimizin en önemli para kaynağı elbette vergilerdir. Vergilerimizin daha çok olmasını sağlamak içinse yeni fabrikaların, yeni ve yerli işletmelerin olması gerekir. Yabancı sermaye değil. Çünkü yabancı parayı alıp ülkesine taşıyor. Kendi öz sermayemiz olsa kazanılan parada ülkemizde kalır. Vatandaş olarak ta ithal ürünler yerine yerli ürünleri tercih edelim. Mesela benim telefonum yerli malı. :)
Ayrıca vatandaşın ekonomik imkânları ne kadar iyi olursa ekonominin saat gibi işleyişi de sağlanacaktır. Maalesef bu gün 800-900 lira gibi emekli maaşı alan büyüklerimiz var. Bu gün asgari ücretten daha az emekli maaşı olmasına da inanın ben akıl erdiremiyorum. Akıl erdirmememle kalsa keşke; maalesef bu insanlar o parayla geçinmeye çalışıyorlar.
Geçenlerde ayakkabımı boyattığımda ayakkabımı boyayan amca 69 yaşındaydı. 65 yaş maaşı alıyormuş. Başka da geliri yokmuş. 65 yaş maaşı ve boyacılıktan kazandığı para ile geçinmek zorundaydı. Ne yazık ki! Benim elimden gelen bir şey yoktu. Onun adına hiçbir şey yapamadım. Amcadan özür diliyorum. Ancak büyüklerimiz belki benim hissettiğimi hisseder ve o amca gibi olan yaşlılarımızın inşallah maaşlarını artırır. 69 yaşında olsa bile onuru ile para kazanıyor. Maalesef geçim kolay değil.
İşte! Bu amcalar için, küçük yaşta çalışmak zorunda kalan çocuklar için; vergi tabana değil tavana doğru yaymalıyız. Tabandaki insanın cebinde bir şey yok ki! Zaten. 900 TL. Maaş alan bir emeklinin cebinde ne kadar para kalabilir ki!
İşletmelere ise banka kredisi desteği vermek tek başına çözüm değil. Çünkü mal ve hizmet satacağı insanın ekonomisi yok. Mallarını satamayacağı için kredinin dönüşü yok. 900 lira emekli maaşı alan insana ne satabilirsiniz ki! O zaman emekli ve asgari ücretlisinden, memurundan, işçisine bütün çalışanların ekonomisini güçlendirip; maaşlarını artırmalı. Ancak o zaman; emekli ve çalışanlar piyasaya para kaynağı olacaktır. Satılan her mal ve hizmetin karşılığı ise devletimize vergi yoluyla geri dönecektir.
Kısacası ekonomik kurtuluşun reçetesi; ithalatı azaltıp, üretimi desteklemeli, çalışanın ve emeklinin ekonomik durumunu düzeltmeli. 300 koyun desteği, yerine 30 koyuna düşürülerek; 1 ailenin değil de 10 ailenin faydalanması sağlanarak. Köylülerin köye dönüşünü de sağlamalıyız.
Hatta son günlerde şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden vazgeçmeli. Ya da köylüye satılmalı. O şehrin halkı tarafından da hisse satın alması sağlanabilir. Ancak her insanın 100.000 TL’den fazla hisse alması yasaklanmalı. Çünkü hisseleri toplayan bir kişinin üzerine geçmesi yasaklanmalı. İlerleyen zamanlarda bile 100.000 liralık hissesi olan kişi daha sonra hisse alamamalı. Özellikle kartelleşmenin önü kesilmeli, kooperatifleşmeli. Üç beş kişi zengin olmasın halkımız zengin olsun. Haksız mıyım? Kazanan halkımız olsun, köylümüzün olsun.
“Toprağın başrol oyuncusu ithalatçı değil köylünün ta kendisidir.” Uğur Böceği
“Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım”
Çünkü: “Köylü Milletin Efendisidir…”
M. Kemal ATATÜRK
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.