Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Gönüllüsü Hale Çelebi: "Kadına yönelik şiddetin kaynağı toplumsal cinsiyet eşitsizliği"
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü Hale Çelebi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı kadınların ortak sesini duyurduğu önemli bir gün olduğunu vurguladı. Kadına yönelik erkek şiddetinin kaynağının patriyarka olduğunu belirten Çelebi, şiddetle mücadelenin bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini ifade etti.
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü Hale Çelebi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında yaptığı açıklamada, erkek şiddetinin kaynağının toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu vurguladı. Şiddetin her kadının yaşamını etkileyen sistematik bir sorun olduğunu belirten Çelebi, şiddetle mücadelenin bütünlüklü bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini ifade etti. Çelebi ayrıca, Mor Çatı’nın şiddete maruz kalan kadınlara hukuki, sosyal ve psikolojik destek sağladığını ve farkındalık çalışmalarıyla toplumsal değişim için mücadele ettiğini dile getirdi.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün anlamı ve önemi sizin için nedir?
25 Kasım, patriyarkaya ve yarattığı şiddete karşı kadınlar olarak tüm dünyada eş zamanlı sesimizi yükselttiğimiz, ortak isyanımızı daha da görünür kıldığımız, hepimiz özgür ve eşit olmadan hiçbirimizin güvende olmayacağı bilincini ortak paylaştığımız bir gün bu yanıyla bizim için çok anlamlı.
Bugün kapsamında kamuoyuna vermek istediğiniz temel mesaj nedir?
Kadına yönelik şiddetle mücadele edebilmek için önce şiddetin ne olduğu tanımlamak ve anlamak gerekiyor. Kadına yönelik erkek şiddetinin kaynağı toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin yarattığı güç eşitsizliğidir. Aynı eşitsizlikten kaynaklanan bu şiddet, çocuklara da sıklıkla yönelir. Erkekler, bu eşitsizlikten aldıkları güçle kadınlara öfke boşaltmak, güç göstermek, onları kontrol etmek ya da cezalandırmak için farklı biçimlerde şiddet uygularlar. Şiddetin incelebilen birçok biçimi var ve tüm bunları ele aldığımızda hayatı boyunca şiddetin hiçbir türüne uğramamış bir kadının olduğunu söylemek çok güç. Bu nedenle erkek şiddetinin uzağımızda, bazı erkeklerin uyguladığı, bazı kadınların uğradığı bir şey olarak görmek, şiddeti anlamayı, dolayısıyla bütünlüklü mücadeleyi imkansız kılma riski taşır. 25 Kasım erkek şiddetinin eğitim, ekonomik sınıf, kültür, din, ırk, etnik kimlik, eğitim veya yaş gibi etmenlere bağlı olarak açıklanamayacağının, bunun tüm dünyada süregelen patriyarkanın erkeklere sağladığı güç ve egemenliğin sonucu olduğunu açıkça gösteriyor.
MOR ÇATI’NIN ÇALIŞMALARI
Mor Çatı olarak kadına yönelik şiddetle mücadelede öncelikli hedefleriniz nelerdir?
Öncelikle şiddetin kaynağının toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğu bilgisini anlatmak bizim için çok elzem. Ancak şiddetin ne olduğunu anlayabildiğimizde durdurmamız, kurtulmamız ve önlememiz mümkün hale gelebilir. Bu nedenle şiddetle mücadele etmek konuyu tıpkı İstanbul Sözleşmesinin ele aldığı gibi bütünlüklü bir şekilde bakmayı gerektiriyor. Buradan hareketle şiddeti önleyici çalışmalar başta geliyor. Bunun için yıl içinde sürekli farkındalık artırıcı bir iletişim çalışması sürdürmeyi önemsiyoruz. Bu bilinci yaymak için şiddetle mücadelede sorumluluğu bulunan yerel yönetimler, kamu kurumları, özel sektör, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, okullar gibi pek çok yerde bilgi ve deneyim paylaşımında bulunuyoruz. Kadına yönelik şiddetle mücadelede kamu kurumlarının çalışmalarını, hem birebir kadınlardan öğrendiğimiz bilgilerle, hem kurumlarla birebir temaslarımızla edindiğimiz deneyimle izliyor, takip ediyor, iyi ve kötü uygulamaları raporluyoruz. Politika önerilerimizin ve sözümüzün beslendiği bu mekanizma ile baskı oluşturarak mücadelemize devam ediyoruz.
Mor Çatı olarak kadınlara (varsa çocuklarına) sunduğunuz imkânlar nelerdir?
Mor Çatı’da kadınlarla dayanışma kurarken hukuki, sosyal ve psikolojik destekler sağlıyoruz. Bununla birlikte Mor Çatı’nın bir sığınağı bulunuyor. Bu sığınak Türkiye’nin tek bağımsız sığınağı olma özelliğini taşıyor. Hem dayanışma merkezinde hem de sığınakta kadınlarla feminist yöntemlerle dayanışma kuruyoruz.
Bugüne kadar gerçekleştirdiğiniz en etkili projelerden bazılarını paylaşabilir misiniz?
Türkiye’de 1980 darbesi sonrasında yapılan ilk izinli kitlesel kadın yürüyüşü olan Dayağa Karşı Yürüyüş 1987 yılında Yoğurtçu Parkı’nda yapıldı. Kadınların şiddeti evlerinin dışında, kamusal alanda birlikte konuşma cesareti, darbe döneminin hemen ardından olmasına rağmen muazzam bir başkaldırı örneği. Mor Çatı, bu yürüyüşün ardından kadınlar olarak dayanışmanın önemini ve buna olan ihtiyacı görerek bir grup feminist kadın tarafından kuruldu. Bu yanıyla Mor Çatı aslında feministler tarafından sokakta kurulmuş bir örgüt diyebiliriz. O dönem için yalnızca fiziksel şiddetten bahsederken bugün geldiğimiz noktada en incelmiş şiddet türlerini konuşabilir haldeyiz. Şiddet daha görünür ve elbette şiddetle mücadele de daha gündemde oldu. Bu farkındalık feminist hareketin en önemli kazanımlarından. Kadınların medeni kanunda düzenlemelerle kazandığı haklar, 6284 Sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanmış olabilmesi de yine feminist hareketin önemli başarılarından. Mor Çatı kurulduğu günden bu yana 45 binden fazla kadın ve çocuğuyla şiddetten uzak bir yaşam kurmaları için dayanışma kurdu ve bu dayanışmayı sürdürüyor.
"EN BÜYÜK SORUN KAMU KURUMLARININ KOORDİNASYONSUZLUĞU VE SİYASİ İRADE EKSİKLİĞİ"
Desteklediğiniz kadınların sıklıkla karşılaştığı en büyük zorluklar nelerdir?
Kadınların şiddetle mücadele ederken en sık karşılaştıklarına tanıklık ettiğimiz sorun, kamu kurumlarının koordinasyonsuzluğu ve bunu düzeltmeye dair siyasi irade eksikliği. 6284 Sayılı yasa 12 yıldır yürürlükte olmasına ve kadınların şiddetten kurtulmaları için en önemli araçlardan biri olmasına rağmen, hala uygulamada çözülemeyen basit sorunlar var. Sunulan destekler, kadınların biricik ihtiyaçlarını göz etmekten çok uzak. Son dönemde ekonomik krizin kadınların yoksulluğunu daha da derinleştirmesi nedeniyle kadınların şiddetten uzaklaşma kararını ertelemek, gerekli adımları atmaktan bazen vazgeçerek şiddet yaşadığı evlerden çıkamama veya buralara geri dönme eğilimleri olabildiğine tanıklık ediyoruz. Sosyal desteklerin yetersizliği kadınların şiddetten uzaklaşmasını zorlaştırabiliyor.
ŞİDDETLE MÜCADELEDE GÖZLEMLER VE İHTİYAÇLAR
Kadına yönelik şiddetle mücadelede Türkiye’nin en büyük eksiklikleri sizce nelerdir?
Toplumsal cinsiyet eşitliğini kabul eden bir siyasi irade ve koordinasyonsuzluk. Bu çalışmayı, şiddetin kaynağı olan eşitsiz ilişki biçimini görmeden ve tahlil etmeden palyatif çözümlerle sürdürmeye çalışmak kadınların ve çocukların hayatlarını riske atmaktan, zaman kaybettirmekten ve hatta kaynak israfından başka bir şeye yaramıyor. Münferit örnekler üzerinden yapılan analizler sistemi anlamaya çalışmaktan çok bu eşitsizliği besleyip yeniden üretiyor sadece.
Kadınların adalete erişim sürecinde karşılaştıkları zorluklar hakkında gözlemleriniz/tecrübeleriniz nelerdir?
Adalete erişim yalnızca hukuki süreci değil, kadınların şiddetten uzaklaşmak için ihtiyaç duydukları desteklere ve mekanizmalara dair bilgilere erişerek güçlenme süreçlerini de kapsar. Kadınların buralarda yaşadığı zorluklarda en sık tanık olduğumuz konular kadınların haklarına dair bilgilerinin eksikliği, adli yardımları alırken yaşadıkları bürokratik engeller, adli yardımın kısıtlılıkları ve bu desteği sunan avukatların niteliği diyebiliriz.
Dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddet görüyor!
FARKINDALIK VE TOPLUMSAL DEĞİŞİM
Toplumun kadına yönelik şiddet konusunda bilinçlenmesi için sizce hangi adımlar atılmalı?
Şiddetin kaynağının toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu gören bütünlüklü bir bakış gerekiyor. Bunun için de toplumsal cinsiyet eşitliğinin anlaşılması ve kabul edilmesi önemli. Aslında İstanbul Sözleşmesi, bu konuda somut öneriler getiren, konuya oldukça bütünlüklü bakan bir metin. Eğitim müfredatından istihdama, siyasetten medyaya kadar kadınlar ve çocuklar için şiddetin ve cinsiyet ayrımcılığının yeniden üretilmediği bir yaşam kurmak, kadınların hayata eşit katılımını sağlayacak desteklerden, bu desteklerin nitelik, kapsam ve erişilebilirliğine, şiddetin yaşanması halinde fail ve şiddeti önleyemeyen kurumların soruşturmasından, yargılama ve cezalandırılmasına kadar atılması gereken adımların tamamını kapsıyor İstanbul Sözleşmesi. Bu adımları sırayla değil, birbirine paralel bir biçimde atmanın öneminin altını çiziyor. Bu metni yol haritası olarak kabul etmek bir başlangıç olabilir bu nedenle.
Eğitimin, medyanın veya hukuk sisteminin bu konuda daha etkin olabilmesi için önerileriniz nelerdir?
Elbette medya, eğitim ve hukuk sisteminden ayrı ele alınması gereken bir alan. Eğitim kurumlarının müfredatlarının daha eşitlikçi şekilde oluşturulması ve hukukun ayrımcı uygulamalardan vazgeçmesi gerekiyor öncelikle. Bunun için de siyasi iradenin bu yönde adımlar atarak şiddetle mücadeleyi etkin şekilde sağlamayı önüne bir gündem olarak alması gerekiyor. Medyada, şiddete bahane arayan, kadını yargılayıp erkeğe neredeyse hak veren bir dil kullanılıyor. Bu metinleri yazanların kendilerini fail ile özdeşleştirip çoktan onları haklı bulmadığına inanmak bizim için çok güç. Bu sorumluluğu hatırlayan bir dil kullanılmaması, bu suçlara ortaklık edilmesi, destek verilmesi anlamına geliyor.
MEDYANIN ROLÜ NE DURUMDA?
Sizce medya kuruluşları şiddet/cinayet/taciz/tecavüz haberlerini kamuoyuna nasıl sunuyor?
Medyada sıklıkla kadınların yargılandığı suçlandığı ve mağdurlaştırıldığı bir haber dili ile karşılaşıyoruz. Oysa ki medyada kullanılan dil konusunda tüm medya emekçilerinin ve mensuplarının büyük bir sorumluluğu var. Örneğin yazılan bir haberde yaşanan şiddetin tüm boyutlarına yer vermenin, şiddeti olağanlaştırmak, tepki verilen şiddet eşiğini toplumsal olarak yükseltmek, faillere fikir vermek gibi korkunç sonuçları olabilir. Fiziksel şiddet izleri olan kadın görselleri kullanmak şiddetin sadece gözle görünür izler bırakan bir davranış olduğu yanlış algısını pekiştirerek, cinsel, ekonomik, psikolojik şiddeti görünmez veya önemsiz kılabilir. Kadınların yaşamlarına dair gereksiz detaylar paylaşmak, şiddetin ne olursa olsun bir suç olduğu gerçeğini unutturup kadınların maruz kaldıkları şiddet üstüne bir de ahlaki olarak yargılanmasına neden olabilir.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede sizin için umut verici gelişmeler var mıdır (varsa nelerdir)?
Mücadelemizin kazanımla sonuçlandığını görmek umudumuzu en çok artıran unsur. Bu kazanımların elbette farklı boyutları var. Kadınların şiddete ve bu eşitsiz düzene karşı farkındalığının artması, şiddete karşı ses çıkarması, feminizmin özellikle genç kadınlar arasında anlaşılması ve yaygınlaşması ve elbette tüm bu mücadele içinde Mor Çatı’ya olan güvenin arttığını görmek, özellikle son dönemde bize en çok umut ve güç veren gelişmeler.
"DAYANIŞMAMIZ VE MÜCADELEMİZ EŞİT"
Kamuoyuna ve özellikle kadınlara bu özel gün vesilesiyle iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Şiddete itiraz ettiğimizde, aslında hayatımızın kontrolünün bizde olduğunu söylüyoruz. Bu itirazı tüm kadınlar olarak birlikte yapmanın ne kadar güçlendirici olduğuna mücadelemizden tanığız. Biz bu gücü kalabalığımızdan değil, haklılığımızdan alıyoruz. Dayanışmamız ve mücadelemiz eşit, adil ve şiddetin son bulduğu bir dünya için!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.