Hıristiyan’ın Yahudi’ye diyetini Müslüman’a ödetmek
Yahudiler, Milattan önce 586’da Babil İmparatorluğu’na yenilmeleri sonrasında Babil Sürgünü’nü yaşar.
Hazreti Yakup’un, oğullarıyla birlikte Mısır’a göç etmesi ve burada soylarının çoğalması, daha sonrasında Firavun tarafından köleleştirilmeleri gelir. Mısır’dan Kenan diyarına kaçış öyküsü ise Hazreti Musa’nın liderliğinde gerçekleşir.
Milattan önce 63’ten itibaren Roma İmparatorluğu hâkimiyeti altında yaşayan Yahudilerin, Milattan sonra 66’da ayaklanmaları, Roma tarafından çok ağır şekilde bastırılır; 985 Yahudi köyü haritadan silinir. Yahudi nüfusun büyük bölümü katledilir, kaçabilen kaçar ve kaçamayanlar da köle yapılır.
İlerleyen yüzyıllarda Roma, Yahudi nüfusunu ülkenin dört bir yanına dağıtır.
Fakat yeniden toparlanan Yahudiler, 351 yılında Roma İmparatorluğu’na karşı bir kez daha ayaklanmayı dener. Bu da bastırılır.
5. Yüzyıl başlarından itibaren Roma, Yahudiler üzerindeki baskıları giderek artırır, basit suçlara bile çok ağır cezalar tesis eder.
YAHUDİ İÇİN HUZUR, MÜSLÜMAN HÂKİMİYETİNDE
Müslümanlar, 636’daki Yermük Zaferi’ni takiben, Bizans’ı bugünkü Filistin topraklarından uzaklaştırdı. Müslüman hâkimiyeti, Yahudilerin rahat nefes almasını ve Bizans topraklarından kaçanların buralara dönmesini sağladı.
1096’da başlayan Birinci Haçlı Seferi sırasında, Tuna boylarında yaşayan Yahudi nüfus yok edildi. Bu Haçlı Seferiyle Kudüs’ün 1099’da Hıristiyanların eline geçmesi, buradaki Müslümanlarla birlikte Yahudilerin de büyük soykırıma uğraması sonucunu doğurdu. Müslüman idaresi altında altın çağlarını yaşayan Yahudiler, Haçlı hâkimiyetiyle birlikte yeniden büyük acılar yaşamaya başladı. Bu durum sadece Filistin coğrafyasında değil; aynı zamanda Müslüman Endülüs’ün hâkim olduğu İspanya’da da böyle oldu.
Fransa’da 1147, 1251 ve 1320’de Yahudiler ağır saldırılara maruz kaldı.
İngiltere, 1290’da tüm Yahudileri ülkeden kovdu.
1300 yılından itibaren, Hıristiyan din adamlarının da kışkırtmasıyla, Avrupa’da Yahudilere karşı kin ve düşmanlık iyice büyüdü. Bu gelişmede, Yahudilerin faizcilikleri, ekonomiyi bozan davranışları ve aşırı zenginleşmeleri etkili oldu. Avrupalı hükümdarlar, giderek Yahudilerin mülklerine el koymaya başladı.
Fransa, 1396’da 100 bin Yahudiyi ülkeden atarken, Avusturya da 1421’de binlercesini sürgün etti. Sürgün Yahudilerin çoğu Polonya’ya kaçtı.
Dedik ya, Yahudiler, rahat ve huzuru yalnızca Müslüman hâkimiyetlerinde yaşadı. Nitekim İber Yarımadası’ndaki Endülüs Müslüman devleti yıkılınca, Yahudiler için yeni bir karanlık dönem başladı.
Nihayet Yahudiler 1492’de İspanya’dan, 1493’de Sicilya’dan ve 1496’da Portekiz’den kovuldu. Kovulanların çok büyük bölümü, Türk Devleti’ne sığınarak, yeniden toparlanma fırsatı buldu.
GENETİK MİRAS: FİTNE-FESAT
Tabi, yaşadıkları ülkeleri sömürme ve fesat çıkarma alışkanlıkları genlerinden geldiğinden, Osmanlı coğrafyasında da rahat durmadılar.
Sonrası, herkesin bildiği gibi Osmanlı Türk Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sonunda yıkılması, biz Türklerin Anadolu’ya sıkıştırılması, bu arada Filistin’in de elimizden çıkması…
Ve nihayet, Müslüman topraklar üzerinde, 1948’de İsrail Terör Devleti’nin kurulması…
HIRİSTİYAN’IN YAHUDİ’YE DİYETİNİ MÜSLÜMAN’A ÖDETMEK
Biraz malumatfuruşluk yapma riskini göze alarak anlatmaya çalıştığım bu kısa ‘Yahudilerin Sürgün Tarihi’ bize ne ifade ediyor?
Bildiniz… Yahudilere zulüm yapanlar hep Hıristiyanlar olmuş; fakat bu zulümlerin diyetini hep Müslümanlara ödetmişler.
Bir Kızılderili atasözü şöyle der: “Bir gölde iki balık kavga ediyorsa, az önce oradan uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.”
İngiliz-Amerikan hinliğiyle politika geliştiren Avrupa aklı, Milat öncesi dönemlerde Büyük İskender ile başlayıp, 2 bin yılı aşkın süredir yaptığı tüm Yahudi katliamlarının ve sürgünlerinin faturasını, maalesef hep biz Müslümanlara kesmiştir.
Bugün Filistin’de, Gazze’de yaşananlar da bu tarihin bir parçasıdır.
Hıristiyan Avrupa, çok ince ve kurnaz politikalarla, Yahudilerin en büyük iştah açıcısı olan ‘Arz-ı Mev’ut’ (Vaadedilmiş Topraklar) masalıyla, kurtulmak istediği bu habis uru, Müslüman coğrafyalara ihraç ediyor.
Böylece hem içindeki ayrık otlarından kurtuluyor, hem de Yahudileri, gelecekte kendisi için büyük bir risk olarak gördüğü Müslümanların başına bela ediyor.
Yani tam anlamıyla, ‘Yörük sırtından kurban kesme’ uyanıklığı.
Amerikası, İngilteresi ve diğer bütün haçlı kafalılar, Akdeniz’e, Gazze açıklarına savaş gemilerini göndererek, adeta Filistinli Müslümanların elini ayağını tutup, Yahudiye de adeta, “Vur, patlat kafasını gözünü…” diyor.
Hal böyle iken koskoca Müslüman Âlemi, eli-kolu bağlı vaziyette kalıyor.
Müslümanların bu zillet hâli, Nizam-ı Âlem Sancağı yeniden yükselinceye kadar dinmeyecek gibi görünüyor.
O sancağı yükseltecek tek ülke ise büyük ve önder ülke Türkiye’dir. Esasen bütün Müslüman halklar, sancağın yükselmesi için Türkiye’ye gönülden bağlı olmakla birlikte; Osmanlı’nın yıkılmasıyla, kaybettiğimiz Müslüman topraklarda, ‘çapsız hanedanların kişisel egemenlik hırsları’ üzerinden Haçlıların kurdurdukları yönetimler, halklarının tam tersi istikamette ilerlemeye çalışıyor.
Allah, mutlaka nurunu tamamlayacaktır. İnanıyoruz ki, Gazze’de yaşanan ve insanlığın tahammül sınırlarını aşan zulüm, katliam ve soykırım, bu nurun tecellisini hızlandıracaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.