Kur artışı Türkiye’yi vuruyor!
Kurların artmasıyla kayba uğrayan para birimimizin ülkemizin ekonomisini zora soktuğu günlerdeyiz. Para birimini düşüren ülkeler arasında %49 ile başta Mısır olmak üzere ikinci sıraya yerleşen Türkiye ve Japonya var. Amerikan Merkez Bankasının faiz hamleleri ile ABD başkanı TRUMP’ın politikaları sonucunda dolar bütün para birimleri karşısında değer kazanmaya devam ediyor. Maalesef bu gelişmelerden Türkiye fazlasıyla etkilenir durumda. TL’ye hükmeden siyasi otoritenin bütün çıkışları kurların yükselişini engellemeye yetmiyor.
Bu olumsuz gelişen ekonomimiz karşısında etkilenen halkımız, artık ürünlerini merdiven altı piyasadan seçer durumda. Tabi mutlu azınlık bundan etkilenmiş değil. Hatta milyarder sayısında artış bile var. Her tür ürünün üzerinde indirim yazmasına rağmen alışveriş yoğunluğu yaşanmıyor. Mevcut durum böyle olumsuzluklar taşıyınca da bazı açıkgözler bunu fırsata çevirip, çerce ülkelerden vücutlarının çeşitli yerlerine et sararak defalarca giriş-çıkış yaparak yasal olmayan kaçak yollarla et getirme yoluna başvuruyorlar. Kısa yoldan zenginlik hayali kuranların elbiselere uyuşturucu emdirerek ülkeye sokmaya çalıştığı yapılan aramalarla ortaya konuyor.
Türkiye tarihi bir krizin olumsuz koşullarını yaşıyor. Siyasi otorite başlangıç hatalarına dayalı süreci ve bu duruma gelen ülkenin koşullarını durdurabilmede yetersiz kalıyor. Vaktiyle ve devamlı davul-zurna eşliğinde seslendirilen, planlı-denetimli üretim ekonomisi uygulanması gibi, yapılmasında geç kalınan reformlar gibi seslendirmelere ve uyarılara kulak asmayıp, bildiği doğruları uygulayan politikalar artık çıkmaza girmiş durumda.
Bu olumsuz gelişmeler karşısında yabancı yatırımcılar Türkiye’ye karşı güven sorunu yaşamaktadır. Tahvil ve borsa çıkışları endişe yaratır durumdadır. Bu güvenin tekrar sağlanması için her şeyden önce batı ile ittifakın devam ettiğinin tescillenmesi, AB ve NATO ilişkilerinin düzeldiğinin görülmesi, OHAL yasasının kaldırılması, demokrasi ve hukuk alanında normalleşmenin sağlanması gereklidir. Yine uzlaşma sonucu sağlanacak Ekonomik reformun hızla hayata geçirilmesinde büyük yararlar vardır. Hızla bozulmaya doğru giden makro dengelerin düzenlenmesi iç-dış siyasetin kırılganlığının giderilmesi gereklidir.
Sadece dolaylı tedbirlerle ülkede yaşanan olumsuz gelişmelere karşı koymak bu olumsuz gidişi değiştirmeye yetmez! Bu olumsuzluk karşısında şimdi Türkiye büyümeyi finanse etmek için eskisinden daha fazla kur bedeli ödemek zorundadır. 432 milyar dolara varan cari açık ithalatımızı, mevcut kur artışından olumsuz etkilenerek daha yüksek bedeller ödetmeye zorlayacaktır. İhracattan daha fazla büyüyen ithalat giderleri cari açığı artırmaktadır. Türkiye’nin üretim değerlerini ithalata dayamasının ve dışa bağımlı olmanın olumsuz sonuçlarıdır bunlar.
Üretim ekonomisini uygulayın, Devlet destek versin-üretimi geliştirecek reformları yapın diye söylemekten yorgun düştük. Yaşadığımız sonuçlar hep söylenenlere kayıtsız ve duyarsız kalınmasının sonucudur. Bir inat almış başını gidiyor. Bu inatlaşmanın ve havanda su dövmenin sonucu ülkemiz son bir yılda dolar kuru karşısında %19,5 değer kaybına uğradı. Endonezya ve Güney Afrika ülkelerinde bile para değerleri dolar karşısında %1,8 değer kaybına uğramış. Meksika-Brezilya-Hindistan gibi ülkelerde bile para birimleri Dolar karşısında değer kazanmışlar. İşte her konuya katı ideolojik saplantılarla bakmanın, bilimsel ve ortak aklı kullanmamamızın sonucu ortada. Her şeye siyasi gözle bakmak yanıltıcı oluyor. Yine kaybeden ülke ve halkımız olmaktadır. Vaktiyle ey ile hey ile içte ve dışta meydan okuyarak piyasayı tetikleyenler ve ekonomik gidişin tırmanarak bu günün kriz ortamını yaratanlar, bu gün yine kendilerine her şeyin sebebi Merkez Bankası imiş gibi hedef göstermeye başlamışlardır.
Evet! Merkez Bankası bağımsızdır öğlede olmalıdır. Piyasadan da-Ekonomiden de sorumludur. Ancak ülkede var olan korku ortamı ve siyaset baskısı, Merkez Bankasının bağımsız karar alma işleyişini etkilemektedir. Faize karşı tutum izleyenler, gelinen noktada hem Enflasyon hem faizin yükselmesine neden oldukları gibi, faizi hayatımızda daha da yaygınlaştıracak bir girişimde bulunmuşlardır. Artık sadece paraya değil yastık altında ki altına bile faiz uygulanmaktadır.
Evet! Faiz sebep, Enflasyon neticedir. Dövizin ve enflasyonun artmasının sebebidir faiz. Türkiye de en önemli sorunlardan biri Enflasyondur. Enflasyonu artıran birincil etki kurların yükselmesidir. Ülkemizin ithalata dayalı yol alışı nedeniyle tüm girdi maliyetlerinde artış görülmektedir. Bu artış nedeniyle de fiyatlar artmaktadır. Enflasyon artışına neden teşkil eden sebeplerden bir diğeri de Mali politikalardır. Ekonomimizi restleşme üzerine kurup yürütemeyiz. Ekonominin dinamiklerini suçlayarak yol alamayız. Bir taraftan bu ülkede en çok kazananlar banka sahipleri ve finans sektörü, yüksek faizle kredi verip yatırımların durmasına sebep teşkil ediyor diyeceğiz, öte taraftan mevcut denetim kurum ve kurumlarını eli kolu bağlı duruma getireceğiz ve gerekli yasaları işletip denetim unsurlarını devreye sokmayacağız.
Vardığımız noktada verilen istatistiki rakamların durumu tartışmalıdır. Nisan 2017 de işsizlik oranı %10,5 Ağustosta bu oran %10,6. En büyük iş kapasitemiz tarım ve inşaat alanında burada ki işlerin çoğunluğunu da Suriyeliler doldurmuş durumda. İş arayıp ta aradığı işi bulamayan umudunu yitirenlerin sayısı 27 milyon 868 bin kişi. Ve biz devamlı seyir halindeyiz. Rakamların verileri tartışılır durumdadır. Bu rakamlar göz boyama mıdır yoksa yine bir krizin pençesinde miyiz?
Evet! Kur artışları ülkeyi zorlamaktadır.