Kürsüden laf yarıştırmayla iktidar alternatifi olunmaz!
Umut yaratamayan, ben ülkemin sorunlarını çözerim, halkımı huzur ve refaha kavuştururum, dışarda ve içerde, Cumhuriyet döneminde ki gibi bir saygınlık yaratırım. Milli ve yerli değerleri geliştiririm, adaleti ve demokrasiyi evrensel değerlere kavuştururum. Türk Lirasını, Cumhuriyet döneminin değerli lirası haline getiririm. Tarımı-sanayi ve ticareti dünya ülkeleri ile rekabet eder duruma ulaştırırım. Toplumda güveni ve birliği sağlayacak birlikteliği yaratamayıp, bu havayı topluma yansıtamayanlar, iktidar olsalar bile muktedir olamazlar. Kendi sonlarını da yaratmış olurlar.
Bunu beceremeyip zorluklarla baş edemeyen iktidarlar için yolun sonu görünür. Farkına geç varılsa bile o partinin ve muktedirlerinin tekrar eski günleri yakalama şansı yoktur. Verilen çabalar ve gayretler sonuç getirmez. Bu gidişleri zor kullanmayı, oldubittileri ve dayatmaları beraberinde getirir. Bu gün yapılanda budur. Yasal olmayan dayatmalar hukuk dışı yaptırımlar sonun başlangıcıdır. Geçmiş, yaşam sürecini tamamlamış partilerle doludur. Ancak bu günkü siyasi iktidar parti olma özelliğinden çok bir tarikat görünümündedir. Yapmak istediği ortaçağ düşüncesinin kalıntısı olan bir zihniyettir. Bu zihniyet bünyesinde seçmen düşüncesi taşımaz onun omurgasını biat etmiş olanlar ayakta tutar.
Kavga Cumhuriyet değerlerine karşı yapılmaktadır. Amaç şeriat hükümlerini hayata geçirmektir. Yurt içinde ve dışında paydaşları vardır. Yönetimde ki açmazları ortaya çıktıkça şiddet ve koku yaratarak, toplumu sindirme, kamplaştırıcı ve bölücü bir tutum izleyerek varlıklarını bekalarını sürdürme peşindedirler. Cumhuriyetin varlıklarını kendi yandaşlarına oldubittilerle hukuksuz gerekçelerle vererek paylaşmakta kendilerine güç katacak ortak yaratma çabasındadırlar.
Ekonomide, israf ve savurganlığın, plansızlığın istihdam yaratamayan politikaların sonucunda yok etmek istedikleri Cumhuriyet varlıklarını ve onun değerlerini satarak vardıkları ayıbın örtüsü yapmak için çaba sarf edilmektedir. Alıştırarak koruyarak usulsüz yöntemlerle varlıklarımız birer-birer yok edilmektedir. Bunlardan biride Anayasaya aykırı olmasına rağmen miras hukukuna ters düşmesine ve defalarca buna teşebbüs edilmesine rağmen, hukuk-yasa tanımayarak el konulmak istenen İş Bankası’nın durumudur. Liyakatsiz bir yönetim beceriksizliği ile vardıkları nokta iç açıcı olmadığından, adeta Vakıfbank misali, İş Bankası’nı da varlık fonuna devrederek teminat gösterme çabalarıdır.
El koyup mirasyedi gibi ulaşılmak istenen varlıklarımız, sadece bu değildir. Bunun gibi yüzlercesi aynı usulsüzlüklerle karşılaşmaktadır. Yaklaşık 25 yıldır kendi yönetimlerinde olan Galata Kulesi, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi elden gidince, 1500 yıllık tarihi varlığımıza yine oldubitti yöntemlerle el konulmuştur. Saymakla bitmeyecek oldubittilerden biride Atatürk Orman Çiftliğidir. Atamızın bizzat kurarak ülkeye armağanı olan çiftlik adeta tarumar edilmiş yerine kendilerine yaray yaptırılmıştır. Atamızın mirası olan AOÇ sadece kendilerine saray yapmakla kalınmamış okyanus ötesi bir gücün ABD’nin Büyükelçiliği yapımına da izin verilmiştir. Bu usulsüzlüklere karşı yargıya gidilmesine rağmen, kendi yörüngelerine girmiş yargıdan sonuç alınana kadar AOÇ beton yığınına dönmüş olacaktır.
Saymakla bitiremeyeceğimiz kaybedilen varlıklarımızdan biride, dünyanın en iyi üçüncü hava limanı seçilen Atatürk Havalimanıdır. İniş pistleri kırılarak yer yokmuş gibi yerine salgın hastanesi yapılmaktadır. Bütün bunlar cumhuriyetimize karşı güdülen ve bir merkezden kaynaklanan düşmanlığın sonucudur. Her gün yeni bir gündem yaratarak gerçek ülke sorunlarından siyaseti ve topumu peşinden koşturanlar karşılarında güçlü ses getiren bir muhalefeti ve tepkilerini dile getirecek toplumsal demokratik sivil direnişi göremeyince daha da tehditkâr korku verici yasa ve hukuk tanımaz olmaktadırlar. Siyasi muktedirin girişimleri ülkeye ne bir ekonomik rahatlama ne de güven sağlamaktadır. Yaklaşan son nedeni ile daha kavgacı ayrıştırıcı bir tutum izleyerek maalesef muhalefeti de kendi yörüngelerine sokarak adeta oyalamaktadırlar.
Çok uzun zamandan beri var olan bu zihniyet, Cumhuriyetin ve demokrasinin nimetlerinden yararlanarak fırsatlar yaratarak iktidar olmuştur. Şemsiyesi altına sığındıkları şeri hükümler gereği seçimle gelip yine seçimle gidilir diye bir kaygıları yoktur. Seçim yapılsa bile varlıklarını sürdürme çabası toplumun kaygılarını oluşturmaktadır. Zira partiler seçimle gelir yine seçimle giderler. Seçimle gelenlerin seçmeni vardır. Bu gün oy veren seçmen yarın seçimini değiştirebilir. Bu zihniyetin ise kendisine biat eden kitlesi vardır. Bu kitle bir zihniyetin omurgasını oluşturmaktadır. Seçmen kültürü ancak parti oluşumlarında yaşanır. Var olan parti bir tarikattır parti kılıfında yaşamaktadır.
Muhalefetin işin farkında olarak kürsüden laf yarıştırma yerine, kürsüden inerek demokratik sivil oluşumların, demokratik kitle örgütlerinin yanında dayanışmaya girmesinin yararı vardır. Zira Cumhuriyetin ve demokrasinin kazanımları olan değerler birer-birer yok edilmektedir. Sıra barolara gelmiştir. Sadece kürsüden laf yarışına girmekle de iktidar alternatifi de olunmuyor.