Medya ve siyaset ilişkisi
Medya ve siyaset farklı alanlarda görev icra ediyor görünse de çoğu zaman birbirinin alanına girme, birbirinin sınırlarını değiştirme teşebbüsünde de bulunabiliyor.
Geçen hafta medya ve siyaset ilişkisi açısından önemli bir gelişme yaşandı. Bu gelişmeye geçmeden önce temel bir duruşu/yaklaşımı/ilkeyi kayıt düşerek ilerlemek istiyorum. Hem bugüne kadarki mesleki duruşum hem de Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlendiğim anadolugazete.com.tr olarak bizler, farklı medya kuruluşları ve siyasi partiler arasındaki “kavganın” tarafı olmayı, içinde yer almayı asla tasvip etmiyoruz. O nedenle burada ele alacağım örneğin bu ilke çerçevesinde değerlendirilmesinde fayda görerek sorular soracağım.
***
Medya ve siyasete baktığımızda her ikisi de kendine has konfor alanı olan, elinde bir “güç” barındıran iki ayrı kurum. Tarih boyunca siyasetçilerle medya mensuplarının ya da patronlarının “rol değişimlerine” tanıklık ettik. Onları burada tek tek sayarak vaktinizi almak istemem. Darbe dönemlerine biraz odaklanıldığında bunların ipuçları görülecektir. Ta ki 15 Temmuz’a kadar…
15 Temmuz, medya açısından bir anlamda “kırılma” noktasıdır. Türkiye’deki basın yayın kuruluşlarının büyük bir kısmı, o gece darbeye karşı “yekvücut” oldu. Radyolar ve yerel basın, (herhangi bir karşılık beklemeden) darbe gecesinde halkı bilgilendirmek üzere büyük bir gayret gösterdi. Burada haklarını teslim etmek gerekir.
***
Gelelim geçen hafta medya ve siyaset ilişkisi açısından yaşanan örneğe…
Bir haftadır Türkiye’de CHP’li isimlerin yaptığı “zoom” toplantısı konuşulurken, ilginç bir gelişme yaşandı. Kamuoyunda “CHP’nin kanlı” olarak adlandırılan Halk TV ile CHP arasında ipler koptu. CHP ile ilgili “eleştirel” haberlerin dozu artmaya başladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu “destekleyen” ve seçim sonrası Kılıçdaroğlu’nu eleştiren programlara imza atan Halk TV’ye CHP’nin kapıları kapatıldı. Bu gelişmeyi ise CHP Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem, sosyal medya hesabından duyurdu:
“Halk TV isimli televizyon kanalı ile partimiz arasında yapılmış olan ve Anayasa Mahkemesi (Sayıştay) denetimine tabi; 01.01.2023 tarihli protokolün 6.3. maddesi kapsamında, partimiz tek taraflı fesih hakkını kullanmış, Halk TV ile tüm ilişkimiz sona ermiştir.”
Bunun üzerine Halk TV Yönetim Kurulu Başkanı Cafer Mahiroğlu ise konuya ilişkin şu açıklamayı yaptı: "Halk TV ile CHP arasında, parti yönetiminin basın ve grup toplantılarının yayınlanması karşılığında yapılan, Sayıştay denetimine de tabi olan anlaşma, CHP tarafından tek taraflı olarak feshedilmiştir… Halk TV’nin objektif haberciliğinin muhatabı seyircisidir...”
Tam da burada şu soruları sormak gerekir:
1-Siyasi parti ile aralarında “parasal ilişkiler” kuran medya organları “objektif yayıncılık” yapabilir mi?
2-Siyasi partiler neden kendi yayın organlarını oluşturur?
3-“Kamuoyu adına” yayıncılık yapan medya kuruluşları bu tür ilişkilerle “tarafsız” kalabilir mi?
4-Kendi yayın organlarını oluşturan siyasi partiler, başka basın yayın organlarını neden “yandaşlık, havuz medyası, parti yayın organı” olmakla suçlar?
5-Gazeteciliğin temel kurallarından olan “temas ve mesafe” ilişkisini nereye koyacağız?
***
24 Temmuz’da “Objektif ve tarafsız yayıncılık yapan…” diye söze başlayıp bayramımızı kutlayacak olan tüm kesimlere bu sorular arz olunur…
Not: Mesleğini hakkıyla yerine getiren tüm meslektaşlarımın Gazeteciler ve Basın Bayramı’nı kutluyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.