Montrö Mustafa Kemal Atatürk’ün dehası sayesinde kazanılan bir sözleşmedir
MONTRÖ, Türkiye Cumhuriyetinin ülkenin savaştan arındırılmış, uluslararası yönetime ve denetime bırakılmış son parçası üzerindeki mutlak egemenliğinin tescil edilmiş belgesidir. Türkiye’nin herhangi bir savaşta savaşan taraflardan herhangi birinin yanında istemeden de olsa savaşa girmesini önleyen uluslararası bir sözleşmedir. MONTRÖ, Kara Denize kıyısı olan ülkelerin güvenliğinin temelde ki belgesidir. Kara Denizin 65 yıldır barış gölü olarak kalmasını sağlayan bir anlaşmadır. Kanal İstanbul gibi inatla yapılmasına çalışılan, dış baskılar ve rant projesinin hayata geçirilmesi ile, ATATÜRK Türkiye’sinin Lozan Anlaşmasından sonra en büyük diplomasi başarısı olan MONTRÖ Sözleşmesinin tartışmaya açılması bile Türkiye’nin İstanbul-Çanakkale Boğazları ile Marmara denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin kaybolmasına yol açacaktır.
Okyanus ötesi baskıların sonucunda ABD Kara Denize çıkmakla çıkarları gereği Rusya’yı kuşatmak istemektedir. Halen Rusya’nın çatışma içerisinde olduğu Ukrayna ve Gürcistan’ı elde ederek NATO üyesi yapma çabasındadır. Bunun önünde de en büyük engel MONTRÖ dür. Sözleşmenin kaldırılması durumunda Türkiye’nin güvenliğinin korunması arka plana itilecek, Türkiye ister istemez taraf olarak savaşın içerisine itilmiş olacaktır. MONTRÖ Sözleşmesinin aynen devam ettirilmesi Türkiye’nin güvenliği ve savunması için yaşamsal önemdedir. Aynı zamanda mevcut sözleşme dünya barış ve istikrarı için de büyük önem arz etmektedir.
Bu anlaşma ile 1936 yılında Kara Denize kıyısı olmayan ülkelerin, barış zamanında Kara Denizde bulunduracakları savaş gemilerinin tonajı 45 bin tonu aşamayacak ve bu gemiler 21 günden fazla Kara Deniz de kalamayacaklardır. Savaş zamanında herhangi bir devletin savaş gemileri boğazlardan geçemeyecektir. Savaşılan bir dönemde bile olsa, hatta Türkiye savaşın içerisinde olsa bile savaş gemilerinin boğazdan geçişine izin verme yetkisi Türkiye’nindir. Ayrıca boğazlardan geçen her gemiden de ücret alınmaktadır. Bütün yetki ve izinler Türkiye’nin elindedir.
MONTRÖ anlaşmasının kaldırılmasıyla Türkiye boğaz geçişlerinde ki yetkisini de kendi güvenliğini de tehlikeye atmış olacaktır. Bu anlaşmayı kaldırmak bile Türkiye’nin kendi toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını tartışmaya atmış olacaktır. MONTRÖ anlaşmasıyla ABD Emperyalizminin kapıları kapanmıştır. İkinci dünya savaşında bile Hitlerin talep ve baskıları karşısında direnen o günün muktedirleri bu gün de ABD’nin bu dünya savaşına kadar uzanabilecek ihtimalleri olan taleplerine karşı direnç göstermeleri gerektir. Geçmişte işlenen hataların ve günahların kuşkusu ile ABD’nin baskı ve taleplerine boyun eğilmemelidir. Türkiye’de ki siyasi muktedirlerin konuya ilişkin yaptıkları yanlış açıklamalar bile affedilemez. Geçmişte İşlenen günahların boyutu ne kadar büyük olursa olsun ABD çıkarlarına uygun düşecek tavır sergilemek yanlış olacaktır. Geçmişte işledikleri günahların örtülmesini sağlamak amacıyla verilecek tavizlerle Türkiye feda edilmemelidir.
MONTRÖ nün feda edilmesi ülkenin elinde tuttuğu kilidin anahtarını ABD’ye teslim etmek demektir. Türkiye MONTRÖ anlaşmasıyla kendine kuzeybatıdan gelebilecek tehlikelere karşı bir güvenlik kalkanı oluşturmuştur. Bu anlaşmayla Kara Denize kıyısı olan ve olmayan ülkeler arasında ayrım yapılmış, Kara Denize kıyısı olan ülkelere bazı ayırıcı önlemler getirilmiştir. Uluslararası boğazların hiçbirinde MONTRÖ anlaşmasıyla Türkiye’nin kazanımları gibi ve bu nitelik arz eden yetkiler yoktur. Hiçbir kanala su geçişlerine benzeri haklar verilmemiştir. Bu da Mustafa Kemal Atatürk’ün ve o günün inançlı siyasetçilerinin başarısıdır. Bunu kaldırma teklifinde bulunmak bile ülkeye ihanet ile adlandırılır.
Siyasi muktedirler korkularına yenik düşüp ABD’ye verecekleri bir taviz sonucunda Rusya gibi bir ülkenin de baskısı altında kalacak tarafsızlığını koruyamayacaktır. İster istemez taraf olup öncelikle NATO ülkesi olmamızdan dolayı ABD yanında yer alacak savaşın tarafı olacaktır. Türkiye MONTRÖ nün kaldırılmasıyla boğazlara ve oradan Kara Denize girecek savaş gemilerini-uçak gemilerini-denizaltıları engelleyemez duruma gelir. MONTRÖ den sonra yapılan ve tamamlayıcı olan LOZAN anlaşmasıyla gerek İstanbul gerekse boğazlar düşman güçlerden, istilacılardan temizlenmiştir. Bunun sağlanmasıyla da Türk askerleri boğaza el koyarak yetkilendirilmişlerdir.
Kurtuluş savaşı verilirken yabancı güçlerin oluşturduğu Boğazlar İdaresi Komisyonunun varlığı Mustafa Kemal tarafından sonlandırılmış yetki tamamen Türkiye’nin olmuştur. 1936 da İsviçre’nin MONTREUX kentinde Mustafa Kemal’in isteği ile gönderilen o zamanki Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Başkanlığında taraf olan ülkelerle Sovyetler Birliği-Romanya-Yugoslavya-Yunanistan-Bulgaristan ve Türkiye gibi taraf olan ülkelerin bulunduğu toplantıda imzalanarak 1936 da yürürlüğe girmiştir. Böylece Ulusal çıkarlarımıza uygun olarak çözülmüştür.
Bu gün bu anlaşmayı ABD kendi çıkarları ve hâkimiyeti için istiyor diye tartışmaya açmak bile ihanet ile adlandırılır. Bir takım boşboğazların laf olsun diye yaptıkları açıklamalar yine bu açıklamayı yapanların boğazına düğümlenmelidir. ABD her yerde ve her koşulda ulusal çıkarlarımıza ters düşecek ortamlar yaratıp sergilerken biz nedense her dediklerini hayata geçirmeye çalışıyoruz. Bunun arkasında bir günahın olması gerekir.