Ölen ölür kalan sağlar bizimdir!
“Dadaloğu’m yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.”
Dadaloğlu.
Günümüz dünyasında, bizim işimiz Dadaloğlu’ndan daha zor olsa gerek. En azından Dadaloğlu’nun düşmanları bu “KORONA” kadar namert değildi! Görünüyordu, biliniyordu… Yüz yüze, göz göze kılıçla mızrakla okla yayla savaşıp, bileği güçlü olan kazanıyordu. Bizim düşmanımız sinsi, kalleş, sayılamayacak kadar çok, mikroskop altında görülemeyecek kadar da küçük…
Bu günler daha iyi günlerimiz mi acaba? Daha ne türlü acılarla karşılaşacağız bilinmez! Bu korkunç salgın, kontrollü bir kırım olabilir mi? Hepsini düşünüp irdelemek zorundayız...
Bu kırım bu salgın, dünyanın kontrolünü eline almaya niyetli Amerikan, “ROCKEFELLER,” Alman, “ROTSCHİLD” gizli ölüm İmparatorluklarının projelerinin bir parçası olabilir mi? Çok yazılıp çizildi ama gene de sormayalım mı?
O koskoca Avrupa ülkeleri, Havva Ebemin dediği “Parayla Sülenke Oynayan” Almanya, İngiltere, Fransa bu kırım karşısında neden hemen havlu atıp, vatandaşlarını sokağa saldılar! Bu kırım, bu musibet neden sonlandırılmadı? Sonlandırıldıysa hani aşısı nerede? Ne zaman piyasaya sürülecek...
Aslında teorik olarak bu musibetin sonlandırılması çok basit; Hastayı, hasta olmayandan ayırıp, hasta olanın olanaklar ölçüsünde tedavisini yaparken, sağlıklı olanların da yaşamını kolaylaştırarak hayatının idame edilmesinin sağlanması gerekmektedir... Yani, özgürlükçü, katılımcı, demokratik devletlerin şu anda yapmaları gereken insanlar arasında hiç bir politik ayırım yapmadan ülke insanının, ülke vatandaşının yanında olmaktır. Vatandaşların maddi manevi ihtiyaçlarının karşılanarak birey olarak, toplum olarak varlıklarının sürdürülmesine yardımcı olup onlara güven verebilmektir...
Trilyonlarca avroluk, dolarlık birikimleri olduğunu düşündüğümüz ülkeler, neden hastalığı sonlandırmadan vatandaşlarını sokağa salarak, ikinci dalga denilen daha vahşi bir kırımın ortasına itmektedirler! Yoksa bu devletler, Sosyalist literatürde geçtiği gibi kâğıttan birer kaplandılar da bizler mi farklı görüyorduk… Gerçekte bu ülke devletlerinin, hükümetlerinin vatandaşlarının bir yıl gerekirse iki yıl aşı bulunup hastalık sonlandırılıncaya kadar ihtiyaçlarının karşılanıp geçimlerinin sağlanması olanakları yok muydu?
Devletlerin görevi, dünyada sekiz milyara yaklaşmış insan nüfusunu, hastalıklarla, savaşlarla kargaşalarla, zehirlerle yok ederek beş milyardan daha aşağı indirip kontrolünün daha kolay sağlanmasını hedefleyen Amerikan Rockefeller, Alman Rotschild gibi ölüm imparatorluklarının kırım politikalarına ortak olmamak olmalıdır. Bazılarının dediği gibi bu gizli ölüm imparatorlukları; tek dilli, tek dinli, tek uluslu dünya yaratmak peşindedirler.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden bölgelerinden “KORONA” konusunda hiç te iyi haber gelmemektedir... Sokağa çıkma serbestisi olan ülkelerde, şehirlerde salgının yeniden arttığını, belki de daha ölümcül olan ikinci dalga dedikleri kırımın ihtimaller dahilinde olduğunu söylemektedirler...
Fransa'da Reno fabrikasını kapatırken, İsveç'te Volvo'nun işçi çıkaracağından söz ediliyor... Almanya'da turizm sektörüyle ulaştırma sektöründe çalışanların aylıklarının sadece yüzde altmışı devlet tarafından ödenmektedir...
İzin sezonunun normal şartlarda bu aylarda başlaması gerekirdi. Macaristan, Romanya gibi Doğu Avrupa ülkeleriyle Sırbistan, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan gibi Balkan ülkeleri, hiç koşulsuz Haziran ayının ilk haftasından itibaren karayolu sınırlarını açacaklarını söylemektedirler. Çünkü bu ülkelerinin bütçe gelirlerinin büyük bir kısmı, Türk gurbetçilerinin Türk tırlarının transit geçişlerinden aldıkları sezon parasına dayanmakta bu paranın bir sezonluk büyüklüğünün ise oniki, onüç milyar dolar düzeyinde olduğu söylenmektedir. Makedonya'da bizdeki “Biçere” veresiyesi gibi, Türk gurbetçi mevsimine ticarette veresiye alış verişi yapıldığı söylenmektedir…
Para insan hayatından önemli olmamalıdır. Kısa da olsa insansız dünyanın ne olduğunu, karantina günlerinde öğrenmiş bulunmaktayız. Devletler insan hayatı odaklı yeni ve sosyal politikalar belirlemeli, ölüm imparatorluklarının günahına ortak olmayıp; “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” kolaycılığına kaçmamalıdır. Koşullarımızın dedemiz yiğit Dadaloğlu ile aynı olmadığını düşünmekteyim…
Saygılarımla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.