Şair Nazım…
Biz kimsenin Vera'sı, Milena'sı, Tomris'i veya Lavinia'sı olamadık; biz bu çağın hiç sevilmeyen kadınlarıyız…
Aşk nedir?
Milena’ya yazılan mektuplardır.
Cemal Süreya’nın sadakatidir.
Nazım’ın Vera’sıdır.
Atilla İlhan’ın “Ben Sana Mecburum”udur.
Şiirdir.
Her şair aşkı başka türlü yaşamış, başka türlü yazmıştır.
Şiirleri kadar aşklarıyla bir döneme damgasını vurmuş bir şairden bahsetmesem olmazdı.
Tutkulu âşık, romantik şair ve büyük yazar, vatanına hasret giden bir sürgün… Ama vazgeçemediği en önemli tutkusu kadınlar.
Nüzhet’i, Piraye’si, Münevver’i, Galina’sı ve son aşkı Vera’sıyla Nazım’ın yaşamına yön veren, onun sanatını besleyen, şiirlerinin odağı sevdaları.
Nazım, 15 Ocak 1902’de Selanik’te dünyaya geldi.
Annesi Celile Hanım, Alman kökenliydi; çok iyi Fransızca konuşuyor, piyano çalıyor ve resim yapıyordu.
Nazım da annesine çekecek, sanatsal yönü ağır basacaktı.
Babası Hikmet Bey, Selanik’in son valisiydi.
Nazım, öğenim hayatı boyunca pek çalışmayan ancak zeki bir öğrenciydi. Öğretmenleri tarafından sevilirdi.
Davranış yönüyle terbiyeliydi ama çok sinirli bir yapısı vardı.
1920’de arkadaşı Vâlâ Nureddin ile Millî Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçti.
Daha sonra bir süre Bolu’da öğretmenlik yaptı, ardından Moskova’ya gitti.
Burada Siyasal Bilimler ve İktisat okuyarak yükseköğrenimini tamamladı.
Yıl 1921’di, devrimin ilk yılları yaşanıyordu.
Bundan sonra hayatındaki her şey bu noktadan hareketle değişecektir.
Nazım ve Nüzhet çocukluk arkadaşıdırlar.
1921 yılında Moskova’da üniversitede öğrenciyken ani bir kararla evlenirler. Anyuta adını verdikleri bir kızları olur.
İlk aşkı Nüzhet’e ilk aşk şiirini yazar.
"O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
Bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev”
Nüzhet’in ailesi bu evliliğe razı olmaz.
Mektuplar yazarlar Moskova’ya; “Her sözüyle, her hareketiyle, her şeye isyan etmiş, hatta saçları bile berberin tarağına isyan etmiş bu adamla senin gibi munis ve uysal bir kız… Geçinemezsiniz!” derler.
Aşkla başlayan bu evlilik, baskılar yüzünden fazla uzun sürmez.
İki yıllık birlikteliğin sonunda Nüzhet, İstanbul’a döner.
Bu terk ediliş Nazım’a çok dokunur.
Nüzhet’i uzun süre aklından çıkaramaz.
Sıkıntılı zamanlar yaşayan Nazım, Nüzhet'in ardından Türkiye'ye döner.
Ancak yüreği ne bu ayrılığı ne de Nüzhet'in bir profesörle evlendiğini görmeyi kaldırabilir.
Moskova'ya geri döner.
Burada Ludmilla Yurçenko (Lena) ile tanışır.
Bir süre sonra evlenirler.
1928'de Nazım'ın Türkiye'ye dönmesi gerekir.
Ancak Lena için vize vermezler.
Böylece ülkeler arasında sessiz sedasız, şiirlerde çağlayacak bir ayrılık yaşanır.
Yolların ayırdığı Lena ve Nazım’ın arasına bir de Piraye girer.
Nazım’ın evine yapılan ziyaretler sırasında tanışıp âşık olurlar birbirlerine, ancak Nazım’ın o tarihlerde başlayan uzun hapis yılları nedeniyle araya ayrılıklar girer.
Bu uzun ayrılıklar, bağlılıklarını ve aşklarını daha da perçinler ve Nazım Türk şiirinin en güzel örneklerini oluşturan aşk şiirlerini hep “kalbinin kızıl saçlı bacısı” için yazar.
“…kalbimin
kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı”
1935 yılında çıkan afla serbest kalan Nazım ve Piraye nihayet evlenirler. Ancak bu evlilik politik baskılar, ekonomik sorunlar ve zorunlu ayrılık yılları nedeniyle kesintilere uğrar.
Bu tutkulu sevda gün gelir heyecanını yitirir ve Nazım aradığı heyecanı başka ilişkilerde bulur.
Bu durum Piraye’nin gururunu incitir, kalbini kırar.
Roman yazarı Cahit Uçuk ve opera sanatçısı Semiha Berksoy da bu umutsuz günlerinde onun hayatına giren kadınlardandır.
Nazım’ın Münevver’le ilişkisi artık bardağı taşıran son damla olur.
Nazım af dilemek için bir mektup yazar Piraye’ye.
Ancak Piraye, ölse de aşkından, Nazım'a bir daha asla dönmez.
Münevver’le kurduğu hayat, oğlu Mehmet’in doğmasıyla başka bir şekil alır.
Nazım, daha Mehmet 3 aylıkken Rusya'ya gider.
1952 Yılında tanıştığı Galina adlı genç bir Rus doktor Nazım için yeni bir aşkın başlangıcı olur.
Galina, Nazım’ın doktoru, hayat arkadaşı, evdeki yoldaşı, sağlık danışmanı, tüm yaşamını denetleyen yardımcısı ve Rusya adına onu kontrol eden devlet görevlisidir.
Nazım, Galina’ya aşk şiirleri yazmasa da en uzun ilişkisini onunla yaşar.
Ancak Galina ile yaşayan, Münevver’i özleyen Nazım’ı yeni bir aşk beklemektedir.
1955 yılı sonlarında bir tesadüf eseri Vera’yla tanışır.
Nazım’ın Galina ile olan sekiz yıllık uzun beraberliği boşanmayla sonuçlanır. Vera da uzun ve bunalımlı yıllar sonrası eşinden ayrılmayı başarır.
Nazım, ilk tanıştığı andan itibaren âşık olduğu Vera’ya kavuşur.
Nazım bundan sonraki aşk şiirlerini artık Vera için yazacaktır.
Münevver, ancak 1961'de Nazım'ın yanına Varşova'ya gider.
Ancak Nazım, Vera’yla başka bir yaşam kurmuştur.
Ölmeden önce yüreğindeki vatan hasreti de artmıştır.
Açıklarda İstanbul'a giden bir vapur görür.
Uzun uzun bakar.
Hasretini, yorgunluğunu ve umutsuzluğunu dört dizeye sığdırıverir:
“Çok yorgunum, beni bekleme kaptan
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman
Beni o limana çıkaramazsın”
Nazım, 3 Haziran 1963'te hayata ve Vera'sına veda edecektir.
Novodevici Mezarlığı’na defnedilen Nazım, özel siyah granitten tasarlanan mezar taşında “rüzgâra karşı yürüyen adam” figürüyle ölümsüzleştirilir.
Şiirlerinden birçoğu bestelenmiştir.
Memleket aşkıyla yazılmış en güzel dizelerin sahibi Nazım…
“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim”
Ve kalbindeki şiirlerle, Piraye'siyle, Vera'sıyla, aşkla yoğrulan bir Nazım Hikmet geçti bu dünyadan…
“Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan bir şeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.