Türkiye, yolgeçen hanına nasıl döndü
Dünyanın hiçbir yerinde olmayan, akıllara durgunluk veren öyle uygulamalar yapılıyor ki; saymakla bitiremeyiz. Söz verdikleri, yemin ettikleri konularda kıvırmaların, sözlerini yutmalarının en güzelini sergilemektedirler. Yerli ve millilik, satıp, savmakla mı olur? Ülkenin en kıymetli yerleri yabancılara satmakla mı olur? Emperyalistlerin hazırladıkları projeleri uygulayarak komşu bir devletin içinde kargaşa ve savaş çıkartıp, ülkelerinden kaçan milyonlarca insanı yurda doldurup, çeşitli haklar tanıyıp, beslemekle mi olur? On milyonu aşan ülkemizin başına bela olan, 700 bini aşkın doğan çocuklarla vatandaşlık kazananlar, kendi vatandaşları işsizken, sıkıntılar yaşarken bunlara öncelikler taşımak, torpiller uygulamak millilikle uyuşuyor mu?
Spor dallarında yabancılar Türk sporculardan daha çok rol kapmıyorlar mı? Bir futbol, voleybol, basketbol ve diğer branşlarda bir takımda oynayan yabancıların sayılarını herkes biliyor. Amatör takımlarda bile yabancı oyuncular her gün artmaktadır. Asya ve Afrika ülkelerinden gelenlerin ucuz çalıştırma, vergilerden kaçırma yöntemlerini iyi kullanan iş adamları hayatlarından tabi ki memnunlar. 700 bini aşkın öğretmen atama beklerken, Suriyelilerden binlerce öğretmen ataması bizlerin vicdanlarını sızlatıyor. Devleti yönetenlerde aldıkları görevi ve misyonu uygulamanın telaşını sürdürüyorlar. 8 milyonu aşan işsizler ordusu gün geçtikçe artmaktadır.
İflas eden işyeri sahipleri, satılan ve kapatılan fabrikalar, işverenlerin insafına bırakılarak işten çıkarılanların sayıları her gün artmaktadır. Ülkemizde satılan kurum, kuruluş ve işletmelerin sayılarını biz de unuttuk. İsrail'in, Katar'lıların ve diğer ülkelerin aldıkları topraklar ve can damarlarımız korkunç hale gelmiştir. Dünyanın tanıdığı tarım ve hayvancılık felç edilmiş durumdadır. İşçiler, çiftçiler, memurlar, emekliler, esnaflar gün geçtikçe yok olmakta ve iş yerleri kapanmaktadır.
Savaş durumunda ki Suriye’den, Afrika ülkelerinden aldığımız tarım ürünleri, baklagiller v.s. komşu ülkelerden saman ithalatımız yüreklerimizi yaralamaktadır. Ülke felaketlerin eşiğinde çırpınırken, Orta Doğu, İslam Ülkeleri ateş ve kan içinde cebelleşirken, hesapsız ve keyfi alınan kararlarla kavgalı olmadığımız bir ülke kalmadı. Her gün fakir, garip Anadolu çocukları şehit olurken, yaralanıp gazilik yaşarken tuzu kuru olanlar mangalda kül bırakmıyorlar. "Zenginlerimiz rapor alır, bedel öder. Askerimiz fakirdendir."
Ülkede ki yolsuzluklar, hırsızlıklar, ihanetler öyle yaralar açıyor ki, bu yaralar kolay kolay kapanamaz. Kendi yandaşlarını daha çok zenginleştirmek, kendilerine de pay çıkarmak için çıkarılan kanunların sayıları 200 ü buldu. Kanal İstanbul adında ki ucube projenin dayatılması bu ülkeye verilecek en büyük ihanet olacaktır. Amerika'nın projesi, Arap ülkelerinin zenginlerine satılan arsalar ve sözler iktidarın gerçekleri sapıtarak, inatlaşmayı sürdürerek, hatalarına bir yenisini daha eklemek sevdasındadır.
Ülkemize çeşitli terör örgütleri sınırlardan dolarken, toplumu rahatsız edenler, ülkenin yapısına zarar verenler hızla çoğalırken; ülkemizde yetişen bilim adamları, yetişmiş genç beyinler dış ülkelere akın akın gitmektedirler. Karşılıklı tartışmalara medya önünde katılmayıp, muhalefeti suçlamakla, aşağılamakla uğraşmayı, dün başka, bu gün başka konuşanlar; ülkeye zarar vermektedirler. Şimdi soruyorum; Ülkemiz yolgeçen hanına döndü mü? Dönmedi mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.