Seçim rüşveti verir gibi!
Vatandaş işlediği bir suç nedeniyle veya işinin görülmesi nedeniyle el altından rüşvet vermeye çalışır. Peki, bu suç mudur? Elbette ki yasalarımıza göre alanda verende suçludur. Hükümet edenler yapılması gerekeni ihmal edipte seçim söz konusu olduğunda size şunu vereceğim, herkes ne veriyorsa ben bir misli fazlasını vereceğim gibi seçim meydanlarında seslendirdikleri sözleri suç oluşturmuyor mu? İktidarları boyunca yan gelip yatanlar keyif çatanlar seçim söz konusu olduğunda, Teşvik diyerek-Özgürlük diyerek-Emekliye ikramiye diyerek oy devşirmek amacıyla sözler verip ulûfeler dağıtmaları suç oluşturmuyor mu? Bence yasalar engellemiyorsa bile toplumun vicdanlarında suç oluşturur.
İşte o zaman vatandaşın kafasında şu soru oluşur. Devri iktidarınızda bu söz verdiklerinizi neden şimdiye kadar hayata geçirmediniz? Diye sorarlar adama. Vatandaşa adeta işportacı mantığıyla “Size onlar ne verdiyse ben bir misli fazlasını vereceğim gel vatandaş gel batan geminin malları bunlar” mantığı ile yaklaşımlarını doğru bulmuyorum. İktidarında muhalefetinde ülke ve vatandaşın yararına yapacaklarını, mevcut yaşanan sorunları nasıl çözeceklerini kaynak ve zaman belirterek yazılı bir bildirgeyle parti Meclislerinin imzalı Deklarasyonu ile vatandaşlarını bilgilendirmesi daha ehven olacaktır. Böyle ikili ağız dalaşmaları ile kayıkçı kavgasına dönüşen söylemlerin vatandaşta güven oluşturmayacağı gibi siyasetinde basitleşip ayağa düşmesine neden olur.
Seçim meydanlarında konuşulması gereken ülke sorunlarının ve vatandaşın yaşadığı sıkıntıların nasıl çözüleceği üzerine kurulmalıdır. Ülkemizin içerde ve dışarıda yaşanan büyük sorunları vardır. Ekonomik kriz-Anayasal sorunlar-Tek adam yaratma-Başkanlık sorunu-hak hukuk Adalet-Özgürlükler-Tarım ve hayvancılık-Parlamenter sistemin bekası-İşsizlik-Tüketim ve Rant ekonomisinden çıkıp Üretim ekonomisine yönelme-sağlık-Eğitim-Dış politikada ki çıkmazlar. Vs. Hemen -hemen sorunu olmayan alan yok gibi. Bu ve benzeri sorunların plan ve programıyla zaman ve kaynak belirlemek suretiyle meydanlarda anlatılması gerekir. İkili diyaloga dönüşecek tartışma ve ağız dalaşlarının ülkenin içinde bulunduğu karanlık tabloyu aydınlığa taşımayacaktır.
Her seçimde olduğu gibi bütün partiler iktidara geldiklerinde uygulayacakları plan ve programdan ziyade adeta seçim rüşvetine dönüşen açıklamalarda bulunuyorlar. Daha önceki yıllarda Ecevit hükümeti döneminde “Rahşan affı” diye adlandırılan Genel af uygulaması ters tepmiş ve halkın itirazlarına rağmen hayata geçirilmişti. Yaşanan ekonomik krizde Başbakanlık merdivenlerine yazar kasa atılmış protestolara neden olmuştu. Sonuç beraberinde yenilgiyi getirerek iktidarı kaybetmelerine neden oluşturdu.
Bu gün de benzeri olaylarla karşı karşıyayız. Bu defa iktidarın büyük ortağının af yok demesine rağmen küçük ortağından af teklifi seslendirilir oldu. Geçmiş zamanlarda ki gibi ilk oluşum için ortaya atılan teklif aslında büyük ortağın hayır demesine rağmen “İstemez görünüp ama sen yine arka cebime koy” diye seslendirmeye alındı. Bu durum sonuçta büyük ortak tarafından sürpriz bir kararla “Ne yapalım ortak bunu istedi kıramadık” diyerek seslendirilecektir. Neden derseniz, geçmişte hayata geçirilmesi düşünülen kararlar ne hikmetse hep küçük ortağın sözcülüğü üstlenmesi ile hayata geçirilmişti. Erken seçim yok derken ani ve baskın bir seçim kararı açıklanmadı mı? Tabiidir ki bu tür uygulamalar toplumda güvensizlik, siyasete olan inanç ve güveni ortadan kaldırıcı nitelik taşımaktadır.
Bu gün seçimlerin yaklaştığı şu günlerde meydanlarda açılan masalarda “Koş vatandaş koş batan geminin malları bunlar” diyerek vatandaşa seçim rüşveti verircesine seslenilmektedir. Seçim rüşveti olarak adlandırdığımız plansız-programsız alt yapısı oluşturulmadan, finans kaynakları ve zamanlaması yapılmadan fütursuzca seslendirilmektedir. İmar affı gibi ciddi ve araştırılması gereken konular ortaya atılarak seçim rüşveti gibi sunulmaktadır. İlerde böylesi konuların Rantiyeciler tarafından kullanılacağı sorunları kartopunun yuvarlanarak büyümesi gibi tekrar karşımıza çıkacağı unutulmamalıdır. Suçlular af ile cesaretlendirilmemelidir.
Yine vergi affı da aynı akıbete uğrayacaktır. Vergisini günü gününe ödeyenin ne günahı vardır. Oy uğruna böyle bir af dürüst vatandaşı üzdüğü gibi vergi vermeyip, af nasıl olsa gelir diyeni de cesaretlendirecektir. Vergisini gününde ödeyeni cezalandırmaya kimsenin hakkı yoktur. Rahmetli Süleyman Demirel’in Isparta da yaptırdığı Üniversiteye, siyasi muktedir seçim meydanlarında “Isparta’ya Üniversite’yi kim getirdi?” diye söylediğinde “Sen getirdin” diye cevap veriliyorsa soranın da söyleyenin de önünde gözyaşı dökmek acınacak halimize ağlamak gerekir. Fütursuzca marsa beş şeritli yol yaptık yol dendiğinde de şaşırmamalıyız. Bunların seçim meydanlarında dillendirilmesi bile abesle iştigaldir. Ülkenin girdiği karanlığı aydınlatan çözüm getirici demeçler olması mümkün değildir.
Toplumu yalanla kandırmanın-uyutmanın ötesinde siyasetin ne kadar omurgasızlaşarak ayağa düştüğünün ibaresidir bunlar. Rahmetli Ecevit’in 1975’te kurduğu ASELSAN’ı da biz kurduk, Kıbrıs Harekâtını da biz yaptık denirse şaşırmamak gerekir. Bu kadar uçuk-kaçık sözlerle meydan mitinglerinde sarf edilen demeçlere halkımızın inanacağını mı sanıyorsunuz? Her kes ak koyun değil ki! Halkın karnı arkası boş yalanlarla-beton ile doymuyor artık. Halk işsiz ve aç ekonomik zorluklarla dışarıda ezilen onuruyla yaşamak istemiyor. Bunlara çözüm üretecek derman olacak bir muktedir arıyor seçim rüşveti değil!