Şimdi salın Demirtaş’ınızı
Kürsüye çıktığında, kendine özgü bir parmak sallayışı vardı. Sağ elinin işaret parmağı ile orta parmağını birleştirir, karşısındaki topluluğu veya kelimeleriyle hedef aldığı siyasî rakiplerini paylarcasına gürlerdi.
Bir de kendinden menkul kıymetlendirmesine göre ‘Türkiye’nin en iyi hesap uzmanlarından birisi olması’ dolayısıyla, hesap sormayı çok iyi bilirdi. En iyi sorduğu soru da; “Hangi gerekçeyle?” olurdu.
“Selahattin Demirtaş, hangi gerekçeyle tutuklu bulunuyor?”
Siz istediğiniz kadar, “Selocan’ınız, başka suçlarından dolayı kesinleşmiş hapis cezası olduğu için hapiste bulunuyor…” deyiverin; duymazdı bile.
Yakın zamanda Selo’nun yanına Osman Kavala’yı da iliştirerek, “Derhal salıverin!...” diye gürlemeye başlamıştı.
Genel Başkanlık koltuğundan gidince, ‘siyasetin yargıya talimat vererek’ hapisten suçlu saldırtmasına dair uçuk hayalleri yarım kaldı.
NEYDİ KOBANİ MESELESİ?
Şimdi…
‘Kıymetliniz’, salıverilmesini talep ettiğiniz ‘Kobani Eylemleri Davası’nda 42 sene hapis cezası aldı. Diğer işbirlikçileri de değişen sürelerle hapis cezasına çarptırıldı.
Gözden kaçmaması gereken bir husus da davada yargılanan 108 sanığın yaklaşık üçte ikisinin firarî olması. Yani ‘Dağ’dan gelip eylemleri kışkırttılar ve sonra inlerine döndüler. Muhtemelen birçoğu da ‘sarı torba’ya girmiştir.
Bir kez daha gördük ki, Türk Devleti erteler, ama unutmaz.
Peki, Selahattin Demirtaş ve şürekâsı, bahsekonu davada niye yargılanıyordu?
Hatırlamakta yarar var: ABD’nin, kendi laboratuvarında itina ile ürettiği DAEŞ terör örgütü, bu emperyalist ülkenin çökmeye niyetlendiği her yere önden gider, zemini hazırlardı.
Geriye doğru bakınız; güya Müslümanlık davası adına terör estiren DAEŞ’in ‘fethettiği’ her yere, hemen ardından PKK ve uzantısı örgütler yetişiyor… Beyaz Atlı Prens edasıyla, Büyücü Kargamel’i etkisiz hale getiriyor ve ‘işgal edilen yerleri kurtarıyor’du…
Senaryo böyle kurgulanmıştı. Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde, PKK ve yan kuruluşlarına böylece geniş alanlar açıldı.
Ha, bir de Türkiye, en büyük mağduru olduğu DAEŞ’e karşı verdiği canhıraş mücadele bir yana, FETÖ hainlerinin de yardımıyla, ‘DAEŞ’e destek vermekle’ suçlanıyordu.
MİT tırları da içeriye sızmış FETÖ hainleri tarafından bu amaçla Pozantı’da durdurulmuş; MİT mensuplarımıza silah doğrultulmuştu.
İşte o DAEŞ, 2014 güzünde, PKK’nın ‘Kobani’ diye ad verdiği, Suriye’nin Aynelarap şehrini kuşattı. ABD destekli PKK ve müzahir unsurlar, anında bir ‘Kobani mitosu’ üretmek üzere harekete geçti.
DEMİRTAŞ’IN İSYAN ÇAĞRISI
ABD, tazının yularını biraz uzatıp, tavşanınkini azıcık sıkıştırınca, PKK’nın siyasî uzantıları Türkiye’yi ayağa kaldırmak üzere isyan çağrıları başlattı.
Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın eş başkanı olduğu, dönemin PKK partisi, resmen karar alarak, ‘Kobani’nin imdadına yetişmediği’ bahanesiyle, Türk Devletine karşı isyan çağrısı yaptı.
Dağ kadrosunun da kışkırtmasıyla, onlarca ilimizde 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında cereyan eden ‘Kobani Terörü’ sırasında, 35 sivil ve 2 polisimiz şehit edildi.
Kurban eti dağıtırken PKK zağarları tarafından yakalanıp, işkenceyle öldürülen ve yakılan 16 yaşında Yasin Börü ve akranı çocuklar da, katledilenler arasındaydı.
Bu ‘isyan girişimi’ sırasında, yüzlerce kamu aracı da imha edildi
İyi de, Aynelarap’ı kuşatan ve ele geçirmeye çalışan Türkiye miydi? ABD maymuncuğu DAEŞ’in hesabı, niye Türk Devletinden soruluyordu?
İtin sahibi orada dururken, itin ısırdığı mağdurdan neyin hesabını tahsil edilecekti?
Kurdun kuzuyu yemeyi kafaya koyması kıssasındaki gibi… Önemli olan, Türkiye’ye karşı isyan denemesiydi; DAEŞ filan bu işin maymuncuk anahtarıydı.
VE NİHAYET ÇUKUR EYLEMLERİ
Evet… 6-8 Ekim ‘Kobani Terörü’, tam olarak bir isyan girişimi; baş faili de Selahattin Demirtaş idi.
Başaramayınca, bir yıl sonra, bu defa ‘Çukur Eylemleri’ devreye alındı. 7 Haziran 2015 seçimlerinden AK Parti tek başına iktidar olarak çıkamayınca, oluşan boşlukta Türkiye düşmanlarına gün doğmuştu.
PKK partilerinin yönetiminde olan Sur ve Cizre başta olmak üzere, birçok ilçede, belediye iş makinalarıyla kazılan çukurlar birer ‘kurtarılmış mevzi’ sayılarak, ‘özerklik’ ilanına kalkışıldı.
FETÖ’nün ordu ve polis içindeki hainlerinin iç sabotajlarının da etkisiyle, o isyan sırasında, yaklaşık 800 asker ve polisimiz şehit edildi.
Tabi Türk Devleti’nin kahredici gücü, vatan hainlerini, kazdıkları hendeklere gömdü.
Başa dönersek, Demirtaş ve şürekâsı, bunca suça rağmen nasıl salıverilecekti? İşin daha da vahimi, ülkeyi yöneten siyasî irade, bahsekonu suçluların salıverilmesi için, Türk Yargısına talimat mı verecekti?
Ve bu yapılırsa, ‘yargı bağımsızlığı’ nerede kalacaktı.
Parmağını ‘çift sallayan’ sabık CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve saz arkadaşları, şimdi salıversinler kıymetli Selocan’larını…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.