Tamam, evliya aramıyoruz. Ama…
Siyaset, ok gibi doğru durmaya çok da izin veren bir alan değil. Bunun varoluşsal gerekçeleri ve icapları var.
Birbirinden farklı anlayış, beklenti, inanç, düşünce ve yaşayışları olan milyonlarca insanın aynı anda onayını almak, yerine göre esnekliği, taktik manevraları gerektirebilir.
Bu gerçekliği yok saymıyoruz. Lakin, siyasetin bir ahlâkı da vardır ve olmalıdır.
İradesini devşirmek üzere toplumun karşısına henüz çıkmışken, dakika bir gol bir misali, yol arkadaşlarını satmanın nasıl bir siyasî ahlâkı olabilir?
Birlikte yola çıkmış 6 siyasetçi…
Oturdukları masanın altında daha başkalarının da olduğu, fakat görünmek istemediği bir yoldaşlık hali…
Defalarca toplanıp, saatlerce konuşup, sonra da sade suya tirit bir açıklamayla geçiştirilen mesai israfları…
Masa sakinlerinin, “Birlikte yöneteceğiz. Her kararı, oybirliğiyle alacağız. Aksi halde kriz çıkar, masa dağılır…” yollu, birbirlerine dönük tehditleri…
Masa, illegal ortaklarını da omuzlayarak, 14 Mayıs’a kadar kör-topal ilerledi.
Bu süreçte, masa sakinlerinin bir kısmı, illegal ortakları görmezden geldi; sanki masanın altında sürekli ayağına dolanan ‘şey’i, masa ağasının kedisi ‘Şero’ varsayarak yutkundu.
Yani herkes birbirini aldatıyor, birbirini dolandırmaya çalışıyordu. Nitekim dolandırdı da…
Tabanı ve oyu olmadığı halde, sırf adaylığı masada onaylamak karşılığı elde edilen 39 vekillik… Az tırtıklama sayılmaz.
Büyük belediyelerden akıtılan kaynakların boyutunu henüz bilmesek de en ‘İYİ’sinden ortaya saçılan kepazelikler, söğüşlemenin boyutları hakkında az da olsa fikir veriyor.
Akçeli rezillikleri şimdilik bir kenarda bırakalım; zire bu hamur daha çok su kaldırır.
Seçimin ilk turunda istediğini elde edemeyen ‘masa ağası’, can havliyle yeni müttefikler edinme çabasına girdi. 18 aydır birlikte yürüdüğü yol arkadaşlarından habersiz, kaşla göz arasında ittifak protokolleri imzaladı.
Kepazeliği öğrenen ortaklarına; önce “Yok öyle bir şey…” diye yalan söyleyen, az bir zaman sonra da, “Pardon, protokol imzalamışız…” pişkinliği sergileyen bir ‘Başkan’ adayı…
ÖKÜZ ÖLDÜ, ORTAKLIK BOZULDU
Nihayet 28 Mayıs’ta seçim kaybedilince öküz öldü, ortaklık bozuldu. Artık kimsenin kimseye ihtiyacı kalmadı. Herkes 18 ay boyunca eteğinde biriktirdiği taşları, masa arkadaşlarının kafasına atmaya başladı.
Hanımağa, ortakların hepsinden celalliydi. Ağzından köpükler saçtığı kürsülerden, beraber yol yürüdüğü masa arkadaşlarına demediğini bırakmadı. Hatta kendi partisinin yöneticilerine, hakarete varan laflar saydırdı.
Sonra… Sonra dağılma başladı. Hanımağanın partisinde ‘devedişi’ öneminde sayılan adamlar isyan bayrağını çekti. Hanımağaya ağır suçlamalar yöneltip, ayrılanlar oldu.
Lakin rezaletin daha büyüğü, seçimlerin iki turu arasındaki süreçte masadışı siyasetçiyle yapılan protokolün ifşasıyla ortalığa saçıldı.
Masa ağası, diğer ortakların hepsini aldatarak, seçim kazanma uğruna, masaya hiç oturmayan birine inanılmaz tavizler vermişti. İmzalanan protokole, nice bakanlıklar ve güvenlik bürokrasisinin, az bir oy karşılığı satılması sakilliği girmişti.
Böyle bir satış karşısında, masa ortaklarının hepsinin isyan etmesi beklenir, değil mi? Yok, öyle yapmıyorlar. Çünkü herkes, masadan nemalanarak kalktı.
Lakin… Masanın altında yer alan illegal ortak memnuniyetsizliğini beyan etti. Gerçi illegal partiyi bağlayacak bir açıklama değildi; ama hiç değilse, ‘aldatılmışlığı’ dile getirmesi bakımından önemliydi.
YA ÖTEKİ PROTOKOL?
Protokol rezaletinin birinci perdesini gördük. Ya ikinci perde? Masa ağası, masanın altında gizlenen gizli ortağını, açık desteğini almak üzere ziyaret etmişti.
Bu ziyarette, illegal parti ile bir protokol imzaladıkları, haber kaynaklarına sızmıştı. Hatta illegal partinin gayri resmî bir sözcüsü, “Bizimle mutabakatını açıkla, yoksa biz açıklarız…” yollu tehdit bile etmişti, masa ağasını…
Çapraz köşedeki masadışı aktörle imzalanan protokolün ıslak imzalı sayfası, bizzat imzalayan tarafından ifşa edilince, illegal kanat fena halde bozuldu.
Bozulmasına bozuldu da, masa ağasıyla imzaladıkları ve muhtemelen illegal hükümler de içeren protokolü açıklamaya cesaret edemedi.
Hadi daha açık söyleyelim: Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, HDPKK ile nasıl bir protokol imzaladı? Terörün legal zemindeki uzantısı olan bu parti ile hangi ilkeler doğrultusunda bir mutabakata vardı? Hangi bakanlıkları ve bürokrasinin hangi kademelerini Kandil’in emrine amade kılmayı vaat etti?
Evet, bir seçmen ve vatandaş olarak bunları bilmeye hakkımız var.
Kimseden evliyalık beklemiyoruz…
Lakin, siyasetin de bir temel ahlâkı vardır. Eğer bu ahlâk da kaybedildiyse, vay gele halimize…
İYİ Parti Milletvekili Adnan Beker’in bir TV yayınındaki sözleriyle aşikâr olan gerçeklikle lafı bağlayalım: “İyi ki seçimi kazanamamışız. Yoksa halen kabine kurulamamış olurdu…”
Gerçekten 28 Mayıs’ta uçurumun kenarından dönmüşüz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.