Nihat Kaşıkcı

Nihat Kaşıkcı

Türk Milleti bu kumpası kırmalı

Türk Milleti bu kumpası kırmalı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, haddini hududunu aşan Amerikan Büyükelçisi Jeff Flake’e anladığı dilden ayar verdi.

Mesaj yalnızca ona değil; başta Almanya ve İngiltere olmak üzere, bilumum haddini bilmez AB büyükelçilerine idi.

Ne yapıyor bu hadsizler?

Bulundukları ülkenin Cumhurbaşkanı’na sundukları ‘Güven Mektubu’ sayesinde ‘misafir’ statüde olduklarını unutup, seçim sürecindeki ülkenin demokratik tercihini manipüle etmeye çalışıyorlar.

Peki, ne istiyorlar aziz Türk Milleti’nden?

Biraz gerilere gidelim.

Milletin iradesini eğip bükemedikleri için, AK Parti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a 2011 yılına kadar tahammül gösterdiler.

Doğrusunu Allah bilir, muhtemelen bu tahammüllerinde, Kraliçe’nin büyük teveccühlerine mazhar olan gül gibi birilerinin emniyet sibobu kıvamındaki mevcudiyetinin de etkisi olmuştur.

2011’den itibaren, MİT Başkanı üzerinden bir kanırtma denemesi başladı.

Zira Türk Hükümeti, AB ile olan umutsuz aşkın beyhude bir arayış olduğunu, bizzat AB’nin ikiyüzlülüklerini faş etmek suretiyle Türk Milleti’ne göstermiş ve rota değişikliğinin işaretlerini vermeye başlamıştı.

Batı denilen fitne-fesat membaı, Türkiye için kararını vermiş ve kalemini kırmıştı.

FETÖ hainlerinin en kullanışlı aparat olduğu bu süreçte, önce MİT Başkanı hakkında ‘İran’a çalışma’ ithamları piyasaya sürüldü.

Hatta İsrail’in en yetkili ağızları, MİT Başkanı’nın İran’la irtibatlı olduğunu dillendirdi.

Şubat 2012’de, Başbakan Erdoğan’ın tam da önemli bir ameliyata gireceği saatlerde, FETÖ savcısı olan hain, MİT Başkanı’nı, tutuklama amacıyla ifadeye çağırdı.

Tuhaftır, ameliyat için hazırlanan Başbakan Erdoğan’a o anda ulaşamayan MİT Başkanı, dönemin Cumhurbaşkanı’nı arayıp durumu ilettiğinde; “Ne var canım? Devletin savcısı ifadeye çağırmış. Git ver ifadeni.” şeklinde, gafletten mi yoksa başka bir şeyden mi olduğunu anlayamadığımız bir cevap aldı.

Sonra bazı merkezlerden, “AKP üst düzey yöneticileri, İranlı kadınlarla Mut’a Nikâhı kıydılar.” şeklinde tuhaf yalanlar pompalandı.

Kimse de sormadı, “Yahu, AKP’lilerin ilave eş almak için İranlı kadınlara ve Mut’a Nikâhına ihtiyacı mı var?” diye…

Derken, 2013 Mayıs’ında IMF’ye borcunun son taksitini ödeyen Türkiye, ‘IMF’nin Türk Hükümeti Nezdindeki Temsilcisi’ Ali Babacan’ın üstün gayretlerine rağmen, bu uluslararası yıkım örgütüyle Stand-By Anlaşmasını yenilemeyeceğini, yani paçasını bir daha bu şer odağına kaptırmayacağını ilan edince, Gezi Parkı Ayaklanması başlatıldı.

Ayaklanmanın baş aktörlerinin, İstanbul Emniyeti’nde ve Valiliğinde yuvalanan FETÖ hainleri olduğunu ise çok sonraları öğrenebildik.

Mısır’da halkın seçtiği Muhammet Mursi’yi deviren ayaklanma ile eşzamanlı başlatılan Gezi Ayaklanması başarısız olunca, devletin ciğerlerine yerleşmiş FETÖ hainlerinin 17-25 Aralık 2013’teki ‘yolsuzluk soslu’ darbe girişimini yaşadık.

Hemen birkaç hafta sonra, Jandarma’daki FETÖ elemanları ile savcılarının başrolde olduğu MİT Tırları operasyonu geldi.

Devletin ekmeğini zıkkımlanan vatan hainleri, Türkiye Cumhuriyeti’ni, ‘DAEŞ’e yardım ediyor, savaş suçu işliyor’ iftirasıyla, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılatmak için MİT Tırlarına operasyon çekmişti.

Bu da işe yaramayınca, 6-7 Ekim 2014’te, bugün Silivri’de meskûn olan hainin çağrısıyla Kobani Ayaklanması denendi.

Yetmedi…

Usulca gidip kendilerine teslim olan kullanışlı aparatları İranlı Reza Zarrap’ı Mart 2016’da, İran’a ambargoyu delme bahanesiyle, tutukladılar önce.

Onun düzmece itirafnameleriyle, o ara hasbelkader ABD’de bulunan Halkbank Genel Müdür Yardımcısı’nı derdest ettiler.

Derken, davanın sanığı Reza Zarrap ‘tanık’ sıfatına terfi ederken, Halkbank yöneticisi ‘sanık’ ilan edildi.

Böylelikle, ekonomik saldırılarla da desteklenerek, Türkiye üzerinde ağır bir baskı hedeflendi.

Türk Devleti ve onun Reis’i, tüm bu hainliklere geçit vermeyince, son kozlarını 15 Temmuz 2016’da oynadılar.

Fakat bu sefer kafalarını Türk Milleti’nin çelik iradesine çarparak tuz-buz oldular.

Yine de vazgeçmedi, İblisin Çocukları.

Küresel Şeytan’ın başı, daha Başkan olmadan önce, “Kürt muhalefetini (PKK diye okuyun) de dâhil ederek, tüm muhalifleri birleştirip, Erdoğan’ı indireceğiz…” müjdesini verdi, içimizdeki hainlere.

Bir yıl önce 6’lı kumar masası kurulduğunda, kimse inanır mıydı, HDPKK’nın da o masada alenen yer alacağına?

Dirhem dirhem yediriyorlar.

Kandil’deki terör baronlarından, Kılıçdaroğlu’ya destek açıklaması yapmayan kaldı mı?

Yasal uzantılarını saymaya zaten gerek yok.

İşin daha da acı yanı, 6 partiyi temsil eden zevatın, marifetmiş gibi ellerinde tutarak poz verdikleri Ortak Politikalar Belgesi, Kandil Baronlarının talepleriyle birebir örtüşürken; kendisini ‘Milliyetçi-Muhafazakâr’ pozlarında yutturan şahısların, “HDP’nin gölgesinin olduğu yerde biz olmayız.” havalarında nutuk atmasıydı.

Yahu ne gölgesi, PKK tüm varlığıyla o masadaydı, içinizdeydi, beyninizdeydi, kin ve nefretle dolu yüreğinizdeydi.

Yüce Türk Milleti!...

Dıştaki düşman ile içimizdeki hainlerin kurduğu bu kumpası, Yüce Allah’ın izni ve yardımıyla ancak sen kırabilirsin.

14 Mayıs sadece bir seçim tarihi değil, Türk Milleti ve İslam Ümmetinin kader günüdür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nihat Kaşıkcı Arşivi