Üzgünüm size “gözyaşı yemeği” pişirmek istemezdim
Dünyanın ilk kurulduğu “İLK-EL YAŞAM” nasıl doğallığın temsilcisiyse, bugün o neslin devamı olan bizlerse insanlığın “2019.19’LU ŞİFRESİYLE BİRLİKTE “BAHTSIZ İNSANLIĞIN SON SÜRÜLERİYİZ” çünkü feleğin yedi katındaki yıldız efsanelerine kaldı işimiz. Hele bir katı var ki boşluk-karanlık gibi her şey, gerçek mi yalan mı belli değil. Müneccimliğe ihtiyaç kalmadı bilen biliyor dünyanın kaderini artık.
Kabul etmemiz gereken düşündüren gerçekse, herkesin kendine göre doğrusu olduğu. Bu yüzden değil midir tarihin bile baştan sona çelişkili yazılması çünkü aynı rüya ile gerçek arası çok şey.
ÇIKAR-ÇIKARCILIK; YUMURTA GİBİ NEYİN NE KADAR HARCANDIĞINA BAKMAZ, NE KADAR ÇOK DOYMAK İSTERLERSE BESLENEKE O KADAR ÇOK ŞEY VAR Kİ…
Anlamsız şeylere anlam yükleyen biz insanoğulları güzel kelimelerle insanları oyalamak yerine gerçek bir dünyada neyle karşılaşacağımızı bilmek, ona göre önlem almak akılcı düşünmek insanların hakkı.
Önce hiç kimseyi geliştirmek istemediler sadece kendileri kazansın diye inanılmaz taktikler uygulamışlar sonrasında kazandıkları güç onları mutsuz etti bu sefer olmayan şeyle bile mutlu olan insanoğluna lüksü, modernliği göstererek kültürü bin parçaya böldüler. Kendi saf dünyasından pırıltılı yaşama yetişemeyen çok kişi bir şeyleri elde etmek için kötülüğe başvurdu. Kişisel masum sorunlar birdenbire çok şeyi sorunlu yaptı ve kültürü taşıyan herkes değişip dönüşerek yenilikleri görünce, aslını unuttu. Basit gibi görünen sorunlar öyle büyüdü, öyle çoğaldı ki içinden çıkılmaz oldu. Irklar karıştı. Kötüyle hiç kimse yarışamadı ve dolaylı olarak kötülük öne geçti. Tüm sorunlara düzelir diye iyimser gözle bakan çok şey kötülüklerin kurbanı oldu.
Hep bir suçlu arandı ancak bulunamadı. Anlamsız nesnelere yüklenen anlam yüzünden sadece onları söyleyenlerin ve yazanların seçtiği “KELİMELER” suçlandı. Peki bu insanları bu kelimelere iten neydi, gösterilen yol. Öyle bir yol yoktu ki. Herkes bir yol tutturunca da yolcu çoğunlukla yolda kaldı ya da çıkmaz yolla karşılaştı. Yolunu değiştirip bilinmezliğe yürüyense soyuldu.
Koskoca dünya, bugün gözlerinin önünde cereyan eden yoksulluğu, işsizliği, adaletsizliği bilmiyor mu, biliyor, görmüyor mu görüyor. Neden çözmüyor? İstemiyor. İstese çözerdi.
Hani bir şiiri vardır Ömer Hayyam’ın…
BIRAK ACI YÜREĞİNDE KONAKLASIN.OLMAZA ÇARE ARAMA…
KİMSE SANA GÜLMEDEN SEN ACIYA GÜLÜMSE, YAŞAMANA BAK…
Bir türlü birbirinden ayrılamaz sebep-sonuç ilişkisi olarak sanki tüm suç dünyaya gelen insan yavrusunun suçuymuş gibi gen evlilikleri kanı bozuk diye tabir ettiğimiz KÖTÜ-LERİN devamıydı aslında yani dünyada her şey maya gibi bulaşıcı.
Evet kabul etmiyoruz ancak bizler sadece birkaç kuşağı biliyoruz geriye doğru kim kimden yavrulamayı devam ettirdi bilmiyoruz. Can mayamıza bakmak lazım.Nasıl bir iklimde doğduk, hangi annenin kucağında büyüdük, korunma, barınma, beslenme ve eğitimle nasıl bir geleceğe gözümüzü açtıysak onların sorunlarını, bekli de kaderlerini bir kuşak sonrasına taşıdık. Gerçek biraz acı ancak bizler sadece soy süren yaratıklar gibi sadece kullanıldık. Sonrasında içimizde sevgi varmış gibi kendimizi yıldızlara uydurduk yani kılıktan kılığa giren tek mahluk biziz sanırım her şeye kolay uyum sağlayan.
Hiçbir zaman kendimiz olamadık. Başkalarının sorunlarını sırtlandık, yürüdük. Ağırlığıyla çöktük kaldık şimdi de.
Nasıl gözle bakmayı biliyorsa, öyle gördük, hangi inanca sahiplerse hiç araştırmadan inandık sorgulamak zaten yok çünkü dünyada özgürlük diye bir şey yok var zannediyoruz ancak nasıl ve kimler tarafından yönlendirdiğimizi, yönetildiğimizi bilmiyoruz çünkü insan gibi nasıl yaşanılır? Bilmiyoruz.
Kendimizi masumken nasıl suçlu görebiliriz ki ancak bir bakıma da onlar tek başlarına hiçbir şey yapamazlardı bizlerde destek olmasaydık.
Mesela dünyayı betonlaştıran halk değil, Ormanları yakan, yaktıranda ancak gerçeği inkâr edemeyiz yaptıran varsa yapan da bizleriz.
Zaman zaman duyarız hiçbir faydası olmayan küresel iklim saçmalıklarını, durmadan ağaç dikerler kime ne faydası var yarısı kurur yok olur çünkü Ekim ayında dikilip fidanlar bunu bile bilmeyiz. Fidanların gübrelenmesi için serbest beslenen hayvanlara ihtiyaçları var.Bir yandan kimyasalları verip toprağı zehirler diğer yandan toprağın altındaki bize gübre yapan hayvanları hallaç pamuğu gibi toprağı ters çevirerek işlerseniz daha fazla tüketimin sonu bu.KITLIK
Denizlerdeki ısınmanın felaketler getireceğini, susuzluğun bir gün her şeyden kıymetli olacağını söylerken diğer yandan zevk için yaban hayatı yok eden binlerce avlanan insan var.Gelir getiren şey kötüyse bile destekleniyor oysa yaprak kıpırdasa duyuyorlar.
Kullandığımız kelimeler bile bin bir süzgeçten geçerek fikirleri çalıyorlar. Aylarca yanan ormanlarla birlikte dünyanın mahvolmasına göz yumdular ve bu vesileyle istemediğimiz şeyleri düşünmeye bile muhtaç bıraktılar.
Dünyadaki tüm sorunlar toprak kavgalarından çıkardı. Birçok suç ister tarla olsun ister ülke, sınırların çekilmesiyle oluşmuştur oysa hava, su ve toprak hani tüm canlılarındı. İnsanoğlunda göz koyma hastalığı herkesi ve her şeyi birbirine düşürdü çünkü güzel şeye, yere herkes sahip olmak istiyor.
Şimdiye kadar sorunu üreten sistemse bile sorunların hesabı da çok iyi biliyor ancak toplumun gelişmesi için çalışanlarsa boşuna oyalanıyor.
Ülkeye giren kişilere verilen sayılı günler, sınırlı haklar, özellikle bir türlü doyuma ulaşamayan cinsel davranışlar(Buna çare olarak hiç kimse bir şey yapamadı)aile olma ve dağılma en önemlisi sahipsiz bırakılan çocuklar, çocukların kötülüklere itilmesi, anlamsız saçma göçler insanları birçok suç’a itti.
Şuç, kodese gönderdi. Kapatılan yerlerden kurtulmak için bir sürü yalanlar söylendi hatta buna da onca okul bitirmiş avukatların birçoğu eşlik etti. Yargılama cezayı, ceza bu sefer toplum tarafından dışlanmayı getirdi ancak daha vahimi yazılı yada görsel basına da gün doğdu.
İnsanı sanki duygusuz bir paçavraya çeviren, gerekli önlemi almayan birçok sistemsel düzendeki boşluklar bu işlerden beslenen birçok şey ve sonunda herkesin birbirinden bıktığı, usandığı modern dünyada çok akıllı kişiler teknolojiyle insanlığı vurdu.
Birden bire salgın virüs ortaya çıktı ancak bunu çözüm olarak düşünen her kimse canlı her şeyin isterlerse yedeğini üretsinler, DNA, RNA’yı yedeklesinler insanlığın kökünü kurutamayacaklar. Tek bir kişi bile kalsa dünyada bir şekilde başının çaresine bakacak ancak kendileri gerçek bir duygu ve sevgi bulamayacaklar, soylarını süren her kimse…
Modernliğe hiç kimse karşı çıkmaz ancak ilkelden bu güne nesil sürdüren kuşakları hiçbir dönem yığınla toprağa canlı fosil yakıt olarak koymadı. Hiçbir insanoğlu hak etmedi bunu hem de Allah’ın canlılara bahşettiği oksijen dolu dünyada bir virüsle oksijensiz bırakarak.
Dünyada insanlar her zaman ikiye ayrılır bir kötü vardır birde iyi, güzeli, çirkini, çalışkanı, tembeli, sorunlusu, sorunsuzu, doğrucu, yalancı, okuyan, okumayan, yazan yazmayan, düşünen, düşünmeyen, seven, nefret eden diye uzar gider liste.
İyi insanlar kötü insan arasındaki fark neredeyse uçurumdur.
Ne dünyayı yönetebildiler ne insanlığı. BAŞARI SAĞLAYAMADILAR.
Kalkındıran her zaman halk oldu. Evindeki tahta divanını ateş yakışsın diye vermediler mi, yataklarını savaş yaralılarına, üşümesinler diye şişler neler örmedi ki her şeyimizi verdik şimdi sıra canımızda..
Kötü insan toplumun, devletin her şeyin başına gerçekten beladır, BAŞ EDİLEMEZ ÇÜNKÜ KÖTÜDÜR. İyi insansa kalbinde kötülüğü yeşertemeyen saf bir yapıya sahiptir. Tek suçu kötülükten uzak düzenli bir yaşam sürer, borçtan korkar, erdemlidir, devletine inanan dürüstlükten yana olandır hatta zamanı geldiğinde ülkesi için canını vermekten çekinmez çünkü yapılacak bir şey varsa ülke ve insanlık hayrına her şeyi yapar. İşinden evine gelir, dedikodu yapmaz, atışmalara kanmaz, ortalığı karıştırmaz ancak böyle bir insan dünyaya yüktür.
Bankaların birçoğu da böyle insanı istemez, sevmez çünkü ödemeyecek ki elinden avucundan her şeyi alsın. Sağlığını kaybetsin ki hastaneler yapılsın.
Dünya insanoğlunu istediği gibi evirecek, çevirecek, değiştirecek robotlaşmış bir yapı ister hani yüzyıllar öncesinde kaldırılmış krallık ya da köleliğin modern olanını.
Onlar ne derse o.
Yani dünyanın çok az yerini kaplayan insanlar artık 2020 ile birlikte tarihten gözle görünür şekilde virüsle siliniyor görünen o ki avcı topluluklarla başladığımız dünya hayatına yine aynı ancak robotlaşarak devam edeceğiz.
Dert kapımızda, virüs belası içimize kadar girdi, girmeye de devam edecek. Bitmeyecek.
Biz canlı- kanlı insanlarda iyiliklerimizin karşılığı olarak hiç hak etmediğimiz bir şekilde insanlığın son temsilcisi olarak toprağı zenginleştiren fosiller olacağız. Geriye kalan kişiler kontrol altına alınması anormal bir şey değil, normal çünkü sistem böyle işliyor.
Yakın zamanda ülkelerin birbiriyle uğraşması bitecek çünkü dünya birleşecek. Birleşmek zorunda.
Kavga etmek hiç birimize artı getirmeyecek. Biz insanlara düşen görev her zamanki gibi kabullenmek. Asırlar boyunca hiçbir değişim bu kadar insafsızca olmamıştır ancak hiç kimsenin umurunda değil hızla anormal çok şey hayatımıza girecek. Tarih sayfaları 2019-2020 yılına geçişte insanlığı virüse yığın yığın kurban etme yılı olarak yazacak ancak artık bunun hiç bir önemi kalmayacak…
İYİ İNSANLARSA CAN BEDENDEN ÇIKANA KADAR OLUMSUZLUKLARA KAFA YORMADAN YİNE İYİLİK EDER AYNI MAHALLE ARALARINDAKİ KÜÇÜK ESNAFLAR GİBİ.
GERİ ALAMAYACAĞINI YADA GEÇ ALACAĞINI BİLSE BİLE VERESİYE’Yİ BÖLEREK “VER” “ES” YANİ VER, İYİLİK OLARAK ES DER. İYİ İNSANLARIN VAR OLDUĞU BİR DÜNYADA İNSANLIĞIN DÜNYAYI AYAKTA TUTTUĞUNA İNANDIĞI İÇİN VERİR. EVET VERESİYE DEFTERİ KABARDIKÇA İŞLETMESİNE “VERESİYE VERİLMEZ” YAZAR ASAR ANCAK YİNE DE VERİR ÇÜNKÜ “İYİLİK HEP YEMİNE TÖVBE ETTİRİR” 2020’yi İYİ ESNAF OLMASAYDI, ÇOK ŞEY YIKILIRDI
Ancak bu sefer durum farklı. Ona-buna, yalandan ayrılamamış doğruların açıklamalarına kafa yormak yerine görünen o ki gelecek hızla teknolojiyi getirecek yani önlem almamız gereken önemli şeyler var.
İlki şunu kabul etmeliyiz ki karşılaşacağımız gerçek hayatımızın tamamının sanallaşacağı. Bundan hiçbir şekilde korkmayacağız çünkü kabul etmekten başka hiçbir çare yok.
salgın-pandemi demek, herkese bulaşacak demektir. Aşıyla geçiştirilecek bir şey değildir çünkü dünyayı sardı artık mecburen öyle veya böyle virüsle tanışacağız.
Yardımlaşmayı seven biz insanlar elimizden gelen her şeyi yaptık, mahalle bakkalları veresiyeyle maaşı yetmeyen yada geliri olmayan insanları doyurdu, bazen bakkal defterlerini ödeyen hayır severleri duyduk, sağlık sektöründe çalışan herkes, emniyet güçleri, temizlik işçileri canla başla süreci atlatmak için çalışırken evlerine bile gidemediler, çocuklarını göremediler, izinler, tayinler, istifalar kalktı hatta canlarından bile oldular.
Bir yandan dünya çok acı şeyler, büyük ağrılı sancılı bir hastalıkla bir nefese muhtaçken yine de “UMUT” her şeyden önemlidir bunu unutmayalım. Belki de gerçek tamamen bizim bilmediğimiz gibidir ancak önlem tedbiri, tedbir takdiri ilahiyi getirir. İnsanlar hangi dinden olursa olsunlar ya da dinsiz Allahın varlığını inkâr edemezler çünkü dünya yeraltısıyla-atmosferiyle içerisindeki bitkisinden hayvanına yada insanına kadar tüm canlılarıyla mucizelere gebe olabilir her şey mümkün.
Dünya sevinçleriyle ve hüzünleriyle mükemmel bir yer. Akıl sır erdiremez hiç kimse, teknoloji bile.
Basit şekilde duyguyu ifade eden zihnimizdeki us, mantık, kalbe düşen aşk ve bizi umutsuz bırakan ne varsa felsefeye göre düşünüyoruz, fikir üreterek uyguluyoruz sonrada sonuçlarına katlanıyoruz sahi biz kimiz, bilmiyoruz. Bizler bilinenden bilinmeyen ilim-bilim yerine çok saçma şeylerle uğraştık ve kişisel mutluluğu bile insanca yaşayamadık. Karşımızdaki kişilerde bizim gibiydi neden başkalaştı? Anlamadık.
Herkesi sevdiğinden uzaklaştıran ve ayıran, dünyayı allak bullak eden, çaresizlik içinde bir nefese muhtaç bırakarak bu durumla alay eden o gözler de bir gün yok olacak. “Kötülerin” demiyorum lütfen vurguya dikkat edelim “kötülük” için dahi kullanılan herkes “kötü” sınıfına girer.
İyilerle kötüler arasındaki farkı dünya edebiyatını okursak şiirler, şarkıları, türküler belki de yemekler bile acıdan doğdu.
Kimbilir… Zaten dünyada hiçbir şey net değil.
Bir varız bir yokuz görüldüğü gibi. Dün sel felaketi, önceki gün deprem, yarın yangın ve şu anda virüs var hayatı yıkan.
Hazırlıklı olmalıyız çünkü son çırpınış fayda etmeyebilir.
Öyle bir gün gelecek ki tarımı istesek bile yapamayacağız, sevsek bile kavuşamayacağız, istesek bile sevişecek kişi tentene olmayacak, düşünsek bile hissetmeyeceğiz yani artık her şey kendi kendimize tek başına yaşanacak. Bu yüzden artık hiç kimseyle kavga gürültü etmeyen, gelecek sanal değişikliklere ve gelişmelere boyun eğen kazanacak oda virüs onu alıp bu dünyadan gitmezse.
Öncelikle kişisel mesafe ve temizliğe, kanunlara kurallara dikkat etmek gerekiyor en önemli önlem bu.
Sanal dünyada her şeyin sanal olduğunu düşünürsek paradan, iletişime, inançtan ibadete, alışkanlıklardan aykırılıklara her şeyin evimizde, içimizde olacağını kabul etmeliyiz yani gizli saklı bir dünya artık mümkün değil kaçan değil hayat dalı kırılmış olanlar kurtulmuş olacak çünkü bu zihniyetle her şeyi birden bire kabul etmek mümkün olmayabilir zor bir süreç.
Aşıyla ya da daha farklı şeyle başımızdan şu salgını savsak bile bir gün bu rüyadan uyandığımızda artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.
Tek dünya, tek yönetim, tek din her neyse karşılaşacağımız düşündüren gerçek bu.
Hep hayalini kurmuyormuyduk özgürce dünyayı dolaşmanın. Bu sefer ne şanssızlık ki beklide hiç kimse bize karışmayacak ancak anlamı kalmayacak.
Ev, eşya, bina, tarla, para hesabını bırakalım iyiliklerle yarışalım en azından onurlu ve gururlu duruştur bu.
Selam olsun kültürü harmanlayıp ev, eşya, bina, para hesabında değil de onurlu ve gururlu bir şekilde iyilikle yarışana.
YOLUN AÇIK OLSUN İNSANOĞLU…