Yalansız dönmüyor dünya
Bazı yalanlar vardır ki ortalığı sakinleştirmek, yatıştırmak için söylenir. Bunlar pembe yalanlardır. Ortalık yatışınca da gerçek anlaşılır her şey yerini bir tebessüme bırakır. Ancak bazı özür bile kabul etmeyen yalanlar vardır ki hoş karşılanmadığı gibi yüzlerde tebessüm yerine nefret ve kin bırakır. Ortaya çıkan sahibine karşı güven kaybı oluşur. Siyasetin kutuplaştığı kaygan olduğu toplumlarda atılan siyasi yalanlar gerçek anlaşıldığında yerini güvensizliğe hatta doğru bile dile getirilse söylenenlere karşı bir güvensizlik belirtisi oluşturur.
Yapılan siyasette yalan gerçeklerin üstünü örtmek için kullanılan bir örtü olmamalıdır. Siyaset yalanla toplumu uyutma aldatma yeri olamaz. Hep söyler dururuz “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye. Bu gün gelişen teknoloji ve dijital dünya da, siz yalanla gerçekleri örtmeye kalkışırsanız bile dünyanın öte yanından gelen doğrular ve teknolojinin getirdiği gerçeklerden kaçma şansınız yoktur. Gerçeklerin aydınlığa kavuşmasıyla da söylenen yalan sahiplerine güven sarsılır daha sonra söyleyeceklerine de kuşkuyla bakılır. Salgının başlangıcından beri büyük bir Efor gösteren başarı kaydeden sağlık sorumlularının gizlemeye çalıştığı bazı gerçekler doğrulanmayınca da güven sarsıcı tereddütler yaşanmaya başlamıştır. Güven sağlayabilmenin tek yolu vardır o da doğruları söyleyip şeffaflıkla sorunları dile getirmektir.
Aşı bu gün gelecek yarın gelecek bu gün başlayacağız derken dünya ülkeleri aşılamayı %30 seviyelerine kadar getirdiler bile. Geçte olsa başarı sayılacak aşılama nihayet başlamıştır. Ulaşılan rakam kısa zamanda yapılmıştır. Ancak sonrası meçhuldür kimi uzmanların uyarısı doğrultusunda yeterli olmadığı söylenmektedir. Çin den gelen SİNOVAC aşısının üretimi hakkında çeşitli rivayetler dolaşmaktadır. Faz-III denemelerinin bile rüşvetle alındığı söylenen aşının yan etkilerinin olduğu, bu aşının hastanın bile klinik tedavi ihtiyacı hissetmeyecek kadar hafif etki yarattığı söylenmektedir. Yani PLASEBO (boş aşı) olarak nitelendirilmektedir.
Daha etkinliğinin ve yan tesirlerinin bile olup olmadığı FAZ-III denemelerinin bile şaibeli olduğu bir aşı sadece diğer üretimi yapılmış olan aşılar gibi “Acil kullanım onayı alınarak” yapılması uygun görülmüştür. Sadece Çin’in ürettiği SİNOVAC aşısı için değil Avrupa ülkelerinde bile üretilen aşıların da “MODERNA- ASTRA ZENECA- BİONTECH” aşıları dahil, “Acil kulanım onayı” alınarak yapılmaktadır. İthali yapılan Çin aşısı SİNOVAC faz denemeleri bile Ekim 2021 tarihinde tamamlanması durumunda onay sürecine giriyor.
Aşılama yapılmadan önce uzmanların uyarısı doğrultusunda aşı yapılacak kişinin “Akciğer testi-kan fonksiyonlarının kontrolü-karaciğer ve böbrek fonksiyonlarının” test edilmesinin gereği olduğu ifade edilmektedir. Nitekim bizde uygulanan Çin aşısı dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu tarafından kabul görmediği için ABD-AB ülkeleri Çin aşısını yapanların ülkelerine girişini kabul etmeyerek aşı pasaportu “Aşı karnesi” uygulamasına geçmişlerdir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul görmüş aşılardan biri ile aşılanmış karne sahiplerini ülkelerine kabul edebileceklerini ifade etmektedirler.
Yurt dışına çıkmak zorunda olan sanayici-akademisyen- ithalatçı gibi zorunluluk taşıyanların yurt dışına çıkışlarına açıklık kazandırılmalıdır. Siyasette ekonomi de yapılan yalanlarla üstü örtülerek yürütülemiyor. Güven ve şeffaflık olmadıkça olmuyor işte. Ancak ortada bir gerçek varsa da oda 83 yıl öncesinde bile Çine çeşitli hastalıkları ve salgının önlenmesi için aşı gönderen Türkiye bu gün Çin den aşı bekler durumda olmasıdır. İthal yoluyla her emtiayı temin yoluna gitmek ve bunu bir başarı öyküsü gibi göstermek yalanların en büyüğüdür. Türkiye daha kurtuluş savaşı yıllarında Kolera-Tifüs-Sıtma-Çiçek gibi salgın hastalıklar için ayrıca bir savaş vererek ihtiyaç duyan ülkelere ilaç ihraç edebiliyordu. Refik Saydam’ın kurup yönettiği salgın hastalıklarla mücadele ünitesi kapatılmayıp araştırmaya yönelik teşvik edilseydi CORONA virüsüne de çare bulabilirdi sanırım. Bir yandan lüksün israfın plansız yatırımın, üretmeyen istihdam yaratmayan ekonominin mimarı olacaksın her şeyi ithal ederek çözmeye kalkacaksın ve de dövize ihtiyaç duyup ithal yapabilmek için yüksek faizle borç para temin yoluna gideceksin sonra da kalkıp ben milli ve yerliyim diyeceksin. Ekonomi zora girince de bunu yalan örtüsü kullanarak geçiştirmeye kalkacaksın. Böyle bir ekonominin mimarı olanlar gerçeklerin üstünü yalan örtüsüyle kapatamazlar.
Ekonomi de olduğu gibi siyasette yalanla yürümüyor. Şeffaflık gerek güveni sağlamak gerek. Siyasette devamlılık sağlamak isteyenler her şeyden önce güveni sağlamalıdırlar. Siyasetin geleceği güven sağlamayı şeffaf olmayı gerektirir. Bunu sağlayamayan siyaset reform yapacağım bizim hedefimiz AB ye girmektir dese bile güven duyulmaz. Topluma ne adaleti ne de demokrasiyi ve özgürlükleri getirebilirler. Atom çağını uzay çağını neredeyse aştık. Şimdi biyolojik bir dünyanın savaşını oluşturuyoruz. Dünyamızı tehdit altına alan bir kapitalist çaba var. SARS-MARS-DOMUZ GRİBİ- KUŞ GRİBİ-ZİKA- gibi virüsler mutasyona uğrayarak bu güne kadar geldiler.
Şimdi de CORONA-19 virüsü canlarımızı sevdiklerimizi bizden koparıyor. Dünya bunun yaratıcılarına karşı savaş vermelidir. Bu da yalanla olmaz. Dünya en büyük ilaç endüstrilerinin oluşturduğu tekelin elinde bir oyana bir bu yana savrulmaktadır. Bize düşende bu tekellerin yalanını örtmek kalmaktadır.