YASSAK HEMŞERİM YASSAK!
Devlet vergi aldığı kaynaklarına molla siyaseti uygulayarak yasak koyuyor. İnsan yaşam haklarını hiçe sayarak yasak getiriyor. Gerekçenin arkasında salgın var deniyorsa da kimse buna inanmıyor. Asıl sebep molla siyaseti seçmene selam. Dolayısıyla konan yasak Devletin vergi kaynaklarına vurduğu bir darbedir. Hem de ülkenin meteliğe kurşun attığı bir dönemde. Esnafın çiftçinin- üreticinin salgın nedeniyle kayba uğramasını görmezden gelerek yaptığı bir uygulamaya dönüşmüştür.
Ayrıca alkollü içki gelirlerinden alınan verginin de en büyük payını Diyanet İşleri Başkanlığının almasına rağmen. İçki madem yasak ve haram o zaman Devlet eliyle oynatılan Milli piyango- At yarışı- iddia gibi kumar olarak görülenler neden yasak değil? Bunların hepsinden alınan vergi Devletin hazinesine gitmiyor mu? Bunların tamamı haram ancak alınan vergiler helal. Bravo doğrusu. Molla siyasetiyle Devletin hazinesi tam takır kuru bakır oldu. Hiçbir hukuki gerekçesi olmamasına rağmen salgın denen bulaşın arkasına sığınılarak yasaklanan içki yasağı her şeyden önce İnsan yaşam haklarına saldırıdır.
Yaptım oldu nasılsa güç bende yetki bende diyerek yapılan hukuksuz yargısız bir karardır. Kendi molla siyasetinin yaşam tarzına ters düştüğü için alınan ve topluma dayatılan bir saygısızlıktır. İçki ve tütün mamullerine karşı olduklarını her fırsatta diline dolayan iktidarın 18 yıldır bu ürünlerin satışından aldığı ÖTV ‘’ Özel Tüketim Vergisi’’ den aldıkları gelir nedeniyle hiç seslerini çıkarmayanlar bu gün salgını fırsat bilip onun arkasına saklanarak yasak getirmektedirler. Alkollü içki ve tütün mamullerinin vergi gelirleri içindeki payı 2020 yılında %11.08. Devletin aldığı vergi gelir yüzdesi bu.
Molla siyaseti uygulayanlardan biri çıkıp kendini Osmanlı padişahı IV Murat yerine koyarak yasak getirmesi trajikomik bir durum yaratmıyor mu? Salgın nedeniyle aşının temininde bile zorlanan Devletin bütçesi kendi düşünce yapılarına uymuyor diye böyle bir yasak koyması ne derece doğrudur. Üstelik virüs nedeni ile ölüm olaylarının bu denli artış gösterdiği bir ortamda. Evet, Alkollü içki ve tütün mamulleri insan sağlığına aykırıdır. Tavsiye de edilmemelidir. Ancak bu konuda baskı uygulayarak yasak koyarak bir uygulamada yapılmamalıdır. Alkollü içkiyi ve tütünü savunuyor değilim. Sigara bile içmem. Ancak bu konuda yasaklar koymakta akla zarar.
Bu kadar güven yitimine uğramış bir yönetimin böylesi yasakların arkasından su içmenin de yasak olabileceğini benzeri nedenlere dayanarak yasak koymayacağını nereden bilebiliriz? İsteyen bu zıkkımı ister içer isterse içmez. Ancak topluma rahatsızlık vermediği, aykırı tutum ve davranış sergilemediği müddetçe kendi sorumluluğunu oluşturur. Şayet içki tüketimi toplumu tehdit eder bir boyuta gelmişse salgın gibi toplumu tüketen bir durum yaratmışsa ancak o zaman Devletin bilimsel ve teknik ve sağlık önlemleri alarak tedavi yöntemlerini yoğunlaştırması kabul edilebilir.
Devletin kendi vergi gelir kaynaklarına vurduğu darbe sadece Alkollü içkiler de değil ki. Sayıştay raporlarının verilerine göre, köprü-tünel- otoyol- şehir hastanesi- hava limanı ve benzeri gibi projelere 61 Milyar 719 bin 323 doları sadece kur farkı olarak ödeyen devlet, ülke insanının her gün yüzlercesinin salgından öldüğü bir ortamda, insanına aşı parası bile temin etmekte zorlanırken, üstünden geçilemeyen köprülere otoyollara kendi vergi gelir kaynaklarını harcaması, üç-beş müteahhidi doyurmak için sarf etmesi de kabul edilemez.
Türkiye Bedevi hayranlarının çadırı da değil, Mollaların- Tarikatların Cumhuriyeti de değildir! Aynı Alkollü içkiler için yapılan yanlış molla siyaseti Turizm gelirleri için de yapılmaktadır. Güya reklam yapıyoruz diye Turiste güven vermek için ağızlara maske takarak’’ Ben aşılıyım’’ demek bile bu toplumu aşağılamaktadır. Bir doğa cenneti olan ülkemizin her tarafı doğal bir sayfiye yeri iken, ortaya çıkan Rant tutkunu Müteahhit ve belediye yönetimleri tarafından yasaların boşluklarından yararlanarak beton sevicilere kurban edilmiştir. Kıyılarımızda ne bir doğal ülkeye özgü yapı kalmış ne de sayfiye yeri. Hemen hemen bütün sahil kasabalarımız yaygın ve özgün yapı tarzından uzaklaşarak çok katlı yapı tarzına dönüşmüştür. Bu doğallığını kaybeden kimliğini yitiren yerlere mi yabancı Turist gelecek?
Bu vurdumduymazlıkla hem Turisti hem de altyapısını oluşturamadığımız sahillerimizi de yok ediyoruz. Tükenmişliğe- tıkanmışlığa terk ettiğimiz sahillerimize bir bakın. Bodrum- Marmaris- Didim – Kuşadası ve çevreleri ile adeta bir beton havzasına dönüşmüş durumda. Vergi gelirlerimizin kaynağını oluşturan bu yerlere karşı ihanet içerisindeyiz. Doğayı da sahillerimizi de gelir kaynağı yaratan değerlerimizi de korumak çağdaş değerlere ulaştırmak zorundayız. Molla siyaseti ile yasaklar koyarak gelir kaynaklarımıza darbe vurarak çağdaş değerlere ulaşılamaz.
Vatanseverlik ülkenin karşı karşıya kaldığı sefalet sorunlarını gidermeye, vergi gelirlerini artırıcı değerler yaratmaya Hukuk- Adalet- İnsan Hakları gibi meselelerde çağdaş uygarlık düzeyini ve yaşam biçimini kendine hedef alır. Yasaklar koyarak kendi değerlerini yok edip yozlaştırarak değil!