Yüksekte yer tutanlar
Hayat inişli çıkışlı? Hep aynı yerde kalma şansımız yok. Canlı doğar, gelişir, büyür ve sonu ölümdür. Dünya bir imtihan dünyası, insanlar başıboş yaratılmış değiller.
Yaratılmış olmalarının bir gayesi ve bir amacı var. İnsan dünyada yaptığı her şeyden hesaba çekilecek. Bu benim hakım, ben özgürüm, istediğimi yaparım deme şansı yok.
Müslüman bu mal benim, ben kazandım, istediğim gibi harcarım, halk beni seçti istediğim gibi yönetirim, deme lüksü yok.
Müslüman hesabı bilen, din gününe harfiyen iman edendir. İnsan hayatın içerisinde bazen yanılıp, unutup, azgınlaşa bilmekte. Bunu fark ettiğinde hemen tövbe edendir.
Müslüman nefsine itaat eden değil, hatasında dönen tekrar imanını kontrol edendir. Fakat azgınlaşan insan yaratılmış gayesini unutunca kendisini müstağni görmeye başlıyor.
Gücün, kuvvetin sahibini unutuyor gücü kuvveti kendisinde görmeye başlıyor. Kerameti kendin de biliyor. Güç bendeyse bende istediğimi yapa bilirim diyor.
Kullar azgınlaşmaya görsün, ne söylerseniz söyleyin dinlemiyor. Kendi yolunu kendisi belirliyor. Sonucuna da katlanmak zorunda kalıyor.
İnsanlar yaşadıkları coğrafyalarda, bulundukları konumlarda azgınlaştıkların da, kesinlikle başlarına bir felaket gelmiştir.
Acı sonuç kaçınılmaz olmuştur, ya kavimler tümden helak olmuşlardır, yâda ikaz edilip uyarılmışlardır.
Başlarına gelen felaketlerin sebebi uyarıcılara kulaklarını tıkayıp gözleri kapadıklarından olmuştur.
Sadece gücü kendinde gören nice iktidarlar, güçlü devletler, yıkılmayacak sanılan saltanatlar, birer birer tarih sahnesinden çekilmişlerdir. Vahiy kitabımız Kuran’a baktığımızda Allah bizlere geçmiş kavimlerin kıssalarında bahseder.
O kavimlerin azgınlıklarının sonunda nasıl helake uğradıklarından uzun uzun anlatmaktadır. Sonrada öğüt almamız için biz Müslüman kullarına tavsiye etmektedir.
Ne zaman Müslümanlar kulaklarını açmışlar, doğru söze kulak vermişler işte o zaman kurtulanlardan olmuşlar. Uyarıların karşısında şımaranlar kendilerinden başkasına saygı duymanlar bir gün hesaba çekiliyorlar.
Her zaman her toplumda azgınlaşmış kavimleri ve toplumları uyaran Allahın Salih kulları hep olmuştur. Toplumlara bir uyarıcı muhakkak gelmiştir.
Müslüman doğru söze kulak veren, öğüt alan, tavsiyelere uyandır. Müslüman’da gurur, kibir asla olmamalıdır. İnsan neden azgınlaşır, söz nasihat dinlemez, kendi bildiğinde şaşmaz.
Bunun sebebini aslında hepimiz biliyoruz. Üç kuruşluk geçici dünyayı çok sevmesinde? Dünya malından olan, iktidar, şan, şöhret, servet, insanların azgınlaşmasını sağlıyor.
Ölümlü dünyada ölümü hesap günü cenneti ve cehennemi unutan insan azgınlaşa biliyor. Azgınlaşan insan önüne ne alırsa sürükleyen sele benzer, ne bulursa alır götürür göllere, denizlere.
Sular durulduğunda geriye sadece tahrif ettiği yerler kalır. Taş atıldıktan sonra! Söz ağızdan çıktıktan sonra! Fırsat kaçtıktan sonra! Zaman geçtikten sonra!
Tekrar geriye hiç bir şey gelmiyor. Ah tüh vah sızlanmalar fayda vermiyor. Taşı havaya atıp başını alta tutmamalı. Başa taş düşmeden doğru sözler kulak verilmeli.
Öğütler dinlenip ona göre hayat sürülmeli. Aşağıda Osman Bey’e Edeb-Ali'nin verdiği öğütleri sizlerle paylaşmak istedim. Neredeyse 700 yıl önce söylenmiş ama hiç mi hiç eskimemiş.
Tüm zamanlar için tarihe mal olmuş geçerli biz söz. "Oğul insanlar vardır şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Avun oğlum avun. Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın, ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin...
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğunda mücadeleden korkma.
Bilesin ki atın iyisine DORU,"
"Yiğidin iyisine DELİ derler."
Öğüt öğüttür, dünü, bugünü olmaz asıl olan bu öğütlerde insanların ne aldığı.