Abdullatif Acar

Abdullatif Acar

Bu ne sarhoşluk Müslüman?!

Bu ne sarhoşluk Müslüman?!

Hikâye ya anlatılır işte! Alanı satanı da çok olur.  Ders çıkarmak niyetiyle etkilidir hikâyeler; bazen bire bir uyar günlük hayatımıza. Bizde bu kabilden bir hikâyeyle başlayalım:

Zamanın birinde kiliseye yeni bir papaz atanmış. Her gün çıkıyor kilisenin çanını çalıyor. Bir gün iki gün derken bir karganın çana pislediğini görünce üzülür papaz.  Kargayı yakalamak mümkün mü? Ter, kan içerisinde kalır. Bu böyle olmaz, deyip bir çözüm bulmak ister. Bir bilene sorar “ne yapalım” diye.  O bilge kişi:

“Peder efendi, karga peyniri sever, bir parça çanın yanına peynir koyalım, bir kâseyle de şarap. Karga peyniri yiyip susayacak, şarabı su zannedip içtiğinde sarhoş olacak. Ve biz bu işi halletmiş olacağız. Nasıl olsa sarhoş olan karga bir daha çana pislemez,  der. Papaz bu teklifi uygulamaya koyar.

Yine bir gün çan çalmaya çıktığında karganın kendinden geçip yerde yatığını görür.  Belki çana pislememiştir karga, ancak sarhoş olmuştur.

Papaz karganın yanına yaklaşıp:

“Ulan be karga Hıristiyan isen kilisenin çanına niye pisliyorsun şayet Müslüman isen şarap neden içtin.”

Evet, üç günlük dünyadayız.  Ne davımızın hak olduğundan övünüp gerekeni hakkıyla yapıyoruz ne batının bizlere sunduğu sözde değerlerden vazgeçiyoruz. Bir yanımız Allah, derken öteki yanımız şeytanla dost. Kalbe iki sevgiyi birden yerleştirmeye uğraşıyoruz. Hem gecenin karanlığından korkuyor hem o gecenin sahibinden uzaklaşıyoruz.  Adımız Müslüman, yaşantımız farklı farklı.  Bir yandan üç beş ibadetle Allah’ı memnu etmenin hafif bir telaşı;  öteki tarafta şeytanın gösterdiği yolda geçirilen bir ömür…

Ömer Hayyam şu dokunaklı dizelerle,  müslümanın halini anlatırken aslında ağlanacak halimizi tasvir etmiş:

Bir elde kadeh, bir elde kuran;

Bir helaldir işimiz, bir haram.

Şu yarım yamalak dünyada ne tam kâfiriz ne tam Müslüman.

Yukarıda ki örnekte olduğu bir yerlerde hata işlediğimiz kesin.  Batılı emperyalistlerle nasıl mücadele edilir, onu bile çözemedik.  Düşmanlarımız karşısında başarılı olmak, her alanda ilerlemek ve değerlerimize sahip çıkmakla mümkün olduğu halde başkalarının aklıyla akıllı, onların sunduğu hayat tarzıyla medeni olacağımızı zannettik.  Sevinelim derken düşmanlarımızı sevindirdik.

Emperyalistler bizleri savaş meydanlarında yenemediler,  bizi biz eden değerlerimizi elimizden alıp mağlup etmeye çalışıyorlar.  Strateji ve cephe değiştirdiler.  Bunu yaparken zaaf noktalarımızı ve yumuşak taraflarımızı kullandılar.  Altın tepside sundukları medeniyet, insan hakları, demokrasi kavramlarıyla kendilerine hayran bıraktılar.  Uyuttular! Ahmet Mehmet Ali, Veli olarak uyuduk Hansı Coni ve Toni olarak uyandık.   Uyandığımızda bizi biz eden değerlerden üç beş kırıntı kalmıştı.  Nişanlar kayıp oldu. Alametler belli belirsiz,  maskeler çeşit çeşit. Biz bize yabancı; biz bizi tanıyamaz olduk.  

ABD’li bir ünlü pop şakacısı nasıl Müslüman oldunuz sorusuna şöyle cevap veriyor.

“Vallahi kuran okuyarak… Onu anladım ve bu dinin hak olduğuna kanaat getirdim. Elhamdülillah.  Yeminle söylüyorum ki iyi ki kurandan önce Müslümanların yaşantısını dikkate alsaydım Müslüman olmazdım. Allah beni korudu. Çünkü kuranla sizin aranızda ipler kopmuş,  kuranın tam tersi bir hayat sürüyorsunuz.  Önceden ben Hıristiyan’dım.   Biz içki içerdik, sizde içiyorsunuz, zina ederdik sizde aynısını çekinmeden yapıyorsunuz.   Hıristiyanların giyindiği gibi giyiyor, onların yaşadığı gibi yaşıyorsunuz. Onlar yılbaşı ve Noel bayramı kutluyor, aynısını sizde yapıyorsunuz.  Söyleyin sizin Hıristiyanlardan ne farkınız var.”

Acı ama gerçek bir tespit!  Şu günlerde bir Noel papazı tutturmuş gidiyoruz. Bu adamın bizle ne ilgisi var? Evimize yabancı biri gelse nedir, ne değildir diye sorarız hatta bizden olmayanların tehlikelerinden korunmak için kapımızı kitleriz.  Bu Hıristiyan papazını isteyerek ve bilerek evimizde, sokaklarımızda, mağaza vitrinlerimizde nasıl yer veriyor ne sıfatla misafir ediyoruz?  Efsane bu papaz evimize bacadan girip, şömine deliğinden çıkıp giderken nelerimizi götürüyor hiç düşündünüz mü?

Helal olan hindiyi zehri zıkkım eden; çamlarla süslenen evleri, caddeleri karanlığa gark eden bu el kimin eli, hesap ettiniz mi?

Yılbaşı sabahı bir köşede sızıp kalan bir Müslüman çocuğunu gördüğümüzde kanımıza dokunmuyor mu?  Cehenneme bilet almak için bir hayal uğruna, milli piyango kuyruğunda saatlerce bekleyen kardeşim 10 dakikasını geleceği mutlak olan, ahrete için ayırmıyorsa sormazlar mı adama sen kimsin be kardeşim diye?!

Sen Müslümansın kardeşim.

Sen büyük bir ecdadın torunusun

Sen dünyayı imar ve ıslah etmekle görevlisin

Sen ne çana pisleyecek kadar hoyrat ne yangınını şarapla söndürecek kadar ahmaksın Sen ferasetli ve akıllısın Müslüman

Unutma!  Sen dünya medeniyeti tanıştıran, cehalet asrını saadet asrına döndüren Hz. Muhammed’in ümmetisin… 

Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdullatif Acar Arşivi