Türkiye’de çeşitli illerin barosuna kayıtlı 100’ü aşkın avukat, bir araya geldik. Doğu Türkistan’da soydaşlarımızın uğradığı mezalim ile ilgili müşterek imzalarımızla BM İnsan Hakları Konseyi’nin şikâyet/müracaat yoluna başvuracağız.

Dilekçe çalışması çok kıymetli dostların gayret ve emeğiyle şekillenmiş durumda. Onlarca uluslar arası kuruluşun Doğu Türkistan’daki hak ihlallerine istinaden hazırladıkları raporlar, dilekçedeki iddiaların delili niteliğinde tespit edildi ve eklendi.

Doğu Türkistan meselesi şüphesiz Türk-İslam değerleriyle bezenmiş ve hatta sadece insanî değerleri özümsemiş herkesin kanayan yarası. Yıllardır bitmeyen ve artarak devam eden bu zulme karşı hassasiyetimiz, söylemlerimiz, söyleşilerimiz elbette çok kıymetli.

Ancak hukukçularımızın üzerine düşen sorumluluk bu hususa uluslararası hukuk perspektifiyle bakmak ve dünyada buna ilişkin mekanizmaları harekete geçirmek şeklinde olmalıydı ve bu da inşallah gerçekleşiyor.     

Biliyor ve inanıyoruz ki; süreci bir an evvel gerçekleştirmek için hızlı hareket etmemizden ötürü ulaşamadığımız, görüşemediğimiz yahut tanışamadığımız pek çok meslektaşımızın gönlü de bizimle beraberdir. İmzası olmayan ancak hassasiyet müşterekliğinde kalplerimizin bir attığı tüm meslektaşlarımızdan da Allah razı olsun.

Şimdi bu süreçte gelen bazı soruları bu vesileyle cevaplandırmaya çalışalım.

BM İnsan Hakları Konseyi’ne müracaat yolunu sadece avukatlar mı kullanabiliyor?

Hayır. Ancak başvurucu tarafın “kişi grubu” olma statüsünü hâlihazırda baroya kayıtlı avukatlardan teşekkül ettirmek meselenin hukuki değerlendirmesi bağlamında daha ciddi bir intiba oluşturacaktır kanaati gereği böyle bir strateji benimsenmiştir.

İnsan hakları ihlallerine dayalı şikâyet edilen tarafın bu iddialara cevap zorunluluğu var mı?

Evet. İlgili mevzuat gereği Çin Halk Cumhuriyeti dilekçe içeriğindeki iddialara ve delillere cevap vermek zorundadır.

BM’nin incelemeleri ve tahkikatı neticesindeki kanaati ve kararı bağlayıcı mıdır?

Evet, iç hukuk yollarının tüketilmesi yahut tüketilemez halde olması dolayısıyla kararlar, taraf devlet için bağlayıcıdır.

BM’den beklentiniz nedir ve bu hususa ilişkin bir somut netice alınabilir mi?

Bu soru sonuç odaklı bir yaklaşımın ürünüdür. Biz soydaşlarımız için milli ve insani bir perspektifle tüm hukuk yollarını kullanmakla mesulüz. İddialar ve deliller apaçık ortadadır, olağan şartlarda bu kuvvetli deliller görmezden gelinemez. Biz; bu sonuç odaklı bakış açısıyla değil mesuliyetlerimizin icabı ile hareket etmek zorundayız.

Daha önce bu minvalde bir başvuru oldu mu?

BM’de Doğu Türkistan’la alakalı ciddi çalışmalar, görüşmeler, teklifler ve başvurular mevcut. Ancak BM İnsan Hakları Konseyi’ne şikâyet/müracaat yolunun kullanılması suretiyle yapılan bir başvuruyu –bizim araştırmalarımız- çerçevesinde tespit edemedik.

 BM ve Uluslararası Kuruluşlar ne kadar güvenilir ve adil, kimi kime şikâyet ediyorsunuz?

Bu sorunun cevabı bu çalışmaya mani değildir. Bir avukat, müvekkilinin hakkını ararken ilgili mahkemenin güvenilir olmadığından bahisle hak arama sorumluluğundan beri olamaz. Bizler de soydaşlarımızın hak ve hukukunu her mecrada aramak ve tesis etmek mücadelesi içinde olmak mecburiyetindeyiz.

Hülasa Türk milletinin ve Türk-İslam âleminin kanayan yarası olan Doğu Türkistan demek Kaşgarlı Mahmut, Osman Batur, İsa Yusuf Alptekin demektir. Doğu Türkistan, Türk dünyasının göz bebeği, tarihi ve kültürel kıymetlerimizin beşiği ve otağıdır. Bugün talan edilen, hakkı gaspedilen, vahşetin ve zulmün kanlı ellerine maruz kalan insanlar bizim köklerimizdir. “Nasılsa bir sonuç alınamıyor” karamsarlığı ile değil “biz ne yapıyoruz ve ne yapmalıyız” sorusu ile hareket etmek durumundayız. Bu şuurla hareket ederek bu kıymetli çalışmaya ön ayak alan Hukuk ve Fikir Platformu’nun yönetimine, yazı kuruluna ve dilekçenin hazırlığı aşamasında gecesini gündüzüne katan dostlarımıza tek sözüm:

“Allah inananlarla beraberdir.”

Gazamız mübarek olsun!