Hasretle andığımız hazine: Erol Güngör
“Ağırbaşlı, az konuşan, çok çalışan, güçlü şahsiyeti olan bir insandı.”
Erol Güngör’ü bu ifadelerle tarif ediyor; Şeyma Güngör hanımefendi…
Henüz kırk beş yaşını tamamlamadan dünyasını değiştiren ve genç bir ömre hazineler sığdırma muvaffakiyetine erişen, hem fikir hem bilim adamı vasfını birlikte haiz, müstesna bir münevver…
Türk milletinin ve Türk milliyetçiliği fikrinin tarihi, kültürel, sosyolojik dinamiklerini engin ilmi ve keskin zekâsıyla etüt etmekle kalmıyor, güncel ve muhtemel hadiselerle harmanlayarak bir gelecek tasavvuru oluşturuyor.
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu: “Ben Erol’la konuşmaya başladığım zaman unuturdum bir insanla konuştuğumu, sanki bir kütüphaneye girmişim de kütüphane konuşuyor gibi gelirdi bana” diye betimliyor ondaki ilim deryasını.
Şüphesiz Erol Güngör’ün fikir ve düşünce hayatımızdaki en önemli çalışma ve üretme alanı milliyetçilik üzerinedir. Milliyetçiliğin hissi yaklaşımlar dışında sosyolojik, ilmî ve kuramsal bütünlüğünün kurulmasında ve milli kültürün çağlar ötesinden gelen gücünün geleceğe aktarılmasında Güngör’ün eserleri ilham kaynağı teşkil etmektedir.
“…İnsanları sevmek, onlara hizmet etmeyi gerektirir; bu hizmetin de medeniyetçi olan bir milliyetçilikten daha başka bir yolda yapılabileceği şüphelidir.”
Rahmetli Güngör’ün bu yaklaşımının ispatını bugünlerde ortaya çıkan güncel meselelerde görmek mümkündür. Hukuk, insan hakları, evrensel değerler üzerinden birkaç asırdır dünyaya ahkâm kesen mercilerin, mülteci meselelerinde takındığı vahşi tutumları, küresel salgın hadisesindeki pragmatist tavırları en yakın misaller olarak karşımızda durmaktadır.
Modern, liberal, küreselci alanlar üzerine sistemini kuranlar, milliyetçiliği iptidai addedenler, yenilikçi fikirlerin yeşerdiği coğrafyaların insanlığı ilgilendiren konularda sınıfta kaldığını inkâr edemeyeceklerdir. Dolayısıyla tarihi vakalar gibi güncel hadiseler de, Güngör’ün bu ifadeleri ışığında yeni bir kurtuluş reçetesi ihtiyacını hissettirmektedir.
Erol Güngör; Türk milletinin ve memleketimizin geleceğini milli kültürle doğrudan ilişkilendirmektedir. Eserlerinde buna dalalet eden çok sayıda beyanına ve tezlerine rastlamak mümkündür:
"Bir milletin yaşama gücü onun kültüründe çok sağlam dayanakların bulunmasıyla mümkündür."
“Biz Türk kültürünü yeniden kurmak mecburiyetindeyiz. Bu yolda kaybedecek bir saniyemiz bile yoktur. Türk kültüründe açılan yaralar bu memlekette milli birliği bozacak derecede ağır olmuştur. Gittikçe de ağırlaşmaktadır…”
“Memlekete sahip çıkmanın bir yolu da onun kültür ve medeniyetine sahip çıkmak değil midir?”
“…Türkiye, millî kültür meselesini halledip, kendi millî kıymetler nizamını kurmadıkça, dev bir medeniyet karşısında hiçbir zaman kuvvetli bir unsur olmayacaktır.”
Güngör’ün memleketimizin akıbetini medeniyet ve milli kültürle doğrudan ve bu denli yakın bir bağlantıyla ilişkilendirmesi ondaki derin tarih bilgisi ve şuurunun bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Nitekim tarih sayfaları, dilini, kültürünü ve milli değerlerini yitiren ve yaşatamayan toplulukların eriyip kaybolduğunu, milli kültür ve medeniyetini kurabilen ve yaşatabilen milletlerin ise çağlar ötesine uzanan bir yolculukları olduğunu doğrulamaktadır. Bir tarafta Avrupa’ya gitmek suretiyle üstün bir kültüre biat ederek devlet kurabilen Bulgarlar, diğer tarafta ise geniş coğrafyalarda galip ya da mağlup da olsa, her dönem ayağa kalkabilen, yeniden devletini kurabilen, birliğini derleyip toplayabilen Türkler…
Milli kültürün ve medeniyetimizin geleceğe aktarılmasını, memleketimizin ve milletimizin akıbeti için elzem ve öncelikli husus olarak gören Erol Güngör, muhakkak ki bu misallerin çok daha fazlasını ilmî derinliği ışığında etüt etmiş, çok sayıda eserini bu minvalde neşretmiş, milliyetçiliği, milli kültürümüz ve medeniyetimiz temelinde ele alarak bir gelecek çizgisi oluşturmuştur.
Güngör’ün milli kültürümüze ve milliyetçiliğe dair fikirleri bu ve benzeri çerçevedeki tarihî, edebî ve felsefî yaklaşımlardan ibaret değil. Rahmetli; ülkeler ve toplumlar arası her neviden alışverişin artması, teknolojik gelişmeler gibi pek çok konudaki yeni manzaralar karşısında da milli kültüre dair bir perspektif ortaya koymaktadır:
“Biz milletin tarih ve kültürünün o millete mahsus olduğunu kabul ettiğimize göre, her milletin modern teknolojiyi benimseme ve kullanım tarzının da kendine mahsus olacağını kabul etmeliyiz.”
“İnsanları öldüren bombalar değildir, o bombayı yapan başka insanlardır. Eğer teknoloji hem faydalı hem de zararlı yollarda kullanılabiliyorsa, kendisi tek başına ne zararlıdır ne de faydalı. Kısacası değerleri yaratan teknoloji değil insandır.”
Görüldüğü üzere pek çok ifadede Güngör’ün teknik ve teknolojik gelişmelerin ve alışverişin insanî ve millî boyutuna vurgu yaptığını ve salt teknokrat bir bakış açısının bir değer yaratamayacağını ifade ettiğini görmekteyiz. Nitekim bugün teknoloji devi memleketlerin içtimai meselelerde bocaladığını, dünyaya geniş kabul gören bir istikamet ve fayda sunamadığını, kendi içinde de sosyal buhran ve çöküş riskiyle karşı karşıya kaldığını seyrediyoruz.
Esasen bu husus da, Türk milletinin teknik kalkınma hamlelerinin hangi manevi temeller üzerine kurulacağı işaretini de vermektedir.
Kırk dört yıllık bir yaşam serüveninde onlarca eseri, yüzlerce konferansı, makale ve yayınıyla Türk milletine olan sevdasını dün, bugün ve gelecek ekseninde muazzam bir fikir ırmağına dönüştüren Güngör, iman, ahlak ve şahsiyet abidesi duruşuyla Türk milliyetçilerinin hafızasında eşsiz bir kıymete erişmiştir.
Netice itibariyle biz, onu tarif ederken yine ancak onun cümlelerine sığınıyor, abide şahsiyet, büyük dava ve gönül insanı Dündar Taşer’e hitaben kullandığı cümlelerle kendisini yâd ediyoruz:
“Fazileti kıskanan biri olsaydım, bu adamdan nefret etmem için her türlü sebep mevcuttu. İyi niyetim kusurlarıma galebe çaldı ve ben onu bir insana duyulabilecek sevginin de ötesinde bir ihtirasla sevdim.”
Allah rahmet eylesin. El Fatiha!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.